ODTÜ Tarih Bölümünün ardından istanbul Üniversitesi Felsefe Bölümüne devam eden yazardır.çeşitli radyo programları ve GBA istanbul''da AR-GE uzmanlığı yapmaktadır.Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmış,şiirler ve öyküler yazmış edebiyatçıdır. Gerçekten yazabilmenin hakkını verebilmiş; beğenilesi bir yazardır. Bir aşkı,acıyı,ayrılığı ya da halk olabilmeyi öyle güzel anlatır ki ; sözcüklere şah olmayı istemek gibidir adımları...
Hüznün rüştüne eren herkes gibi ben de bir zamanlar kalbimi tanıyordum. Dalınca dil bilmez uykulara neşe satar keder alırdım...Ağlardım...Yürüdüğümde dünyanın fonunda fasılasız bir hüzzamın sesi duyulurdu yalnız dursam ökseye tutulmuş bir serçenin nabzı;
Kitapların ve çiçeklerin kılıçlarıyla kurtarılmış bir gölge iken evimin çitlerinden berisi gündüzleri denklediğim cesaret çürür ve dağılırdı gece olunca. Kalbimi tanıyordum çünkü bana ait değildi. Kime rastlasam yüreğimin sesi kısılır ceplerinde sakladığı menekşenin yaprakları ezilirdi...
Saat kulesi hasretle çalardı boyuna kellesini isterdi mevsimlerin kanıyla kalbimi onarmak için.
Ve ben ölmediysem hala kimse ölmemiştir yar sevmekten. Ben yaşıyorsam hala kimse sen gibi ellerimden tutmadığı içindir. Bunu söyleyemezsem bir daha sokağından geçmeyecek kadar umutsuz bir daha geçemeyecek kadar yorgun bir kadınla yüzleşmek zorunda kalacağım aynalarda.
Bunu söylemezsem ıslanmış bir gül ağacından havalanan kuşlar murad alamayacaklar gökyüzünden ve düşecekler bu ağır ağrılı şehrin alnına. Aşık olmanın ;çıkma teklif edebilme cesaretiyle; sınandığı bir dünyada bak kalbim ne çok yoruldu yokuşlarda demeyeceğim. Bir mız olsa demeyeceğim.
Bir gelsen gözlerine bakacağım yalnız hatırı için otuz yıldır Kırkikindelere zemherilere filizkıran fırtınalara katlandığım gözlerine; Hepsi bu;
Şakağımda bir namlunun serinliği masamda bir ömrün yardan düşerken tutunduğu ince dalı kalbimde bulanık bir dereyi akıyor buluyorum sabahları. Sevdiğim şehirler sevdiğim çiçekler sevdiğim aylar ve sevdiğim isimler; Hepsi bir tutam yoksulluktan başkabir şey değil içimde... Sensiz bu dünyanın dönerken çıkardığı sessizliği bastırmanın yolu yok.
Değilmi ki kalbini yitirmişsin,şarkısını yitirmişsin artık ;ev'e evine dönmesi kabil değil.
Gel ve kuşat ki kalbimi bulayım evimi bulayım. Gel ve kal ki kelimelerin bittiği yerde başlayan hayat bağlasın ayrılığın kollarını.
Bahtımın yazısını okunaklı kıl ki ışıkla gölgesinin kavuştuğu yerde bir şiir boy atsın;
Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçeğin ta kendisidir sevdiğim;
Sana bir gerçekten bahsedeceğim çünkü senden öncesinde söylenebilecek bütün yalanları söyledim çevrilebilecek bütün dolapları çevirdim ve kaçılabilecek bütün sığınaklara kaçtım.
Dahası en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda sana seslenmeyerek sana ait bir sessizlikle yaşayabileceğimi ispatladım.
Artık kalbimin ta kalbimden gelen bir sese kulak verip aklımın ta dibinde dağılıp toparlanmış bir ifadeyi duyurmalıyım;
Seni Seviyorum!
Hüznün rüştüne eren herkes gibi,ben de bir zamanlar kalbimi tanıyordum.
ilk cemre ruhuma düşmeye görsün,bahar gider hazan gelirdi.
Ağlardım;Kalbimi tanıyordum,çünkü bana ait değildi.
Bir gece rüzgarın çaldığı mızıkadan öğrendim canana benzemedikçe yoldayım demenin gülünesi olduğunu...
Şimdi yarin nesebindenim;Şimdi aslım sensin;Ve kalbine yaklaşan yol meğer ki bir uçurum ağzı olsun, yürüyeceğim...Dua et bana...
