Suçluyuz. Hepimiz suçluyuz hem de. Hükümet, Muhalefet, Kamu, Silahlı Kuvvetler, Öğrenciler, memurlar, polisler, hakimler, yazarlar, sanatçılar, işçiler.
Bugün yaşanan görmezlikten gelme kabul edilemez bir durumdur ve eninde sonunda bir yerde patlayacaktır. Bunun hesabını bugün sessiz kalanlar kadar sesini yeteri kadar çıkaramayanlar, sesini hiç çıkarmayanlar da verecektir.
Evet, bugün itibarı ile Yunanistan'ın 18 adamız ve bir kayalığımızı işgal ettiğini, buralara asker çıkardığını, üst düzey askeri ve siyasi otoritelerin buraları ziyaret ettiğini biliyoruz.
Bu işin arkasında ne var? Başka bir ülke olsa bir karış toprağı için kıyamet koparır. Biz neden göz yumuyoruz. Bunu kabul edemiyorum. Halkın bu kadar tepkisiz ve kayıtsız kalmasını içime sindiremiyorum.
Atalarımız buralar Türkiye toprağı olarak kalsın diye kanlarını akıttılar, canlarını verdiler. Bu nasıl bir vurdumduymazlıktır.
Bugün Yunanistan'ın yaptığı bu işgallere, asker çıkarıp silahlandırmalarına, karakollar kurdurtmalarına tepki vermeyenler yarın bunun hesabını mutlak surette milletin önünde vereceklerdir. Ama milletin de bu kadar tepkisiz kalmasına anlam veremiyorum. Sivil toplum kuruluşlarının hiçbiri nasıl sesini çıkarmaz. Suriye'de Bizim olmayan toprakları savunan askerlerimiz, gencecik fidanlar olarak toprağa düşüyorlar. Bizim askerimiz orada canını ortaya koyarlarken üstüne 3,5 milyon Suriyeliyi besliyoruz. Yaşı kaç olursa olsun kişi başına ayda 80 lira ödeniyor bu insanlara. Onlar bu paralarla ülkemizde yaşarlarken bizim ölmek için onların topraklarında ne işimiz var.
Ne yapıldı veya ne yapılacak ki bu konuda bu kadar sessiz kalınıyor. Dünya liderimiz dünyanın bir ucundaki olaylara dahi sessiz kalamazken neden adalarımıza yapılan bu işgale göz yumuluyor. Otoriteler bunun cumhuriyet tarihinin en büyük toprak kaybı olduğundan bahsediliyor. Sayın cumhurbaşkanı "Lozan Anlaşması'nı bizi zafer diye yutturmaya çalıştılar"diyor muhtarlar toplantısında. Ama bu adaların elimizden çıkmasının hesabını kim verecek.
Zamanında Süleyman Şah türbesini, ülkemiz sınırları dışında bayrağımızın dalgalandığı tek Türk toprağını dahi savunamayan iktidar bu türbeyi bulunduğu yerden taşıyarak çözüm bulmuştu. Ve gerekçesi de zamanın savunma bakanı ismet Yılmaz tarafından şu şekilde sunulmuştu: "Mehmetçiğin hayatını kurtardık, tek bir Mehmetçiği bile şehit vermedik." Tarih Mart 2015'ti. O gün bunları söyleyen iktidara askerlerimizin neden Suriye'de öldüğünü sormak isterim.
