güzel bir yaz günü pikniğe gidilir yemek yenir *daha sonra doğal olarak eve gelinir uyku vakti gelince yatak açılır, diş fırçalanır ve yatağa girilir işte o an piknikte her şeyin süper olmadığını anlarsınız bir sivrisinek * sizi ısırmıştır ve kaşınır, kaşındıkça da acımaya başlar.
yemek yenildiği sürece yemektir, aşk hissedildiği sürece aşktır, mutluluk yaşandığı sürece mutuluktur vb. diye gider bu...
ama acı acıttığı sürece değil her zaman acıdır... hiçbir acı bir dönem bünyeye uğrayıp gitmez... tüm acılar insanda yaralar açar, eğer bir yaranız yok ise acınız olmamış demektir... acı acıttığı sürece acı değildir... acı gelip yerleştikten sonra bir ömür acıtmaya başlar...
neşter yarası gibidir hiç kaybolmaz acı, siz sadece alışırsınız ona o kadar... yoksa yok olup gitseydi acıların hepsi hiçbir anlamı kalmazdı yüreğin kendi içinde kanamasının...
küçükken yara bere içinde kalan dizler gibidir. önce uyuşur, hissetmezsin. sonra kanar oluk oluk. zaman geçtikçe kabuk tutmaya başlar. yaranın şiddetine göre iz kalır ya da geçer.
en büyük yara bile kabuğunu koparmaktan vazgeçince geçer ama.
bir dede sözü vardı bununla ilgili. ne zaman düşüp bir yerimizi kanatsak küçükken dedem hep aynı şeyi söylerdi kocaman sesiyle. sonra büyüdük. büyüklük acılarımız için bu defa biz kendi kendimize söyleyip kendimizi kandırmaya başladık... geçince bir şey kalmaz
mevlana'ya göre, "sizin söylediğiniz, karşıdakinin anlayabildiği kadardır." felsefesi.
ama gabrielle d'annunzio'ya göre, "insanın alışamayacağı acı yoktur." demek ki hiçbir şey acıtmadığına göre, hiçbir şey acı değildir. yaa. işte böyle çürütülür.*