eğer bu aşk acısıysa, ne bir ilacı ne bir kelimesi ne de bir çözümü vardır. sadece onu düşünürsün. düşündükçe acı çekersin insanı mazoşizme kadar götütür. onunla bile mutlu olmaya başlarsın acı çekerken mutlu olursun. kalbin ağrır ama tıbben ağrı değil. manevi duyguların ağrır. tedavisi zordur.
en zoru, bu mereti tek başına sırtlamaya çalışmaktır. bir sigaranın dumanında, bir içki şişesinin dibinde kendine teselli aramaktır bir dostun birkaç cümlesinin olmadığı bir yerde. kalbi yanarken insanın, sırtını sıvazlayıp "bırak artık bu dertleri. biraz eğlenelim." diyecek kimsesinin olmaması başlı başına bir acıdır. bahsettiğim yalnızlık, belki onlarca arkadaşın arasında bile bulabilir insanı. kimseye derdini anlatamamak şeklinde baş gösterebilir. mutlu kişiyi oynayıp acı çekmeye devam etmek de acı çekmek kadar zordur.
acı çekmek, birkaç dakika geçsin diye ne yaptığını bilmeden sağa sola yürümektir bazen.
bazen, eski günleri hatırlamak.
bazen, birkaç dakikalık teselli bulur kalp. sonrası, sonrası daha çok dalmaktır bu merete.
en anlıyorum diyeni bile, içindeki fırtınaları anlayamaz.
bırakıp gitmek istersin herşeyi arkanda. sonra bunun ancak bir rüyada olabileceğini anlarsın.
acından hiç söz etmediğin arkadaşlarınla gezer dolaşır, eğleniyormuş gibi yaparsın.
sahte sahte gülümsedikçe, daha çok acı çekersin.
daha çok acı çektikçe, daha şiddetli şekilde teselli ararsın.
teselli bulamadıkça daha sahteleşir, daha çok içine kapanırsın.
daha çok içine kapandıkça, gizli gizli döktüğün gözyaşı damlaları çoğalır.
bazıları, internet denilen alemdeki sahte kimliklerine güvenerek, kimseden çekinmeden dökerler içlerini acıyı yatıştırmak için. sanki dışa vurdukça, acı azalacak bir yerlerden bir teselli gelecektir.
insan mutluluğu yaşarken çok da düşünmez. yaşar sadece ve biter o anlar elbet. ama acı çekerken, her saniyesini hayatın, içine çeker insan pahalı bir sigaranın dumanı gibi. hayat uzar acı çekerken. tek teselli, hiç bir tesellinin olmamasıdır. işte bu, acı çekiyor olmaktan dolayı duyulan vicdan azabını bastırır en azından.
yaşamak kadar doğaldır acı çekmek, büyütür de bu yüzden...büyümek yaşamın tek gerçeğiyse büyümek, yaşam kadar doğaldır acı çekmek...olur böyle şeyler. öpünce geçer...
acı çekmek, gerçek benliğe yaklaştırdığı, benliği yeniden hatırlattığı için sevilebilecek bir duygudur. o duygu insanın etinin altına işler tuhaf bir şekilde, gerçekleri gördürüp hayatı sorgulama fırsatı verirken, yaşamdaki güzellikleri, yanıbaşımızda bizimle olan ama uzaklaştığımız sevdiklerimizi de hatırlatır yeniden.
sorun şu ki; acı çekiyorken görür, ancak dokunamaz insan, sevgilinin yüzüne bakılır, içte düğüm düğüm bir ip çözümsüzce debelenir durur. her şey inanılmaz net görünürken göze, nasıl da erişilmezdir. acıyı gerçek, gerçeği acı kılan ayrıntılardan biridir bu,
çünkü gerçek, işte karşındadır ve sana der ki: 'yeter artık, karar verme zamanı geldi, kandırmaca yok artık, hadi'
bittiğinde ise çocuğun bir gülüşü daha kırılmış olacaktır.
kıvranmaktır. tam anlamıyla, söyleyemezken kıvrandığınızı hissettiklerinizin tanımıdır. yiğitliğe genelde bok sürdüremesiniz. neler olduğunu anlamadığınız zamanlardır bu acı çekmek. gögsünüzü biri ikiye ayırsa ancak rahatlarsınız.
iki türlüsü vardır: fiziksel acı, ruhsal acı. fiziksel acı; insanın sinir sistemini uyaran, bir müddet can acıtan ama söz konusu ölümcül bir yara değilse, en nihayetinde sonlanan bedensel acıdır. ruhsal acı ise; insanın sinir sistemi de dahil soyut-somut tüm varlığını etkileyen, görünmez olması ve çoğu zaman kesin bir tedavisi olmaması sebebiyle kişiyi sürüm sürüm süründürebilen acıdır.
acı çekmek bir dereceye kadar haz verir. kaşınmak, kabuk bağlamış yarayla oynamak veya kadınlar için cinsel ilişkiye girmek buna örnektir. acı çekmek, çektiren olay aniden geldiyse yeniden doğuşu sağlar. fakat acı çekmek mutsuzluk gibi bir süreç sonucuysa yaşam enerjisini söndürür. berbattır. ancak ileriki günlerde, tekrar gülmeye başlandığı zaman yüze ve gözlere anlam katacaktır. başka faydası yoktur.
ayrıca "acı çekmek insanı olgunlaştırır" savı külliyen yalandır. psikolojisini bozar insanın acı çekmek. ruhunu bozar. olaylara daha korkak yaklaşırsınız, olgunlaştık sanarsınız. insan ruhsal olarak kusursuz yaratılmıştır. ancak yaşadığı her tecrübe o kusursuz yapıya bir çatlak açar.
kimi zaman aşkdan sevdadan...
bazen de çok sevdiğinin sayılı günlerinin olduğunu bilmekle çekilir acı...
her türlüsü de çok derinlerde hissedilen...
asla yaşanmak istenmeyen...alışılamayan nedensiz...
alıp tüm adlarınla, Bir var bir yok kendini; Söküyorsun ciğerimden...
söküyor bana bırakmıyorsun... Anlara sıkışmış anılarını da ...
ne okyanusun enginliği Gözlerinde, Ne de derinliği kalıyor ormanların ,
çekip Tüm anlamlarını ...bırakıp yitikliğine Kayboluşlarını ...
hergün biraz daha hüzünleyip Kendini...
Bulutu! geceyi! kederi! topluyorsun başıma ...
kıvrandırıp Ardına bakmayışının hazımsızlığıyla beni ...
Yüreğimin dar ağacında sallandırıp...
Adım adım gidiyor, herşeyi bitiyorsun an ve an ...
yagmur artık çoktan Dindi ...
sustu rüzgar...
derinden bir uğultu Kulaklarımda ...
Tanımam...
konmamış Adın hiçkimseye ...
Yüzün yok hiçbir yüzde...
dinledim artık yalan olan Tüm masallarını ...