erdal özyagcilarin porno fotocusu olarak arz-i endam ettiği kafasina semsiyeyi yediği filmdir. ana fikir olaraktan kestirmeden hayatı kazanmanin insani daha cok yordugunu şiar eden film bu temelden giydirmeler yapmakta ve sehnaz longaya ağit yakmaktadir. bir de utanmadan nideyim sahn i cemen parcasini eklemektedir. zambak düriye gibi yan karakterler filmin üstün amacina katkı vermektedir.
vel hasıl-ı kelam züppeliğe sahteliğe, andavalliğa bir tokat olan bu filmdeki halet-i ruhiye ucuzlatilmisa ve medeniyet pansiyonu pozisyonuna düsürülmesi ise ayri hazinliktir.
ek olarak filmde, filmin adi olan ah guzel istanbul(!) yazisi olarak verilmiştir.
başrollerini sadri alışık ve ayla algan'ın paylaştığı 1966 yapımı atıf yılmaz filmi. köyden artist olma hayalleriyle gelen ayla algan'ın, konuşmasıyla, kültürüyle tam bir istanbul beyefendisi olan sadri alışık'la tanışmasıyla başlar. müziğimizin yozlaşmasını eleştirmektedir. izlenesidir.
yarın sendeyim istanbul!
evet çok değil yaklaşık bi 8 saat sonra..
içime çekicem yine o 'kalabalık kokan' havanı
doya doya seyredicem bu kez kız kuleni
gündüz cevahirini
gece istiklalini işgal edicem..
ertesi gün üsküdar ve belki de adalar...
az da olsa geliyorum işte dayanamıyorum sensizliğe
hayalimdin ki sen benim...
sen beni kabul etmedin ama
ben senin kölenim!!!
o zaman yarın sabah görüşürüz
nerde dediğini duyar gibiyim
söylüyorum kimseye söyleme
elbette sultanahmette...
istanbul tarafıyla hiç ilgilenmedim ben bu filmin. haşmet ibriktaroğlu istanbul'u görmeme fırsat vermedi hiç. filmin başında 'bendeniz haşmet ibriktaroğlu' diye başlayıp
...efendim mesleğim seyyar fotoğrafcılık. ha, başka bi iş yapamaz mıydım? yapardım tabii, ama kendi başıma buyruk olmak istedim. yani öyle üş kuruş için hürriyetimi satmak istemedim...
diye biten monologdan sonra ben nasıl göreyim arkada istanbul mu var, muğla mı var yozgat mı var. sonra, tam kendime gelirken de şunları söyler:
...yaşıyoruz. iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz. korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur...
istanbul ne ki aga, sadri abi'nin yanında. yemişim boğazını şuyunu buyunu. bu adam çıksa gelse şimdi, iki kelam etse, şu kupkuru ankara'nın dört yanı denizlerle çevrilir. altgeçitlerle dolu caddeler-sokaklar bi anda arnavut kaldırımlarıyla döşenir. egzoz dumanı en mis ihlamur kokusu gibi gelir adama..
bir de 80 yapımı ömer kavur filmi var aynı isimde. ama bana göre, güzel istanbul'un yancısı muhsin bey'dir. şener şen aynı tadı veriyor mu? ne desem yalan olur. şener şen'in şöyle güzel sigara içemeyeceği kesin ama:
1980 yapımıömer kavur filmi aslında bildiğiniz melodramatik sinema örneklerinden biri. yer yer bazı metaforlar ve geçmiş anıştırmaları ile filme bir derinlik sağlanmaya çalışılmışsa da, ömer kavurluk bir film değil ama izlenmeli.
kaç kere izlesem bıkmam dedirten filmlerden, bir sadri alışık klasiği daha.
ilk sahnesi, sadri alışık'ın monoloğuyla başlar.
gündüz çorbacı gece meyhaneci rıfkı'da sabah saatleri... uykulu uykulu, esneyerek çorbasını içer, ama daha çorba bitmeden yakar kibritiyle sipahi sigarasını ve başlar kim olduğunu bize anlatmaya:
"bendeniz haşmet ibriktaroğlu, dedemin dedesi osmanlı sarayında ibrikçibaşıymış. dedem paşa, amcam süferadan, babam da zengin bir hovarda, hem de tüccar. beylerbeyi'nde bir yalıda dünyaya gelmişim. validem daha ben bir yaşındayken yakışıklı bir zabitle kaçmış. peder, içkide iki hanı, bir koca köşkü yemiş, bitirmiş. eh, servetin geri kalan kısmını da; ayıptır söylemesi biz batırdık. tüccarlığın bir zamane sanatı olarak inceliklerini kavrayamadığımızdan birkaç işten anlamazın aklına uyup, birkaç madrabazın eline; çevirsinler diye para bıraktık. ah, iflasla beraber yalıyı da sattık. bir çul artmamacasına geriye kalan ne var ne yoksa; hepsini dağıttık. şimdi çok rahatız elhamdulillah. mütevazi bir meslekte karar verdik, geçinip gidiyoruz.
efendim, mesleğim seyyar fotoğrafçılık. ha, başka bir iş yapamaz mıydım? yapardım tabii, ama kendi başıma buyruk olmak istedim; yani öyle iki - üç kuruş için hürriyetimi satmak istemedim ya...
kalkmalı, akşamda bir fazla kaçırmışım ki sormayın...