adaletsizlik

    17.
  1. ... Radyoda beyazıt öztürk çalıyordu. Çocuk, dayısının Almanya'dan getirdiği nutellayı yerken tam olarak onu dinliyordu. Aylardan soğuk bir aydı, kar vardı. Sabah yanan sobanın öğlenleyin biraz daha soğumasıyla üşümüş, battaniyenin altına girip uyumuştu. 2. sınıftı; çarpım tablosu ve okumaya alışma derdi onun için en zor olandı. Hayatında ilk defa ''şunu da bi atlatayım başka bi şey istemiyorum'' sözünü belki de ilk defa o zaman kullanıyordu. Ne de olsa yarına ezberlemesi gereken bir parça vardı. Annesini bekleyecekti. Şimdiye kadar kendisine hiçbir ödevinde yardım etmemişti ama ne yapıp ne edip onu kandıracak, ödevini yaptıracaktı.

    Uykudan kalktı. Maxi Tv'de action man vardı. Pokemon yoktu. Dedektif Gadget vardı; ne bileyim Cedric vardı, Casper, Jetgiller, Fantastik 4'lü vardı. izledikçe izledi. Hava kararmaya yakın annesi geldi. Üstünü çıkarıp mutfağa geçti. Bulaşıkları yıkıyordu. Arada elini sudan çekiyordu ki, suyun soğukluğundan sızlamasın. Sinirlenmişti birazcık. Çünkü çocuk kendisinin yaptığı yemekleri değil, dayısının getirdiği çuklatı yemişti.

    Çocuk ehliyle biraz çelimsizdi. Koskocaman kemik gözlükleri vardı. Power Rangers hastasıydı. Yaşıtlarından genelde dayak yerdi. Pek yalan söyleyemezdi. Annesinin ona hediye ettiği kalemi gidip arkadaşının verdiği kartlarla takas etmiş, annesi kalemini sorunca bi de utanmadan kartlarla değiştirdim demişti. Annesi kalemi geri almasını isteyince gidip o çocuktan tekrar dayak yemiş ama kalemini almıştı.

    işte öyleydi. Annesi işini bitirmişti. Babası gelinceye kadar televizyon karşısına geçip zaplamaya başlamıştı. En sevdiği trt'deki kıvırcık saçlı ressamdı. Biraz gecikmişti sanki. Adam tualini bitirip nasıl yaptığını anlatıyordu. Gerçi hep anlatırdı.

    Baba da gelmişti artık. E haliyle Soba da yenilenmişti. Ayaklar sobada ısıtılırken eritilen çorapların haddi hesabı yoktu. Biraz geç olmuştu saat. Artık anneyle berabr ödevin yapılması gerekiliyordu. Çekingen tavırlarla kitabın yetmiş bilmem kaçıncı sayfasındaki okuma parçasını gösterdi. ''bunu bana hızlı hızlı okur musun?'' dedi. ''e iyi o zaman 1. sınıfa tekrar geçirelim meral hanımla konuştum. sınıfta çok güzel okuyormuşsun burda neden yok?'' cevabını aldı. ''nolur ya? bak bi daha bi şey istemeyeceğim, hadi..'' dedi. tamam dedi anne. ''ama bi anlaşma yapacağız; ben sana göstercem sen kendin akıcı okuyacaksın.'' dedi. anlaşma kabul edildi ve okunmaya başlandı.

    ''Bir sonbahar zamanı birbirinden güzel yavruları olan anne leylek, yine aynı aylarda onlara yemek getirebilmek için gün boyu geziyormuş. Havalar soğudukça anne leylek de gecikmeye başlamış ama eninde sonunda yavrularının karnını doyurup onlara güzelce bakıyormuş. Gün gelmiş, kış gelmiş, anne yemek bulamaz olmuş. Yavrular sıskalaşınca anne leylek çok üzülmüş. Bütün isteği gün boyunca gezip yavrularının karınlarını doyurabilmek için az da olsa bir şeyler bulabilmek olmuş. Yavrular o gün mutlularmış. Çünkü akşam yine karınları doyacakmış. Aradan epey zaman geçmiş yavrular birbirlerine sokulmaya başlamışlar. Hava soğudukça onlar birbirlerine sokulmaya devam etmişler. Anneleri hala ortada yokmuş. Neşeli sesleri, yerini biraz daha kısıkça sese bırakmış. Akşama doğru birkaç yabancı geliyormuş uzaktan. Göz kapakları yarı yarıya açık olan yavrular, olanca güçleriyle kafalarını kaldırıp anneleri sanmışlar gelenleri. Anneleri geliyormuş esasında ama bir büyük kareli bir torbanın içinde geliyormuş. bağırdıkça bağırmışlar. Biraz da sevinmişler fakat gelenler avcılardan başka birileri değilmiş. Anne torbanın içinde boynu bükük ve cansız bi şekilde yatıyormuş. Yavrular annelerinin arkasından bakmışlar. Boyunlarını biraz daha küçülterek annelerinin gidişini izlemişler. Sonra sesleri kısıldıkça kısılmış. Gece olmuş. Yuvadan artık hiçbir ses gelmiyormuş...''

