ülkenin bir aynasıdır.
sabah programlarının bokunun çıktığı bir çağda, cem yılmazın da dediği gibi mahalle tren pozisyonundayken dizilerden de pek fazla medet ummamak gerekiyor.
dejenere olmuş toplum gerçeği.
günlerdir yazılıyor şurda behlül'ün adaleli vücudu, bihter'in afedersiniz verip vermeyeceği. yahu yeter. hayır bir de bu gayet normal karşılanıyor. dizi hakkında, samimiyetime inanın ki söyleyeceklerimin hemen hepsi şurada yazılanlara gözümün takılması hasebiyledir. izlemiyor olmama rağmen -ki diziye has bir durum degildir, tv nin kendine has bir uyuz olma durumudur- hakikaten az çok tahmin edebiliyorum neler olup bittiğini.
bir şekilde izlenecek elbette. bu kadar reklamı yapılıyor, bu kadar para konuyor işin içine falan filan. ama buradaki yanlışlık evvela balığın baştan koktuğu medyadan geliyor. medya ahlak sınırlarını zorlamaya yeni mi başladı? tabii ki hayır. çok kanallı televizyon hayatımıza girdi gireli yavaş yavaş bu ahlak çöküntüsü devam ediyor. magazin programlarından, yarışmalara kadar, yarışmalardan dizilere kadar da hayatımıza girmiş bulunmakta. biz de afiyetle, ağzımızın suyu aka aka izliyoruz.
ama ahlak anlayışını safi cesaret isteyen sahnelere bağlamak da doğru değil. çünkü ahlaklı olmak ya da olmamak direkt bu konuyla da alakalı değil. işin içine girersek sıkı bir araştırma yapmak ona göre konuşmak gerekir.
şu anda bahsedilen ahlak ya da ahlaksızlık ise soft porn tarzı durumlardan meydana gelmekte yine sözlükte okuduklarıma göre. şimdi biliyorum ki başlayacaksınız işin sanat boyutu bilmem ne diye. evvela sanat böyle olmamalı. orada gerçek hayattan kesintiler sunuyor olabilirsin, buraya kadar tamam. hayatın içinde cinsellik dahil her şey var diyebilirsin buraya kadar da tamam. ama bunu bu kadar aleni bir şekilde işlemek zorunda mısın? değilsin. o zaman dizilere falan gerek de kalmaz insanın her yaptığını çekip yayınlayacaksak. bak bundan kısa zaman önce bbg evleri vardı. meraklısı çok, doldur içine 20 kişi 7/24 yayınla tuvalette ne iş gördüklerine kadar, olsun bitsin. en azından dizi kisvesi altına sığınmasın, açık olsun, izleyen ona göre izlesin.
bir de hangi dizilerin reytingleri altüst ettiğine geçmişten örneklerle şöyle bir bakarsak;
ikinci bahar
ekmek teknesi
süper baba
son dönemden de;
hırsız polis
ilk düşündüğümde aklıma gelenler. bunların hangisinde bu kadar aleni gördük bu sahneleri?
bu tip dizilerin yayınlanacak her bölümünde muhakkak sevişme sahnesi vardır. bu sahneler de 'dizi çok ihtiraslı gidiyor' mesajı vermek için reklamlarına özenle yerleştirilir.*
(bkz: aşk-ı memnu)
deniz'in aslı'ya aşıkken mine'yle yatmasını kanıksamak, sonra deniz'in en yakın arkadaşı olan efe'nin aslı'ya aşık olmasını hoş görmek hatta aslı da efe'ye aşık olunca bu durumu son derece masumane bulmaktır!
'ilk gördüğünde yadırgadığın ve iğrendiğin bir olayı, 50 kere farklı çeşitlerde izlersen(izletirlerse), ya da şahit olursan, bu yadırgadığın olayın normal gelmesi kadar normal birşey yoktur.' mantığına dayanan propagandanın tv'lere yansıma halidir.
türkiye'nin durumunu daha içler acısı haline getirendir.
öpüşmek, sevişmek bunlar tamam da abi, adam akrabasına sulanıyor. kızın sevgilisi var başkasıyla yatıyor. ne lan bu? türk halkı böyle mi yaşıyor? hayır. ama böyle devam ederse; türk halkı geleceğini görüyor o dizilerde. yazık, vallahi yazık. türkiye diğer ülkelerden ayıran bir aile sevgisi, saygısı vardı onu da bitiriyorlar. ama bunun suçlusu o diziyi izleyenler. sonuçta talebe göre ürün üretilir, verilir. siz daha çok izleyin ağzınız açık bir şekilde o dizileri, yarın da kızım da gayrimeşru çocuk var diye kızınızı öldürürsünüz.