a-doğru niyet(iyi niyetli olmak)
b-doğru düşünce(erdemli olmak)
c-doğru söz(kişilerin problemlerini çözecek güçlü bir cümle bulmak)
d-doğru eylem
e-doğru çaba
f-doğru yaşam tarzı(egomuzla savaşımızdan sonraki yaşamımız)
g-doğru dikkat(amacımıza yoğunlaşmak)
h-doğru konsantrasyon(amaçları belirlemek ve amaçlardan uzaklaşmamak)
bunların hepsini bir arada yapabilmek acıdan kurtuluşun yolu ve yaşamın tekerleğini düzene sokmuş olursunuz.
kabullenmek ve kendine değer vermek herseye rağmen.... ama ben acıyı sevmeye başladım. en azından acısını yaşayalım adam akıllı. ve dertleşmek iyi gelir...
Eğer gerçekten mazoşist değilseniz ve yaşadığınız acıyı sevmiyor, üzerinizde bir alışkanlık bıraktığının ve bundan kurtulmak istediğinizin farkındaysanız acı sizi yeterince olgunlaştırıncaya kadar peşinizi bırakmayabilir.
Sabır ile sükût eylemelisiniz. Çünkü acıyı başkalarıyla paylaşmak gerçekten daha çok tuz basabiliyor.
Üzerinden kalkamayacağınız acının üzerinize yüklenmeyeceği, rabbimiz tarafından bildirilmiştir.
Acılar, tevekkülün değerini hissettirir. Bolca acılara ve müsibetlere uğradığımızda unutmamalıyız ki; firavunun başı bile bu dünyada ağrımamıştır fakat çetin azap onu beklemektedir.
Olgunlaşma, en güzel örnekle bitkiler, tüm canlılara ait özelliktir. Ancak olgunlaştığımızda meyveler veririz. Ciddiyyet üzere emrolunduğu üzere dosdoğru olmayı öğreniriz. Bu süreç tamamlandığında, laubalilik denen kâfir sıfatı üzerimizden çoktan alınmıştır inşallah.
Canlılığımızın en büyük belirtisi hissetmektir. Acılar da yoğun hisler yaşatır. Acılar farkındalığı arttırır bunun farkındalığı da acılara biraz da olsa merhem olur. Farkındalıklı bir insan, acıları da kucaklayabilir. Acıdır; acıtır acıtır, geçer. Bir söylem ile:
"Şu zalim dünyada hiçbir şey kalıcı değildir; dertlerimiz bile."
- Charlie chaplin.
Kendini oyala. Dışarı çık, koş, gez, eğlence içeren aktivitelere katıl kafanı oyala boş kalmamaya düşünmemeye çalış eve döndüğünde o kadar yorgun ol ki düşünmeye vaktin kalmasın.
facebook, twitter ve ozellikle instagrami kapatmak.
aci cekmek dediğimiz sey aslinda "ben nasıl boktan bi hayat yasiyorken insanlar cesmeye akıyor haksizlik bu!"dur arkadaslar. kendimizi kandiriyoruz. hayatlarimiz hic de cesmeye akan busegul gibi olmayabilir ama ondan bize ne? ya da sakir beyin yedigi iskenderin o filtreli fotografina bakip gece gece ic cekmek... kendi hayatimizi kendi ellerimizle mahvettik. insanlar oluyor, gercekten aci cekerek oluyorlar hem de. bunlari gorsek kendi acimiz korkusundan icine kacar heralde (cok sacma oldu kabul ediyorum).
napalim yasamayalim mi? gormezden gelmek bu kadar da zor degil. her aci gecer. oluk acisi bile gecer. denendi.
acı kaçılabilecek bir şey değildir. öncelikle bunu kabullenin. onunla yüzleşmeniz ve o orospu çocuğuna güzel bir ders vermeniz gerekecek. belki yıllarınızı alacak bu. ama yapmalısınız. kaçmadan ve korkmadan.
susun. anlatmayın kimseye. acınızı sevin, çırılçıplak sevişin onunla. size ait o. başka kimsede o acı yok. olsa bile, sizde olan etkiyi asla başkasında yaratmayacak. kabullenmeyi öğrenmiş olacaksınız. yalnızlığı tadacaksınız.
insanlara anlattıkça anlaşılmadığınızı, salak salak tesellilerle sizi avutmaya çalıştıklarını görmeyin. çünkü onlar da haklı. kimsenin umrunda değilsiniz, emin olun. artık o kadar ben merkezli bir dünyada yaşıyoruz ki.
tecrübe kazanacaksınız. ki "tecrübe hayatta yediğin kazıkların, çektiğin acıların bileşkesidir." diye boşa dememişler.
dinlemeyi öğrenmiş olacaksınız ki bu en iyisi. empati yeteneğiniz çok artacak. en iyi dost, en iyi sevgili, hatta en iyi anne/baba siz olabilirsiniz.