Herhangi bir vatandaş, Iğdır'ın bir köyünde, yahut Çemişkezek'de değil de; istanbul'da Topağacı'nda yaşıyorsa ve sabahları da gazetelerden yeğlediği birini okuma alışkanlığı varsa...
Gözleri önce, dün akşam Milano'daki Fener-inter maçının coşkulu bir füzelenmeyle mi, yoksa iyi ateşlenmemiş bir havai fişeği gibi sönükçe mi manşetleştiğine takılır; yoksa ABD'nin Annapolis kentinde başlamış olan Ortadoğu Konferansı'nın haber başlığına mı?
* * *
Hazine'den geçinmeli yönetici kadroların kurguladığı dünyalar ve görüntülerle; geldikleri yeryüzünde kendi ömür göletlerini kulaçlamaya çalışan insancıkların dünyaları, o kadar ayrı ki birbirinden.
Suyla zeytinyağı benzeri, 2 ayrışık âlemi tek bir kavanozda buluşturma çabası; ayrı ayrı dans eden "dam"la "kavalye"yi buluşturma çabasına benziyor.
Kaldı ki bir de "kadınlar" kesimiyle, "erkekler" kesimi var.
* * *
Çemişkezek'le Topağacı...
Milano maçıyla Annapolis Konferansı...
Kız torumu Sanem'le erkek torunum Ömer...
* * *
"Son 2 yılda polis kurşunlarıyla öldürülmüş olanların sayısının 34'ü bulduğu" konusunun da derinliklerine inilebilir; fotoğrafın icadından sonra, 150 yıl içinde en çok hangi kentin fotoğrafının çekilmiş olduğu da merak edilebilir...
Ne var ki ufuklar geniş, bakış pencereleri dar.
* * *
Kış da artık yavaş yavaş bastırmaya başladı.
Parklarda bahçelerde ise hâlâ daha sonbaharın kendine özgü şiirleriyle musikisi; güneşli yaz günlerine yaktığı ağıtları yeniden destanlaştırmakta.
* * *
Geçtiğimiz pazar günü öğleden sonra Solmaz Kâmuran'la adı "Barış Parkı"na dönüştürülmüş olan Ihlamur Kasrı'nın bahçelerine uğradık.
Üstüne 2000 yılında 154 yaşında olduğu kaydedilmiş olan "Ginkgo biloba-Çin Mabedi Ağacı" adlı ağaçların gizemli bir sarılık anıtı gibi göklere doğru yükselişi, öylesine mıknatısı içine alıyordu ki insanı, gözlerini bir türlü ayıramıyordun.
Nerelerden gelmişti ki o ağaçlar oralara?
* * *
Sonbaharlar üstüne bestelenmiş şarkılar, çekilmiş filmler, yazılmış yazılar ve şiirler...
Sonbaharlar ve sonbahar bahçeleri; birbirlerine ne kadar benziyor, ne kadar benzemiyordu?
Fenerbahçe Parkı'yla, Ihlamur Parkı ve Polonezköy bahçeleri birbirlerinden çok daha farklı nüanslarda yansıtmıyor muydu sonbaharı?
* * *
Şimdi hemen bir soru:
- Bütün bunlar çok mu önemli yani?
Soruya bir başka soruyla yanıt:
- Peki nedir önemli olan?
* * *
Kimine göre Annapolis'deki konferans; kimine göre Silivri'ye taşınmakta olan Bayrampaşa Cezaevi; kimine göre sular altında kalan Edirne'deki Karaağacı, -Yunanistan'daki su barikatlarını oyarak-, daha büyük bir felaketten kurtarmış olan tilkiler...
* * *
Bir de neyin önemli olduğunu; belediyenin hemen oracıktaki evlendirme dairesinden çıktıktan sonra, yanlarında taptaze kocaları, beyaz tül gelinlikleriyle fotoğraf çektirmek için Ihlamur Parkı'na giren gelinlere sorsaydık.
Eminim ki yanıt hep aynı olacaktı:
- Mutluluk...
* * *
Gelinler de uzaktan bakıldığında; tıpkı sonbahar bahçeleri örneği, o kadar benzeşiyorlarmış gibi görünüyorlar ki...
Hepsi de beyaz duvaklarıyla, tülden beyaz gelinlikler içinde.
* * *
Vaktiyle Venedik'teki küçük meydanlardan birinde, beyaz gelinlikleriyle bir gelinin; yanında siyahlar giymiş güvey, bir fotoğrafçıya pozlar verdiğini görmüştüm uzaktaki köprü üstünden.
Derken o küçücük boş meydanda gelin, başladı tek başına gelinliğinin eteğini tutarak dans etmeye...
* * *
Venedik'teki o küçücük boş meydanda o gelinin tek başına dansı, bir daha kolayından rastlanmayacak bir "mutluluk rüyası" gibiydi.
* * *
Sonbahar bahçeleri, gelinler, güveyler...
Birbirine benziyormuş gibi görünseler de, hiç benzeşmeyenler.
Sonra da, insancıkların her birine göre değişen "önemli olan ve olmayan" hiyerarşisi.
* * *
Bakalım Milano'daki maçın haber başlıkları kaç kalibrede çıkmış.
Bakalım yine ne nutuklar, ne demeçler patlatılmış "mevki sahipleri" piyasasında.
Ve yine kimler kopup gitmiş hayattan trafik ve iş kazalarında...
* * *
Yanıtı bir türlü bulanamayan soru ise hep karşımızda:
- Acaba önemli olan nedir?
yaşadığın hayatın gerçekleri belirler senin için önemli olanı.karnını bile doyuramayan adam için ne önemi var ; günde kaç gazete satıldığının.hülya avşar'ın kızı köşe yazarı olmuş,hasan efendinin ki okula gidemiyor parasızlıktan.nişantaşında ki cafeler çok güzelmiş,bu sabah çay bile yoktu; ayşe hanımlarda.nedir önemli olan?