*Etik veya en yalın tanımıyla töre bilimi. Etik terimi Yunanca ethos yani "töre" sözcüğünden türemiştir. Aksiyoloji dalı olan etik, felsefenin dört ana dalından biridir. Yanlışı doğrudan ayırabilmek amacıyla ahlâk kavramının doğasını anlamaya çalışır. Etiğin batı geleneği zaman zaman ahlâk felsefesi olarak da anılmıştır. Türkçe ahlâk bilimi olarak da anıldığı olmuştur. Ayrıca Türkçe'de etik sözcüğü ahlak sözcüğü ile eş anlamlı olarak da kullanılır.
insan davranışının etiksel temelleri her sosyal bilime yansır: antropolojide bir kültürün bir diğeriyle ilişkilendirilmesinde yer alan karmaşıklıklar yüzünden, ekonomide kıt kaynakların paylaştırılmasını içerdiği için, politika biliminde (siyaset bilimi) gücün tahsisindeki rolü nedeniyle, sosyolojide grupların dinamiklerinin köklerindeki yeri itibariyle, hukukta etik yapıların ilke ve kanunsallaştırılması nedeniyle, kriminolojide etik davranışı öven etik olmayan davranışı kötüleyen hali ve psikolojide de etik olmayan davranışı tanımlayış, anlayış ve tedavi edici rolüyle mevcuttur.
Etik sosyal bilimler dışında kalan çeşitli bilim dallarına da yayılmıştır. Örneğin biyolojide biyoetik adıyla, ekolojide ise çevresel etik adıyla önemli bir yer teşkil eder.*
nietzsche "ahlakın soykütüğü üzerine" adlı kitabında iki tür ahlak anlayışının birbiriyle yarıştığını ve bugün bir tanesinin baskın çıkıp ortadoğu din geleneğinin ahlak anlayışının temelini oluşturduğunu anlatır. nietzsche'ye göre antik yunan'da baskın olan ahlak anlayışı "efendi ahlakı" idi ki bu ahlak gücü, beceriyi, baskınlığı, galip gelmeyi, coşkunluğu, eğlenceyi ahlaki buluyor ve yunanlarda yaygın olan bacchic ve dionysian inançlarla örtüşüyordu. şarap tanrısı bacchus adına yapılan ibadetler toplu seks ortamlarına dönüşüyordu ki bugün bunları görsek ya hepsinin toptan aklını yitirdiğini ya da satanist falan olduklarını düşünürdük.
roma imparatorluğuna da ciddi manada tesir eden bu ahlak anlayışını karşılayan ise Nietzsche'nin Yahudilikle bağdaştırdığı "köle ahlakı"ydı. efendi ahlakı önce kendi adına iyiyi (good) tanımlar ve onun dışında kalanları sıradan ve kötü (bad) olarak adlandırırdı. köle ahlakı ise yıllar boyu ezilmiş, sürgün edilmiş, yenilmiş kölelerin efendilerini şer (evil) olarak tanımlamalarıyla başlar. bu tanımlamanın dışında kalan her şey iyidir ki bu köle ahlakının epistemolojik düzeyde dahi nasıl bağımlı hale geldiğinin bir göstergesidir nietzsche'ye göre... (dikkat edelim evil ve bad aynı şeyler değildir)
köle ahlakını besleyen "garaz" (ressentiment) hissi hristiyanlığın içe kapanık mensuplarıyla birlikte öyle baskın hale gelir ki roma imparatorluğunu yerle bir eder. zaferin,gururun, başarının ana kaygı olduğu efendi ahlakının yerini yenilginin, ezilmişliğinin, alçakgönüllülüğün, içe kapanıklığın normal hatta doğru sayıldığı bir ahlak anlayışı alır. bu anlayış nietzsche'ye göre islam'a da değişmeden girmiştir.
kısacası nietzsche güçlünün zayıfı ezmesini zulüm olarak görmemizi değişmiş olan ahlak anlayışımıza bağlar. antik yunanda veya romada bu gayet normal bir şey olarak görülmüş, roma politik tarihinde bir çok defa hizmetçilik gibi düşük işler gören yahudileri sürmüş veya katletmiştir. bu ahlak anlayışı insanın süpermen (übermensch) olmasını engeller, onu törpüler, içini kin, nefret, garaz, ikiyüzlülük, yalancılık gibi duygularla doldururken kendisini ifade etmesini kibir olarak görür.
nietzsche'nin nazilerin felsefesiyle bağdaştırılmasının da anti-semitik bir yazar olarak görülmesinin de en önemli sebebi bu ahlak anlayışını temelde yahudilere ait bir şey olarak sunmuş olmasıdır.**
devami...
