miktar olarak özellikle genç kızlık döneminde değişir. bazen sadece birkaç damla gelirken, bazense çeşme misali gürül gürül gelir. *** çünkü yeni ergen kızımızın sistemli bir mekanizmasının oluşabilmesi için zamana gereksinim vardır. bu zaman kişiden kişiye değişir. kimisinde bir kaç sene gerekirken, kimisi daha uzun yıllar düzensizlikten muzdarip olabilir. rengine gelince; genelde koyu renk bir kandır. çünkü toplardamar kanı olan adet kanı, az oksijen barındırmaktadır. bunun nedeniyse atardamarlardan çıkıp vücudu dolaşan kanın, toplardamara gelene dek oksijeni harcamasıdır. adet kanının toplardamardan gelmesinin nedenini ise şöyle açıklayabiliriz: döl yatağıdediğimiz yer, adet dönemi boyunca kanla dolan bir yapıya sahiptir. çünkü olası bir döllenme için depo yapılmaktadır. anne, cenini kanındaki hemoglobinle besler. yumurtlama dönemi sonunda eğer döllenme gerçekleşmemişse, dölyatağının kendi geliştirdiği reaksiyon sonucu hazırlanan depo dışarı atılır. kan, cenin tarafından kullanılmadığından oksijenini yitirmiştir. böylece rengi de çok koyu olur. kısacası adet kanı koyu renkte, ağdalı bir yapıya sahiptir.
bu artık kan filan değil, başka bir şey. ovaryum partikülleri mi dersin, gerçek çikolata parçacıkları, pıhtılar filan mı istersin. buna kan demek doğru olmaz. "bu kansa, benim elim kolum kesildiğinde akan ne" derler insana.
aslında damıtılsa arıtılsa bir şeyler yapılsa, kan nakli için kullanılabilir belki. dünya nüfusu altı milyar olsun, bunun 2 milyarı adet görür halde kadın olsun. ne kadar büyük bir israf olduğunu söylememe bilmem gerek var mi?
bir de, derler ki halkımın hikayelerinde, adet kanı yerde kalmazmış. o raddede kutsal esasında, siz bezlere emdirip klozete atıyorsunuz ama. (bir de klozete atmanız ayrı ayıptır, aşağıda hidrofor tıkanıyor. bozulsa adam gibi bir tanesi 300 milyondan başlıyor onun. haberin var mı senin? şaşkın!)
adet bezini, pedi medi tuvalete atan iblisler oldukça, bu milletin daha çok adet kanları yerde kalacaktır.
ama millet uyandı. adet kanını yerde bırakmamaya and içti bir noktadan sonra.
(ben de onu diyorum zaten: geçen sene üçüncü kattaki kiracı karı, sen at bütün pedleri tuvalete, ayda bir hidrofor tamir ettiriyorduk. durmadan masraf, o değil, kadının kocasıyla gırtlak gırtlağa geldim. sonunda ev sahibi kovdu bunları da rahat ettik apartmancak.)
neyse. adet kanı, büyülü ritüellerde de kullanılan bir sıvıdır. tam sıvı da değildir tabii ama, onun en yakın olduğu şey sıvı işte bizim bildiğimiz madde fazları arasında. çorba gibi daha ziyade.
adet oldugu uzere artik baymis kandir, daha orjinal kanlar gormek istiyoruz olmuyor, olmuyor.
kimi zaman, "al bu buyulu kan" diye kimilerini yemis kandir, boyle de terbiyesizdir, sureyya ayhanda uc ayda bir vardir. bende yoktur. olsa da korkmadan soylerdim. sozluk yazarlari kendini ifsa etsin istiyorum, kimde neyden ne kadar var hepsini hepsini bilmek istiyorum, hayatta basarilar (da istiyorum).
ben damarımı kessem şayet, kesmem ama, eğer kessem, 5 litre kan akıyorsa, bunun 1 litresi rahat adet kanıdır. bunu da, kadın erkek eşitliği adına yapıyorum. sırf o ada yani, bünyeme söz geçiriyorum ve vücudun bir miktar adet kanı üretmesini sağlayabiliyorum. bir çeşit zen budizm ile patolojik şizoid durum diyebiliriz buna.
adet kanı, istenildiğinde üretilebilen tek ilaçtır. "kaynağıda yalnızca insandır!" (bu kızılay duyurusundan alınma, noktasına dokunmadım. de'yi da'yı da ayırmamış keratalar.)
aborijinler tarafından şifa kaynağı olarak görülmüştür. aborijin kabilesinde adet dönemine gelen kadınlar, kabilecen adet dönemleri boyunca ayrılır, adet kanlarını biriktirmiş bir halde geri gelirler. şifacı dedikleri kimse bunları özel işlemlerden geçirerek olası bir durumda kullanmak üzere saklar. bir araya getirilmiş topaç halindeki adet kanı çok kötü bir koku salgılar; fakat iyileştirici özelliği insanı şaşırtacak kadar kuvvetlidir.
adet kanının kutsallığı, standart olarak aktığı yerden gelir zaten. bir de zigot bileşenleri filan içeriyor, o sebeple de birkaç kutsallık puanı alıyor. ama zaten ben ekstraordinari bir durumdan bahsediyorum: bilinçli olarak bünyede adet kanı üretmek, depolamak ve bunu gereken zamanlarda gerekli damarlara sevk etmek, handiyse zerk etmek.
ama tabii ki bunun standart bir işlem olmadığını biliyorum, bu, anca zen tantrası ve reiki gibi gerçekten ahmakça şeylerle ulaşılabilecek bir erdem. onun için beklenen bir şey değil.
adet kanı da bu denklemde tam olarak mutlak değerin ortasına düşüyor. ne yaparsan yap, akıyor.
eski bilge reklamcının dediği gibi: "akar, akar, akar..."