Yoluma Çıktın,Öyleyse Kaderimsin!!
yemyeşil çayırlar üzerine uzanıp seni hayal ettiğimde henüz küçücük bir çocuktum. bulutların içerisinden sana yüz beğenirdim. uzun saçların, güzel gözlerin, utangaç bir yüzün olurdu hep. Ahatlı tepesi, bulutların değdiği küçük bir dağ olur ve sen gelir orada dururdun. koşup çıkardım hemen oraya. hemen dokunacağım derken bulutlarla birlikte uzaklaşırdı yüzün. ne kadar çok koşsam, o kadar çok uzaklaşırdı yüzün bana. bütün çocukluğum bulutları tutabilecek bir tepe aramakla geçti. ne ben o tepeyi bulabildim, ne de bulutlara çizdiğim yüzünü unutmaya güç yetirebildim.
tüm çocukluğum boyunca en yakınımdaki bulutta, hiç uzanamadığım uzaklıktaydın. büyüdüm, yaşamak mektebinde ne kadar öğrenilecek ders varsa ezberime aldım, ne kadar aşk varsa yaşadım, nice meridyenlerin altında, nice güneşin en güzel geceye merhaba dediği sahil kentlerinde seni aradım. her gün karşıma çıkan binlercçe yüzün arasında seni seçebilmek için sokaklarda başımı öne eğmeden dolaştım. kuşlarla şarkı söyledim, balıklarla sabrettim. Kimsesiz çocuklarla ağladım, şefkatli annelerden masallar dinledim. lakin bir gün gelip o ince ve güzel parmakların arasında dolaşacak diye kimseye okşatmadım saçlarımı. en güzel öpüşümü sana sakladım. en sıcak tutuşlarım için ellerimi sana beklettim.
gün geldi, sonsuz bir uykudan uyanır gibi, mezarında asırlardır beklemiş bir bedenin dirilişi gibi, kanlı bir giyotinde başı gövdesinden ayrılmış bir eskiçağ şövalyesinin bedeninin başına kavuşması gibi apansız yanı başımda buldum seni. öylesine bekletmeden, öylesine derinden, öylesine sade geldin ki.
dilim gibi tutulan yüreğim ne ayın, ne güneşin tutulmasıyla kıyas edilebileceği bir sır ile kayboldu. sen tekrar göz ve kalp hizama geldiğinde de, bularak kaybedilen gizemli bir hazine gibi, umudumu yitirdim kavuşmaya dair. ne kadar çok yakınımda olsan da, uzaklardan bir uzak, ulaşılamayacaklardan bir umuttun sen. yangında küllenmiş ahşap bir hatıra kutusu gibi, içindekilerle birlikte toprağa karılmışken ve neye dokunsam yakıp küle dönüştürürken, seni nasıl feda edebilirim çocukluk hayallerime. gökyüzüne çizilen yüzüne, gözlerine.
şimdi anladım ki, bir güzel yüzün vardır, hiçbir buluta hiçbir tuvale resmedilemeyecek kadar zarif. bir güzel gözlerin vardır, bir kurşun atımı kadar dahi bakılamaycak kadar kırılgan. bir ellerin vardır, deniz kenarlarında, parklarda tutulamayacak kadar narin. sen eryüzünün bugüne kadar hiç görmediği bir kristal gibi ışıtırken yüreğimi, senin kırılma ihtimalinden bile kıpırdayamam yerimden.
işte bundandır sana uzak kalışım. sana ulaşamayışım, bulutlarda gördüğüm yanlış yüzlerden, tuvallerdeki yanlış akislerden ve kaldırımlardaki yanlış bakışlardan seni tefsir etmeye çalışmak suçumdandır.
bu dünya dönüyor, dediği için zindanların soğuk taşlarında sabahlamış adam gibi, seni seviyorum diyemediğim için evrenin buz tutmuş sinesinde üşüye üşüye yaşıyorum hayatı.
yeryüzünün bütün matemlerini tutarcasına siyahım sen yakınımdayken. yaşanmış nice aşklardan sonra yaşanan ayrılıkların tutulmayan tüm matemlerini senin için tutup, ömrümü gece gibi karalar içinde yaşarım bundan sonra.
bir gün ola ki affedersen benim çocukluk düşlerimi ve gelip öpersen ısınırım. ısınır ve gülümserim senin o güzel gülümsemene denk.
ne çare ki şimdi, en yakınımdaki en uzaksın.
ne söylesem, ne yazsam, nereye gitsem şifa bulamam derdime senden gayrı.
sevgilim, en yakınımdaki en uzak olsan da, isterimki seni sevdiğimi tüm dünya bilsin...