Nietzsche bir sonraki yüzyılda anlaşılacağına inanıyordu ve bir bağlamda gerçekten de böyle oldu. Birileri onu anladıklarını söylediler ve kendi seslerinde onu anlattılar. Sade ise anlayış ve anlaşılmayı hiç beklemiyor gibiydi. O lanetlenmiş olduğu bilinciyle yaşıyordu ve bu yazgıyı değiştirmek gibi bir hedefi yoktu. Ümitsizdi ve cezaevlerinde, tutsak olarak geçen günlerinde gelecekten bir beklentisi yoktu. Üstelik Fransız Devriminin çalkantıları sırasında çok değer verdiği Sodomun 120 Gününün elyazmalarını da kaybetmişti. Sağlığında onları bir daha hiç göremeyecek, bunlar ancak rastlantılar sonucu bulunacak ve ölümünden sonra yayınlanacaktı. Yaşadığı bu trajedi tıpkı Gestapodan kaçarken alıntı yaptığı defterleri kaybeden ve bir anlamda entelektüel açıdan, asıl intiharından önce ölen Walter Benjaminin yaşadıkları gibidir. Durumu kabullenmişti ve vasiyetinin de ifade ettiği gibi tam anlamıyla yok olmayı arzuluyordu. Kendisine ait toprakların ücra bir köşesine gömülmek istiyordu. Çaresizlik içinde şunları yazmıştı:Kapatıldıktan sonra çukurun tam üstüne meşe palamutları dikilsin; söz konusu çukurun bulunduğu toprak parçasına ağaç dikilmesini ve koruluğun, önceden olduğu gibi ağaçlarla kaplanmasını istiyorum; ne toprakta mezarımdan en küçük bir iz kalmalı ne de insanların hafızasında bana dair bir anı
Her ne kadar o adının dahi insanlığın hafızasından silinmesini arzulasa da, adı bir dizi psiko-patolojinin genel adı olarak psikiyatri literatürüne geçti. Romanları birçok dile çevrildi ve best sellerlar arasında yer aldı. Yazgının bir diğer oyunu! Sade eğer bugün yazsa, kitaplarını kamuya açık mekânlarda imzalayan popüler bir yazar olurdu ve anlattığı “aşırı deneyimler post-sadist dünyanın modern aşırılıkları yanında belki de biraz nahif kalırdı.
Adını silmek isteyen yazar belki bunu bir yönüyle başaramadı ama başka bir açıdan bu süreç fazlasıyla gerçekleşti. Sade esasında bir felsefeciydi, ama bu yönüyle düşünce tarihi yazarlarının dikkatini çekemedi. Batailleın da ifade ettiği gibi o Kötülüğü seviyordu ve bütün eserlerinde Kötülüğü, arzu edilebilir bir şey haline getirmek istiyordu; sevdiği için onu ne kınayabiliyor, ne de olumlayabiliyordu: Sade ın anlattığı sefih filozoflar da kendilerince aynısını yapıyorlardı; ama yararlarını övdükleri eylemlerden, onların lanetli yanlarını çekip çıkaracak bir ilke bulamadılar, bulamazlardı da Fakat Sade bunu yaptı ve Sadik eylemlerin lanetli yanlarını ortaya çıkaracak ilkeyi felsefi olarak ortaya koydu. Platon bir filozoftu ve Sade gibi diyaloglar yazıyordu; Marx felsefesini felsefeden uzak gibi görünen bir dilin (ekonomi) grameri içinde kurdu ve anlattı; Nietzschenin de diyalogları ve imgeleri vardı. Bir filozof daima oldukça soyut olan fikirleriyle hayat arasında bir bağ kurmayı arzular (praksis). Sadeda felsefenin hayatla temas kurduğu bağlar ve dolayımlar edebi praksis içinde tezahür ederler. Fakat bu onu, bir edebiyatçı olmaktan daha az felsefeci yapmaz.
Burada amacımız ahlâk felsefesi adına bir öneride bulunmak değil, Marquis De Sade nın yapıtının (bir tür karşı-ahlâk felsefesi formunda) Ahlâk Felsefesi denen alan içinde olduğunu tanıtlamaktı. Felsefi araştırmalarda Nietzscheye ve ardıllarına uzanan çizginin Sade dn başladığını görmek ve göstermek önemli bir tarihsel ve kuramsal boşluğu dolduracaktır.
Kubilay Akman
Araştırma Görevlisi, Anadolu Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
Öncelikle özgür olunmalıdır, özgür ve insanın kendi iradesiyle yaptığı iyi davranışlara ahlaklı davranış adı verilir.
Özgürlük sorumlulukları getirir. Sorumlulukları yerine getirme duygusu etik, ahlaktandır.
3 ünlü filozof tarafından ahlak değerlendirilmiştir.
Democritus'a göre "insanlara iyi, yararlı davranışlarda bulunmak mutluluk getirir."
Sokrates'e göre " Bilmek, bilgi insana mutluluk getirir"
Kant'a göre "kendi yararına, çıkarına gerçekleştirdiğin hiçbir davranış ahlaksal değildir. Ödev duygusuyla yapılan, sadece ahlaklı olma duygusuyla yapılan şeyler ahlaksal etik davranışlardır."
En kritik sorgulaması Evrensel bir ahlak var olabilir midir?
Bu soruda düşünürler 2 'ye ayrılmıştır.
1. grup evrensel bir ahlak analayışı olamaz diyenler
2.grup evrensel bir ahlak anlayışı olabilir diyenler
1.grupta
a)Egoistler yer alır: Dünyada yaşayan her insanın kendini en başta sevdiğin bundan dolayı ,herkesin kendini düşündüğünden ortak bir ahlak anlayışı olamayacağı.Thomas Hopps
b)Varoluşçular:herkesin özü farklıdır,prensipleri farklıdır ortak bir ahlak anlayışı olamaz diyenelr
c)Anarşistler: insanı mutsuz yapan,din,devlet,ve diğer hukusal kurallardır. Devlet ve hukuk kuralları güçlü olanın yaptırım dayatmasıdır diyenler.
d)Hedonistler:Hazcılara göre ahlak hazsal olduğu için ,evrensel olamaz.
2.grupta Kant, Farabi ve başka düşünürler vardır.
Ahlak mantığa akla dayalıdır.Bundan dolayı evrenseldir anlayışı vardır
Ahlak mutsuzluğu ikincil olarak olarak var eden etken.
1.'si ise gerçek.
ahlak felsefesine gelince, üzerine çok düşünülmesi gereken, çok okunması gereken bir alan. Bence gerekli olan ve ilkokuldan itibaren ahlaki yöntem üzerine küçük ipuçlarının sağlandığı bir ders olarak okutulması gereken felsefe.