ablanızın hiç tanımayıp belki de hiç tasvip etmediğiniz, her lafına verdiğiniz karşılıkta "nasıl da bozdum şerefsizi.." diye içten içe bağırdığınız hatta fenere gol atmış kadar mesut olduğunuz bir adamla evlenip evi terk etmesidir.
öyledir ki ilk başta -hele ki küçük bir kız çocuğuyken- ablanızı herhangi bir küfürle tanımlayamadığınız "o adam" a kaptırdığınızda; "o adam"ın sizinle ilgilenmesi, oyunlar oynaması, hatta abi demeniz içinizi ısıtırmış gibi gözükse de, ablanızı mutlu zannetseniz de; büyüdükçe, saflığınızı yitirdikçe, insanların nasıl oyunlar oynadıklarını görüp içinizdeki çocuk her defasında şaşakaldıkça, "o adam"ın hayatınızdaki rolü "iyi bir abi"den, "1 numaralı kötü adam"a erişir.
ablanızın döktüğü her yaş, ablanızın kaybettiği her kilo, ablanızın her iç çekişi, ablanızın her "istemiyorum allah kahretsin" deyişi intikam yeminleri ettirir...
yeğeninizin ağzından "baba olan evde huzur olmaz" deyişini ilk duyduğunuzda içinizi nefret kaplar...ve içinizdeki o saf,temiz çocuk varlığını iyice yitirir...
ablanın evlenmesi kimi zaman "ablanın boşanması" ile sonuçlanır...ya da siz öyle olmasını istersiniz...
her gece içen, sarhoşken milyon sözler veren, sevdiğini iddia eden, sevildiğini zanneden, herkes onu kabullenmek zorundaymış gibi davranan ve daha nice "bencil"liği bünyesinde barındıran bir insandan kurtulmaktır istedğiniz.
ve belki de yine kırıntıları kalan çocuk ister bunu...
ve yine dualara başlarsınız...
ve "abi" kelimesini "gerçekten hakeden" insanlara adamayı umarsınız hayatınızın geri kalanında..
öyle ya her kelimenin bir ağırlığı vardır ve her bünyeye yaraşmaz, ve abilik parayla pulla değil, sevgiyle yapılır...
bir yandan iyi bir yandan kötü bir şeydir. abla evlenir, yuvadan uçar gider, koca ev size kalır, enişteyle aranız iyise maddi yönden sıkıntı çekmezsiniz, ancak bazen yokluğunu hissedesiniz, evde uğraşacak birilerinin ararsınız. ablamı mı özledim ne? *
ha bir de dayı * olmak gibi güzel bir yanı vardır ki sormayın gitsin.
dayı olmak gibi dünyanın en müthiş olaylarından birine gebe olacağı için güzel olay. tabii evlenirken kardeş üzülüyor ama geri dönüp bakınca boşuna üzülmüşüm diyor. damat da önemli tabii.
eğer onyedi yaşındaysan ve henüz ergenlik bunalımlarının kucağındaysan insana iki misli koyan, nikah sonrası eve dönene kadar hüngür hüngür ağlatan olaydır. karındaşının başka bir hayatı yaşaması, yıllar sonra sana teyze diyen veletlerle seni bu duruma alıştırması eylemi.
abla 35'ine merdiven dayadıysa bir an önce gerçekleşmesi için gece gündüz dua edilendir. gerçi bilimum düğünlerde "darısı başına. var mı biri?" cinsinden cins sorulara maruz kalınınca ablaya masumca bakılır ve "bendeniz ablamı bekliyorum efendim, teveccühünüz" gibi bıdı bıdı edilir. bu bir avantajdır tabi.
yani ablanız evde kaldıysaaa siz asla evde kalmazsınız.
kendinizi bildiğinizden beri sizden uzak yaşayan, siz tam evden uzaklaştığınız anda (üniversite misali) işe giren ve siz üniversiteyi bitirmek üzere iken evlenen abla ise insan ne düşüneceğini bilemez.
gelirler isterler, damat adayı size binbir türlü şaklabanlık yapar. bellidir ki abla önceden söylemiştir "gönlünü al çocuğun" diye. halbuki gönül alınacak birşey yoktur. o sırada o kardeş kişisi hayatını düşünmektedir. gözden geçirmektedir. 6 ay içinde 7 defa agresif tartışmalara girdiği, dalaştığı kimi zaman tekmelerin tokatların uçuştuğu ablasını aslında ne kadar sevdiğini ama nedense bu sevgiyi bir türlü dışarıya vuraadığını anlatır.
düğünde halayı en başta çeker. sanki erkek tarafı kendisiymiş gibi. yaptığı hiçbirşeyin bir anlamı yoktur. abla gitmektedir. ama belki o kardeş için abla çoktan gitmiştir.
demek istenilen şudur ki; ablanın evden ayrılması her zaman masallardaki gibi "içimize koyan, içimize oturan, onun resimlerine bakarken ağlatan" birşey değildir.
ilk başlarda düğün telaşından pek birşey anlaşılamayan olaydır. ancak gün geçtikçe ve o artık akşamları eve gelmedikçe çok pis koyan olaydır. abla her gün sabah işe gider akşam gelirdi. gündüz görüşülmezdi ama akşam yine de gelirdi. şimdi gelmeyince artık hakkaten gittiğinin benimsenmesi gerektiğinin anlaşıldığı andır. madalyonun diğer tarafından bakarsak, hayatta hiç sahip olmadığınız bir abi kazanıldığının farkına varıldığı andır da ayrıca. o abi bize hep gelir giderdi, bir gün giderken ablamı da aldı gitti durumudur.
evden ayrılmış olmasını düşünmeniz gözlerinizden yağmur gibi yaşların inmesine sebep olur. hele nazınızı çekecek kimse de yoksa acınız kabusa dönüşür. taki abla eşiyle gelip, gelirkende sizi hediyelere boğup, evine davet edinceye kadar...
zira eski güzel günler geri gelmiştir.değmeyin keyfinize.
artik sizinle birlikte kendi evinde degil de, misafir gibi gelip misafirler icin hazirlanan yatakta enisteyle birlikte yatmasidir. size iyi geceler diledikten sonra isigi, kapiyi kapayip cikmak duser.
ablası evlenen bir delikanlının sandık parası adı altında parayı vermezsen sandıktan kalmam suretiyle damattan bir miktar para koparabileceği durumdur.
ablanın evlendiği gün için ayrı bir eğlence düzenlenmeli çünkü iki kardeş olanlar için evde kalanın önemi artma durumu söz konusudur bu da kutlanası bir durumdur.
ablanın evlenmesinden aylar sonra,ziyarete gelip sanki aynı evde yaşamamışsınız gibi toparlanıp 'geç oldu' diyerek giderken, nikah anında evet demesinden daha çok koyan hadisedir. evet geç oldu, yanlız kalacağıma yanmak için geç oldu,doğru.
evlendikten bir kaç gün sonra kızkardeşini arayıp titrek bir sesle ^^bize gelsene^^diyen hayat vazgeçilmezidir.uğraşmaya doyamadığımdır ama bi yandan da o kadar da mesafeli davranıldığından -buna rağmen-,,evlendiğinde yokluğunun belli olduğudur.