şahsi kanaatime göre toplum genel kanıları ve insan vicdanının toplamından oluşur ve özgürlüğün diğer insanları rahatsız eden noktasında son bulan kavram.
esas ve en temeli vicdan olmakla beraber, ahlak empati ile birleşir ve doğru ve yanlışlar oluşur.
toplumun doğrusu sana yanlış gelebilir mesela ama bu fikrini insanların özgürlüğünü rahatsız eden noktaya kadar savunabilirsin.
sonuç olarak ahlak çok acayip bir kavramdır. neye göre? kime göre? soruları sorulduğunda akan sular durur, kimseyi yargılayamazsınız fakat bu insanlar bir toplum içinde yaşadığından toplumdan bağımsız düşünülemezler, sonuçta toplumsal ahlak diye bir şey var. bireysel olarak yargılayamasak da yine de toplumsal ahlaka göre yargılanır bu insanlar.
Aslında ahlak, irade dışı olmayan her iştir. iradenin bittiği yerde ahlaksızlık başlar. Yani, sizi istemeyen birine zorla sahip olmak veya o kişiyi saplantı haline getirmek ahlaksızlık demektir.
ahlak, bireyin toplum olma yolunda yürürken, benliği ile yaşantısı arasına ördüğü duvardır. insanla birlikte var olmamıştır. bir anda inşa edilmiş bir duvar da değildir. binlerce yıllık bir sürecin sonucudur. bugün ahlaka aykırı olan bir hareket, yüz yıl öncesinde gayet sıradan ve doğal karşılanıyordu. zamanla ilgisi kadar bireyin parçası olduğu toplumun büyüklüğü ile de alakalıdır. siz ancak tanıdığınız ya da etkileşim içinde bulunduğunuz insanlarla birlikte bir toplum oluşturursunuz. bu toplum büyüdükçe ahlaki duyarlılık artmış gibi görünür. günlük hayatta neredeyse tüm insanların ihlal ettiği ahlaki bir kural, göz önündeki bir siyasetçi ya da sanatçı tarafından çiğnediğinde infial yaratabilir.
eğer ahlaka aykırı bir davranışta bulunuyorsanız ve bundan kimsenin haberi olmuyorsa, bu durum sizi de rahatsız etmez. çünkü benliğinizin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu davranış sizin için gayet doğaldır. ahlak, benliğiniz ile yaşantınız arasında uzanan bir duvardır. insanoğlunun en önemli yaşam motivasyonlarından biri meraktır. bu merak sizi hep o duvarın ardına bakmaya zorlar. fırsat bulduğunuz, insanların kör olduğunu düşündüğünüz ya da tanınmayacağınızı sandığınız tüm zamanlarda o duvara tırmanıp ardına bakmanın heyecanıyla yaşarsınız. hemen herkesin o duvarda açtığı ve kimsenin bilmediği küçük gedikler vardır. -itiraf edin sizin de var. ve hatta bir çoğumuz için uludağsözlük o gediklerden biri-. içinde ne olduğunu zaten hep bildiğimiz ama hatırlamak için yaklaşmamız, elimizi, başımızı soktuğumuz küçük gediklerimiz. sonuçta ihal ettiğinizi kimse bilmediği sürece ahlak kuralları kimin umrundaki.
çok ünlü birinin dediği gibi, insanlar yalnız başlarınayken sapıkça bir çok düşünce içinde yuvarlanırlarken bir araya geldiklerinde ahlak timsali kesilirler. benim burada onunla ayrıldığım nokta ise bu düşünceleri sapıkça bulması. sapmak fiilinden türeyen bu kelime bence durumu izahtan uzak. çünkü bu düşünceler bizim bir yoldan saptığımızı değil aslında var olduğumuz çizgide devam ettiğimizib bir kanıtı. bizi yolumuzdan ve varlığımızdan sapıtan ahlakın ta kendisi. kim bilir bu sapkınlık belki insanlık için iyi sonuçlar doğuruyordur. birey için bu durum tartışılabilir. aslında bir farkımız yok. konuyla ilgili binlerce örnek verilebilir fakat bunları nasıl olsa hepimiz biliyoruz. öyle değil mi?
ahlak; en başta anne-babanın(daha çok annenin) kişiye yüklediği özellikleri sonradan kişinin kendini o yönde geliştirmesiyle oluşan ve adeta omurgasına yerleşen sistem bütünüdür.
allah sıfır model bir insanı anne karnına düşürüyor(allah'ım bu nasıl bir mucizedir). işte tamda bu saatten sonra yani bebek ana karnında hızlı bir şekilde büyümeye başladıktan sonra allah'ın sağlam bir zemin olarak hamuruna işlediği ahlak tohumu çocukta büyümeye-gelişmeye başlıyor. bu yeşerme annenin hissi-psikolojisi-ruh hali ve en önemlisi ahlakı ile doğru orantılı olarak ilerlemeye devam ediyor. çocuk dünyaya geldikten sonra ilk bir buçuk-iki yıl aralığında anne-babadan sonra çevreden gördüklerini saniye saniye bilincine-beynine nakşediyor-kaydediyor. hemde hiç eksiksiz bir şekilde. daha sonra çocuk alacağı eğitimle birlikte bu ahlakı geliştiriyor ve onun bir parçası oluyor. en az el, kol, göz organları kadar gerçek. giriş-tanım paragrafında "omurgaya yerleşmek" ifadesinden kastım buydu. ahlak canlıdır. sizinle birlikte yaşar. etkiler ve etkilenir. insanı insan yapan en büyük değerdir ahlak.
aahlak anlayışınızı başkalarına yansıtırken sizi haklı çıkaracak bir dayanağınız sadece kendiniz olabilirsiniz. yani size göre karşıdaki suçludur. çoğunluğun suç olarak gördüğü bireyin suç olarak gördüğünden üstün değildir. bir kişi ya da bin kişinin dediği başkalarına yapılan baskıyı evrensel olarak meşru kılmada işe yaramaz. yani sadece düzen sürsün, kaostan kaçalım diye sığınırız ahlaka ya da başka kavramlara. yüzleşilmesi gereken tıpki özgür irade meselesindeki gibi yargılayanın yargılayacak bir konumda bulunmamasıdır. siz sizle aynı ortamda var olanları yargılayamaz, yanlışlayamazsınız sadece sizden farklı gittiği için dışlarsınız. yani immoralistler aslında bundan immoralisttir.
Öz saygıdan geçen olgu. Öz saygısı olmayan insanda barınamayacak kadar nadide bir olgu. Herkeste olması gerekir aslında. Kalitesiz bireylerde bulunmaz. Uzak durmak gerekir kalitesiz bireylerden.
kaostan kaçarken sığındıklarımızdan biri. tanrı inancı olanlar için bile ahlak evrensel olamaz. bunun için inanca değil hakikate ihtiyacınız vardır. o hakikatin size ulaşması mümkün değildir. bilen ve bilmeyen ayrıdır ve kavuşamazlar, iletişime geçemezler. toplumun oluşması, ahlak, din, hukuk farketmez geniş bakarsanız bunların hepsinin oluşmasındaki ortaklığı görebilirsiniz.