O zamanlar mecliste tartışılan konu üzerine Milli Savunma Bakanı ismet Yılmaz "Ege Adaları'yla ilgili, Lozan Barış Antlaşması 12'nci maddesi ve Paris Barış Antlaşması madde 14 hükümleriyle egemenliği devredilenler dışında hiçbir adanın egemenliği antlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiştir. Bu ada, adacık ve kayalıkların egemenliği Osmanlı imparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne halefiyet yoluyla intikal etmiştir. Hukuken, EGAYDAAK Türkiye Cumhuriyeti'nin hâkimiyetindedir. Antlaşmalarla gerçekleştirilen bu düzenlemeye karşılık EGAYDAAK'ların bir kısmı üzerinde, başından beri ama ta Osmanlı'dan bugüne gelinceye kadar bir Yunanistan'ın fiilî uygulamaları vardır. Ancak fiilî devlet uygulamaları onların yasal, hukuki statülerini değiştirmez. Bu, uluslararası mahkemelerin de vermiş olduğu karardır. Dolayısıyla, bu durumda EGAYDAAK'lar hukuken Türkiye Cumhuriyeti egemenliğindedir."
cevabını veriyor.
Mecliste tartışılan bu konu üzerinde o zaman en büyük karşı çıkışlardan birini bugünün kader ortağı olan Milliyetçi Hareket Partili vekiller yapıyor. MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri "Bizim niye fiilî uygulamalarımız yoktur Sayın Bakan! Bizim niye yok! Ne biçim savunmasınız ya!" şeklinde tepki veriyor.
Kısacası o gün yapılan tartışmada konu kaynatılıyor. Hükümet muhalefete Savunma Bakanı ismet Yılmaz sözcülüğünde cevap verirken Yunanistan'ın fiili uygulamaları olduğunu kabul ediyor. Savunmasını ise onlar bunu istediği kadar yapsın uluslararası anlaşmalar var diyerek yapıyor. Muhalefet meclisin ciddiyetine layık davranamıyor, karşılıklı atışmalar başlıyor ve savunma bakanı demogojiye başlayarak konuyu saptırıyor.
Peki şimdi şunu söylemek lazım. Madem Milli Savunma Bakanı nezdinde Yunanistan'ın fiili uygulamalar yaptığından haberdarsınız neden arkasına sığındığınız o uluslararası anlaşmaları devreye sokmuyorsunuz. Biz Genelkurmay Başkanımızı Kardak kayalıklarında bile dolaştıramazken Yunan Genelkurmay başkanının bu adalara periyodik olarak giderek oradaki askerleri teftiş etmelerine, hatıra fotoğrafları bile çektirmelerine neden göz yumuyorsunuz. Neyin karşılığında bu kadar sessiz kalarak onurumuz zedeleniyor.
Siyasi iktidarı geçtim. Bu ülkede 21 milyon seçmen var. Seçimlerde görüyoruz ki yarısı AKP'ye oy veriyor. Yahu bu 10 küsur milyon insanın içinde bir tek vatan evladı vekilinden "burada neler oluyor ey vekilim, ey bakanım" diyemiyor mu?
Neden iki üç tane gazetenin dışında hiç bir gazete, dergi, televizyon bunun haberini yapmaz. Neden bu konu üstünden iktidara baskı yapmak kimsenin aklına gelmez. Tek derdimiz başkanlık mı bizim.
Ya muhalefet. 100'e soru önergesi verdin bitti mi? Neden bu konu her fırsatta kamuoyunun gözüne sokulmuyor. Bu konu MHP'nin CHP'nin konusu değil sadece. HDP'nin de konusu. Mecliste olmayan partilerin de konusu. MHP ve CHP genel başkanlarının ağızlarından bu konu ile ilgili tek söz çıkmadı.Neden bir eylem yapılmıyor, bir miting yapılmıyor.
Gazeteciler, haberciler, televizyon kanalları... Yarın utanmayacak mısınız? Bu adaların üzerinde karakollar var ya.
Sanatçılar, yazarlar, aydınlar. Gönül isterdi ki Hrant Dink'in ölüm yıldönümünde toplanan kalabalıklar bir kere ulusal menfaatlerimiz için toplanabilsin. Sizlere aydın denmesinin sebebi her karanlık ortamda millete yol gösterecek ışığı onlara tutmanız değil midir? Aydınlığınız nerede peki sizin. Yarışma programlarına katılıp jüri üyeliği mi yapmaktır aydınlık. Halide Edip'ler, Namık Kemal'ler, Tevfik Fikret'ler yazar değil miydi?
Öğrenciler, siyasi otorite sizi yıllardır depolitize etmiş olabilir. Ama bu kadar karanlığa gömülmenin bahanesi var mıdır? Nerede bir park için ortalığı kasıp kavuran o gezi ruhu. Deniz Gezmiş'in resimlerini paylaşacağınıza biraz da fikirlerini paylaşmak gerekir değil mi?
Peki ya Aziz Türk Milleti. Her koyun kendi bacağından asılır gibi iğrenç bir deyimi yaratmış bu millet kendi kafasını öyle bir gömmüş ki dünya gerçeklerinden tamamen kopmuş durumda. Oysa ki efeler, seymenler bu milletin bahrından çıkmış. Nene Hatun'lar, Sütçü imam'lar, Kara Fatma'lar, Topal Osman'lar bu toplumun bahrından çıkmış. Zamanında izmir işgal edildiğinde Halide Edip o devirde 100 bin kişi toplamış Sultanahmet Meydanı'nda. Bugün 100 kişi toplanır mı?
Ülke topraklarımızın bir farenin bir somun ekmeği kemirmesi gibi kıtır kıtır koparılıyor.
Yunanistan'ın adalarımızı işgali 2004 yılında başladı. Bunun o dönemde Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi alabilmek için verilen bir taviz olduğu iddia ediliyor. Diğer bir iddia da 6-7 eylül olaylarından sonra Türkiye'den göç eden rumların mallarına karşılık olarak bu adaların verildiği. 2006 yılından itibaren Yunanistan ile istikşafi görüşmeler başladı. Türkiye istikşafi kelimesini de zaten Yunanistan ile kıta sahanlığı arasındaki görüşmeler nedeniyle 2002 yılında tanıdı. Kelime anlamı olarak istikşafi görüşme "keşif, tanıma amaçlı görüşme" anlamı taşır. istikşafi görüşmelerde "her konuda uzlaşma sağlanmadan, hiçbir konuda uzlaşılmış olunamayacağı" ve "görüşmelerin içeriğine ilişkin asla bilgi sızdırılmayacağı" anlamına gelir. O tarihten bu yana yılda en az iki kez yapılan görüşmelere dair de bilgi sızmadı. Bu görüşmelerde maalesef gizli olarak, Türkiye'den 3 diplomat, Yunanistan'dan ise 2 diplomat ve bir amiral tarafından yürütüldü. Bu konuda Sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst düzel komutanlarının bile bilgisi yoktu.
Adalarımızın işgal edildiğinden nasıl haberimiz oldu peki? 2008 yılına kadar bu işgalden kimsenin haberi yoktu. 2008 yılında Yunanistan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı o tarihte bir hava ihlali yaparak Bulamaç Adası'na indiler. Bulamaç Adası Aydın Didim açıklarında Türk toprağı. Araştırılınca Bulamaç ile başka adalarımızın da Yunanistan tarafından işgal edildiği ortaya çıktı. Yapılan hava ihlalinin de Yunan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı'nın adadaki askerlerin noelini kutlamak için oraya gittikleri ortaya çıktı. Bu olaydan 4-5 gün sonra ise Ocak 2009'da Yunan Cumhurbaşkanı yine Türk toprağı olarak görülen Eşek Adası'na gitti ve orada Yunan Sancağını selamlarken görüntüleri basına verildi. Yunan Cumhurbaşkanı Eşek Adası'nda kurulan Belediyeyi ziyaret etti ve belediye levhasının önünde verdiği poz yine basına servis edildi. O levhada aynen şöyle yazıyordu: "Yunanistan Belediyesi, 12 Ada Bölgesi, Eşek Adası Nahiyesi"... Yani artık ortada sadece fiili bir durum yoktu. Yunanistan bu adaları hukuki olarak da kendi ülke sınırları içine almıştı.
18 Mayıs 2011 yılında Genelkurmay Başkanlığı'nda Komuta ve Harekat Merkezi Başkanı olan Albay Ümit Yalım habercilerle birlikte adaya gitmek istedi. Kendi vatan toprağımız saydığımız adaya pasaportla giriş yapabildi ve bu resimlerde basına yansıdı.
Boş olarak bildiğimiz bu adaların bizim hükümetin alenen vermesi üzerine, Yunanistan'dan önce askerlerin, sonra da Yunan vatandaşlarının buraya yerleştirildiği ortaya çıktı. Ayrıca olay sadece adalar da değil. Bu adaların karasuları, bitişik bölgesi ve kıta sahanlığı var. Bu olay sayesinde hükümetin Ege Denizi'nin kontrolünü Yunanistan'a vermiş olduğu anlaşıldı.
Bulamaç ve eşek Adaları, ismen belirtilerek herhangi bir anlaşma ile hiçbir ülkeye devredilmemiş, Osmanlı Adası kimliğini korumaktaydı. iddia edildiği gibi hiçbir zaman Yunan Adası olmadılar. Her iki adanın da Lozan Barış Antlaşması Madde 12 gereği silahsızlandırılmış olması gerekmekte. Oysa artık bu adalarda Yunan askerleri var.
işin daha da ilginç ve acı bir tarafını aktarayım. Bu adalara Fener Rum Patrikhanesi tarafından papaz gönderilmiş. Patrikhanenin kendi internet sitesinde bu bilgi var. Patrik, Türk vatandaşı. Bu görevlendirme ise yasaya aykırı. Ama başta istanbul Başsavcısı olmak üzere hiç bir adli kurum veya kişi buna sesini çıkarmadı.
15 Temmuz 2016 yılında yaşadığımız tuhaf darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı'nın kaldığı otele saldıran askerlerden birkaçının Keçi Adası'nda saklandığı ortaya çıktı. Keçi Adası normalde bizim adamız. Ama bu kaçak askerleri almak için oraya asker gönderemedik. Çünkü pasaportla girmemiz gerekiyordu. Orada da artık Yunan askeri vardı ve bu sebepten adadaki aramayı Yunan komandosu yaptı.
Son olarak yine ilginç bir ayrıntı... Binali Yıldırım izmir AKP milletvekili olan başbakanımız. Kendi seçim bölgesi olan izmir'e bağlı olan Koyun Adası'na pasaportla gitmiş. Türkiye başbakanı bile kendi vatan toprağına pasaportla gidebiliyor, hem de Yunan gümrüğü'nden geçerek. Daha da vahim olanı Binali Yıldırım'ın teknedeki Türk Bayrağını rulo yaparak sakladığı ve tekneye Yunan bayrağı çekildiği iddialar arasında. Binali Yıldırım'ın bu şekilde Koyun Adası'na 3 kere gittiği iddialar arasında.Her fırsatta tek dil, tek bayrak diyen başbakanımız bile kendi vatan toprağına Yunan Bayrağı ile giriyor.
her gün bu cahillere laf anlatmaktan yorulduk. az açın okuyun adalar ne zaman elden çıkmış. ulan sanki dün elimizden alınmış gibi aptal aptal yazılar ve bunlara inanan diğer malların yorumlarını okuyorum karnıma ağrılar giriyor. bu nasıl bir cehalet ya? sktirin gidin araştırın biraz.
Venus Bella denen azılı cahile ithaf ediyorum bu cevabı.
12 ada elden donanmasızlık yüzünden çıktı. (1912)
-treaty of ouchy(uşi antlaşması) kesin ingilizcen bile yoktur senin o yüzden açık açık yazdım-
Abdülhamit'in çürüttüğü donanma. ismet Paşa falan alakası yok yani.
eşek ve bulamaç adası Lozan ile bizde kaldı. 2004'te Yunan işgali başladı. ismet Paşa ile yine alakası yok. hani o kafandakini biraz çalıştır. Beyin o, saman değil.