(bir noktadan sonra karşılıklı hardkor saçmalamaya başladığımızı fark ettin di mi?)
pigmelerde içilirdi adet kanı (ya da yenirdi, tam olarak hangi fazda tanımladığınıza bağlı).
sonradan pigmeler bunun tadının çok çok kötü olduğu gerçeğini kabullendiler ve insan yemeye başladılar. o sebepledir ki, en azından bir medeniyetin gelişim sürecinde çok mühim bir yeri olan bir olgudur. batna ciladır adet kanı.
insani yaşam sıvısının üreme organı çıkışlı versiyonu.
ben burada dalaklarımdan degaj yaparak yazmıyorum, ortaokul hatıratımı bakır imbiklerde iki kez distile ettikten sonra koyuyorum sözlük veritabanına. adet kanı şişede durduğu gibi durmaz, ihihihi diye fişnemez, ceplerimizdeki aşk kırıntılarına benzemez.
bir erkeğin dünyasındaki en mühim an olan ilk erkekliğe geçişte tanışılması hiç de hoş olmaz. adet kanı yürümez ipte, belki de ağı yoktur dipte. vajina çelendir, divana akan, kadın pedine pıh deyip kaçan.
bunu bilmeyen yoktur gesi bağlarında.
"kızıldenizi ikiye ayırdım", "ay'ı ikiye ayırdım", "suyun üstünde yürüdüm", "beş tane balıkla bir orduyu besledim" dendiğinde inanılıyor, "kolumdan adet kanı aktı denildiğinde inanılmıyor.
işte adet kanı da bu olayda sujedir. bugün artık peygamberlik müessesesi, zen ve tantra çöktüyse, bunun birinci sorumlusu adet kanının kendisiyse, ikincisi de ona dogmalarla yaklaşan, onu çomakla dürten sorumsuz zihniyettir.
dogrudur. kizil deniz nasi ikiye ayrildiysa, koldan adet kani oyle akar. bu ikisinin ayni kategoride elestirildigini gormek ne sevindirici, ne mutlu bize! dogmalari sevmem, comagi severim, dogmaya comagimi sokmayi cok severim, oh bebek severim.
madem oyle, min-wang chong'dan gelsin (1 milyon tane var biri geldi soyledi gitti)
leş gibi, iğrenç ötesi bir kokuya sahiptir. belki de dünyanın en kötü kokusu. bir kere bu kokuyu duydunuz mu ömür boyu unutamazsınız o derece lanet bir koku.
* taze olduğu müddet ne leş gibi ne de iğrenç ötesi bir kokuya sahiptir. hatta dünyanın en güzel kokusudur. tazelikle kasıt pedi değiştirmeden hemen önceki veya yoğun kanama olduğunu hissettiğiniz dakikalardır. yani pedi değiştirip çöpe attıktan sonraki kokuşması kesinlikle değildir. hem sizden sonra tuvalete girenler için de hoş olmayabilir. * zaten uzun süre ( 1-2 dakikadan sonra) o koku orjinalliğini yitirmiştir.
(bkz: pedini koklayan insan)
adettendir hep bu merak edilir.. ben merak edenler için açıklamak isterim.. ergenliğin başında rahat rahat oturup kalkabilen kızımız daha sonra fizyolojik nedenlerden dolayı sıkıntı çekmeye başlar.. eğer boş otobüste ayakta duran bir kız görürseniz gençliğe adım atmış tedirgin bir kız olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz..
tabi bu tiksinmede genç kızlarımızın vajina hijyeninden habersiz şekilde çürümüş balık gibi kokan mantarlı vajinalarla dolaşmasının da payı büyük. regl döneminde değilken bile sarı, yeşil, kahve rengi akıntılarla lağım çukuru gibi kokan o pis kezban vajinası, adet döneminde bir de kanla birleşince, içinde yaşayan canlı organizmalar olan, korku filmlerindeki vıcık vıcık lağım çukurlarına benzer.
elbette kızların çoğu bu şekilde yaşadığı için türk erkeğinin aklında kalan görüntü budur.
ama vajina hijyenine dikkat eden bir dilber gördünüz mü, o yalamaya doyamadığınız mis gibi, şeker gibi vajina adet gördüğünde, içine erkekliğinizi batırmak apayrı bir fantezidir, bambaşka bir tutkudur ki, o muemeleyi gören kızceğiz ise aklının hayalinin alamayacağı orgazmların insanı sağa sola savuran sert dalgaları arasında çaresizce erkeğine teslim olur, dünyadan, gerçeklikten kopar, kontrolünü kaybederek titremeye, çığlıklar atmaya başlar.
böylesine büyülü bir haznineir adet kanı. küsmüş çiftleri barıştırır, cinsellikten soğumuş aşıkları yeniden taş gibi diriltir. her ay yeniden, yeniden bir fırsat çıkar karşnıza. değerlendirmek artık size kalmış.
ya pis varoş, kokuşmuş bir kezban olarak yaşarsınız...
ya da adet kanının içinde erkekliğini yeniden hisseden bir sevgilinin kadınlığını parçalarcasına doyurduğu şehvet sarhoşu güzel bir kadın olursunuz...