acının boyutu hep merak konusu olmuştur bende. "acı" denilen kavram -sonuçta kişiden kişiye değişir- ne bileyim, sınırlarını merak etmişimdir hep, insanın dayanma gücüne ve hala hayatta güzel şeyler bulabilecek kadar pozitif olmasına değinecek olursak, evet acıyla ciddi bir savaş içindedirler.
acı gücün kendisinden de güçlüdür. bu yüzden insanın içinde hep olmaz. bir anda ve beklenmedik şekilde çıkar ortaya veya akla. o zaman acı olur. her daim bünyenin içinde, taze bir düşünce olarak duran acı değildir.
acı aynı zamanda insanın bile bile kendini kandırmasına izin verir. kişi aslında bilir bunun ne denli sarsıcı ve hasarlı bir acı olduğunu, bunu bilerek başka şeylere yönelir daha küçük sorunları hayatının merkezine koyar ki, asıl üzüldüğüm bu, o değil diye düşünmeye çalışır. çünkü o acıyı düşünmek bile insanda çok keskin geriye dönüş yapar ve deja vu dediğimiz şeyi yaşatır.
acı çektiğiniz zamanlar; günler aylar düşünülünce gözünüze öyle canlı anlar gelmez. sadece size kalan üzüntü çok yer kaplar. o acıyla birlikte neler yaptığınızı, bir gününüzü nasıl geçirdiğinizi düşünseniz bile hatırlayamazsınız . işte acının böyle büyük tesiri de vardır canlı her şeyde; zamanı bile durdururcasına hep bir adım önde durur.
doğanın kanunu . sonra çorbanın kanunu çiğköftenin lahmacunun kebap ın kanunu. daha sayamadığım aklımagelmeyen birçok şeyin kanunu.
mesela adam basursa gerçekten çok acı bir durumdur. bu basurlu adama farkında olmadan wasabi yedireceksin işte o günden sonra size düşman olur her kim ise. **
acı hayatımızın her alanında var. mesela menemen yaparken acı yeşil biber doğrayacaksın içine ince ince ...
Büyük acılar daha önemsizlerinin hissedilmesini engeller ve tersine, büyük acıların yokluğunda en küçük dertler ve sıkıntılar bile bize büyük acı verir. - Arthur Schopenhauer
başrollerini yılmaz güney ve fatma girik'in oynadığı, 1971 yılında çekilen acı filmine yapılan bu müzik, altın koza'da en iyi film müziği ödülünü almıştır.
bir iç savaş sonrası galip gelir tüm diğer hislere. yıkarsın mutlu olmaya dair tüm umutları. dağılan parçalar saplanır dört bir yanına hançer gibi. kalıntıları yok etmek için ateşe verirsin sonra, kalbin bu kez alev pompalar kan yerine, yakar içini hoyratça. öyle bir hazdır ki bu aşık olursun içine işlediği an. sadece nefes alabilmek için sarılırsın anlık hazlara ki o anlarda yaşanan burukluk bile biçilmiş kaftandır acı çekmek için. kurtuluşun olmaz böylece, her an hissedersin, kaçamazsın. kabullenirsin. boyun eğersin ona. sormazsın hiç kendine "neden" diye çünkü sen seçmişsindir yolunu, geçmişte yaşanan bir travma değildir nedeni. ne olduğunun, ne istediğinin farkına varmaktır, hepsi bu.
katıksız, olduğu gibi gelir yanına, girmez kılıktan kılığa, yalanı, gizlisi saklısı yoktur içinde, arınmıştır tüm günahlarından ve kabul eder seni olduğun gibi. en önemlisi de bu ya işte. sana, "sen" olduğun için gelir. başkasının yerine koymaz, beklentisi olmaz, olduğundan farklı davranmanı beklemez, seni bir kalıba sokmaz, ihtiyacı yoktur çünkü, herhangi birisindir onun için. kendi yalnızlığından kurtulmak için yamanmak değildir niyeti. en ufak bir hesabı olmaz, alıp veremediği yoktur kimseyle. bu yüzden onu kovalar insan çünkü bilir ki mutlak gerçektir acı.
acı birçok şekilde tarif edilebilir, fakat en önemlisi acı kişinin soyut olarak düşünürsek, istem dışı çekmek zorunda olduğu duygudur, somut olarak ise istem dışı olarak yaşadığı bir kazadan vb. oluşumlardan dolayı kişinin çekttiği olaydır.
"şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."
şeker protakalından.
ruhunuzun posasının çıkartılmaya çalı$ılmasıdır. sanki kahpe çocuğunun biri dereye yatırmı$ ruhunuzu. yıkıyor serin suyla. sonra iyice bir sıkıyor. kiri aksın diye.