    Hikaye bitmişti. Anne kitabı indirip çocuğuna ''tamam mı hadi git sorularını cevapla şimdi'' diyecekti ki çocuğu hıçkıra hıçkıra ağlar bir halde buldu. Yüzünde hafif tebessümle ''noldu, üzüldün mü yoksa?'' dedi. Çocuk kitabı alıp yere vurdu. Odasına gidip ağlamaya devam etti.

    Ertesi gün ödevini yapmayan tek çocuk olarak 57 akranının önünde, tek ayak üstünde durdu.

    Bazen hayatın size getirdiklerini sorgularsınız, bazen de getirmediklerini. Adaletsizliğin neden kitaplara dahi yansıdığını sorgularsınız bazen. Ama bazen o soruların cevabını ilkokul ikinci sınıf hayat bilgisi kitabının yetmiş bilmem kaçıncı sayfasında bulursunuz.
    4 ...
  2. 27.
  3. (bkz: türkiye'de yaşamak)

    Bu ülkede adalet aramak genelevde bakire aramak gibi bir şey. Evet.
    3 ...
  4. 6.
  5. geçtiğimiz günlerde haberlerde görmüştüm:

    gaziantep'te spor akademisine giriş için yapılan maraton koşusunda, genç bir kız yarışı kazanamadığından ötürü hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. sinir krizi geçiriyordu ve "yarışı kazanamadım dimi?" diye çevresindekilere sorular soruyordu. bir iş bulabilmek için muhteşem bir çaba göstermişti, fakat olmadı. kameralar karşılığında akıttığı her damla göz yaşı yüreğimi burktu.

    bilal'in dövizliye verdiği paranın bilal için çerez parası olduğu bir ülkede o para için her türlü fedakarlıkları yapabilecek insanların var olması ve kimisinin elinin tersiyle ittiği işlere, üstelik asgari ücret karşılığı çalışacak insanların olmasıdır adaletsizlik. ülkede günden güne artan zengin fakir uçurumudur.

    --spoiler--
    türk-iş, asgari ücretin 527 tl olduğu türkiye’de, ocak ayı itibariyle dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 2 bin 395, açlık sınırının 735 tl olduğunu belirledi.

    --spoiler--

    başbakan ne demişti bi de ona bakalım

    --spoiler--
    ticaretten kazancım olmasa başbakanlık maaşıyla geçinemem.

    --spoiler--

    başbakanlık maaşı: 9.433 tl

    hatta bunca çarpık ekonomik tablolara rağmen "ak partinin ülkeyi 100 yıl ileri götürmesi " şeklinde başlık açmaktır adaletsizlik.
    3 ...
  6. 1.
  7. hani bir kuyruktasındır. ister ekmek kuyruğu, ister otobüs kuyruğu ne dersen artık adına(biz otobüs kuyruğu diyelim). bin kişi vardır seninle sırada bekleyen. herkes farklı yerlerden, ama amaç aynı. yavaş yavaş beklemenin verdiği bacak ağrılarına, zamanın heba olmasına içinden söylenirken, bir bakmışın arkandaki adam da senin gibi mırıldanmaya başlıyor. kelimeler aynı, cümleler aynı...

    hareket memuru ise sürekli sıranın bozulmaması, araya kaynama yapılmaması üzerine anons üstüne anons yapıyor...

    sen bin kişiyle sıranı beklerken, malum yakınmaları yaparken, sıranın gelmemesinin otobüsün azlığından olduğunu düşünürken, senden saatleeeeerr sonra gelen adam otobüsün içine yerleşmiş, şoförle muhabbete dalmış oturuyor.

    haydaaaa....

    bin kişi bekliyor arkada halbuki...

    işte bu adaletsizliktir. bu ki dünyanın kendisidir(geç anlaşılmış olsa bile)
    4 ...
  8. 29.
  9. hayattan soğumama neden olan durum. bir etrafıma bakıyorum, dünya beş para etmez soysuzların dünyası. istedikleri bir şeyin olması için sadece onu istemeleri yeterli. allah adeta başlarından yağdırıyor. bir de kendi hayatıma bakıyorum, en basit bir şeyi bile elde etmek için ne kadar çok tırmalamak zorunda olduğumu görüyorum. artık çok yoruldum sözlük, mücadele edecek gücüm kalmadı.
    3 ...
  10. 19.
  11. en meşhuru siyasal iktidarın yaptığıdır. muktedir olunca adaleti gözden keçırırlar veya kendilerine göre adalet şekillendirirler.
    2 ...
  12. 3.
  13. insanın belki de en çok gücüne giden olaylardan biridir. insan yaradılışından dolayı eşitlik ister. nolursa olsun düzenin sağlanması, egemenliğin güçlü sınıflara verilmemesi için gerekli olan bir kavramdır. *
    2 ...
  14. 2.
  15. 9.
  16. Devlet büyüklerinin dün kü söyledikleri ile bugün kü konuşmaları arasında 180 derece dönüş olduğu cümlelerdir. Bu kadar mı politika yapılır. Pes diyorum!
    2 ...
  17. 7.
  18. dünyanın üzerine kurulu olduğu düzen.

    bu hayatta asıl hayalperestlik adalet istemek mi acaba?
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük