bir müziğin filme nasil anlam katabilecegini, ne denli mühim olduğunu ve onu nasil değiştirebileceğinin göstergesi olan eserdir.
oyleki, platoon filminden bu müziği cikarirsak filmin bütünlüğü parcalanir ve duygusunu öyle bir yitirirki..onun yerine ne konur, bulmak cok güç.
içinde degerler, semboller, yasanmisliklar gizlidir çünkü, bir ruhu vardır ve bunu çok iyi yansitir. platoon filmini sonuna kadar izlemenin tek nedenidir, o derece.
ha tiesto nun eserindeki basari ise orijinal haliyle aralara girmesi sayesindedir. tiesto'nun elektronik sentezindeki harikulade formu inkar edilemez tabi ama o kismi bozsaydi olmazdi.
ne zaman dinlesem tabiri caizse sokup sokup çıkaran samuel barber eseri. neşeli enerjik vs olmam farketmiyor bu parçayı dinleyince bir depresyon tribine giriyorum ister istemez.
simitci kahveci gazozcu yanından geçen suskun yolcu, binip uzaklara yelken açtığı ada vapuru, karşılaşmaya sahaya çıkan sporcu, olimpiyat oyuncusu kim var kim yok herkesin duyduğu notalar olmuştur.
bugün (yani, aslında dün) bilkent senfoni orkestrası'ndan ikinci kez canlı dinleme şansına eriştiğim inanılmaz beste. Her dakikası farklı hisler uyandırıyor ancak yükseldiği ve adeta insanı uzaya çıkarıp birkaç dakika beklettiği kreşendosunun hissettirdiklerini / düşündürdüklerini anlatacak kelime bulamıyorum.
ilk kez 3 yıl önce, yine bu salonda dinlemiştim ve o birkaç dakika hissettiklerimi hiç unutmadım. üstüne yüzlerce kez dinlemiş olsam da bugün aynı atmosferde yeniden dinlemek aynı hazzı, bu sefer bir de beklenti ile güçlenerek, vermeyi başardı diyebilirim.