oturup düşünmeye kalkıldığında gerçekten insan zihnini bir noktada koyup geçen, yerini anlamsız bakışlar ve bir miktar tedirginliğe bırakan durumdur. orada ''sonsuz'' bir yaşam olduğunu biliyor ve çoğunlukla buna inanıyoruz. bu sonsuz yaşamda tamamıyla bu dünyada yaptıklarımıza göre muamele görüp buna göre yaşayacağımızı, uçsuz bucaksız bir kavramdan bahsettiğimizi de biliyoruz. aslında çoğu zaman ne kadar umursamaz davranıyoruz be sözlük. sonra tabi ki ölümden, ahiretten korkarız yani; elimizde bir şey yok ki ne yapabiliriz. gerçekten çok derin bir konu efendim bu, içine girdin mi kolay kolay çıkılmayacak cinsten.
(bkz: allah hepimizin sonunu hayır etsin)*
not: fazla dini içerikli bir entry olduğunun farkındayım efendim, ilk defa bu kadar ciddi bir konuda yazdığım için çok heyecanlıyım.
hakikatten sıkılmayacak mıyız sorusunu akıllara getirir. çok günahımız varsa cehennemde yanıp yanıp tekrar mı dirileceğiz ya da cennete gidersek o bolluktan bir süre sonra bıkmayacak mıyız. peki ya ailemiz. onlarla aynı yaşta olmak garip değil mi. durduk yere bak ne sorular çıktı be sözlük. kafayı yemek için bire bir başlık.
zaman kavramının bir insan buluşu olması -örneğin 1 gün dünyanın ekseni etrafında 1 kere dönmesidir gibi- sonucu ahiret denen ruhani hayatın zaman kavramından uzak oluşudur. ahiret inancı inanılan dinlerce çeşitli şekillerde olabilir yada olmayabilir.
birçok insan, tanrı olaydı sakatlıklar olmazdı, ezilen insanlar olmazdı, hastalıklar olmazdı, açlıklar olmazdı diye akıl yürütür. bu, insanın bu dünyaya ait olmadığını hissediyor olmasının bir göstergesidir aslında. en inançsız insan bile aslında cenneti özlemektedir.
hayatta en mutlu olduğunuz anları düşünün, bu anların bitmesini hiç istediniz mi? ya da ister miydiniz? ahirette mutluluğa kavuşmuş olan insan zaten bunun bitmesini hiç istemeyecektir ve de bitmeyecektir. dünyada en büyük servete, en yüce iktidara sahip olan insanın önündeki tek engel ölümdür. o insan ebedi olmak isterdi elbette.