eskiden eve gelen misafirler gece geç saatlere kadar otururlardı, şimdi öyleyse de ailemin yoğun iş hayatı yüzünden bu gibi şeyler benim çocukluğumda kaldı.
toplu sohbet edilir, yemek yenir ve yemek sonrası kahveler veya çaylar olana kadar bayanlar bir yerde erkekler bir yerde sohbet ederlerdi. genelde bayanlar mutfakta, erkekler ise salonda çayları/kahveleri beklerlerdi.
10-11 yaşlarındaydım; sabri abi, eşi, yirmibeş yaşlarındaki oğlu yiğit abi ve bir çocuk sahibi kızı sibel abla bize oturmaya gelmişlerdi. uzun süren sohbet sonunda yemeğe geçildi. yemekler yendi, erkekler sohbetine devam etti. bayanlar mutfağa geçerek çay demlemeye koyuldular.
derken sohbet askerliğe geldi. babam anılarını anlatırken soğuk bir ifade takınıyor, nadir bir şekilde ise gülümsüyordu. soğuk takılsa da bir o kadar da samimiydi. yiğit abi'nin askerliği sabri abi ve babamdan daha yeni olduğu için daha detaylı anlatıyor, daha çok konuşuyordu. derken bir sessizlik çöktü ve babam yılların verdiği ciddiyet, askerlik anılarını anlatırken içinde oluşan o küçük disiplin kıvılcımlarıyla sordu: 'sen doğuda yaptın askerliği, askerde eşek siken arkadaşın var mıydı yiğit?'
yiğit abinin gençliği adeta bir soruyla sikilmiş, dünya başına yıkılmışçasına koltuklarla uyumu bir şekilde sağlanan çiçek baskılı 300 liralık halıya bakakaldı.
altını çiziyorum...
300 TL
nasıl olurdu? nasıl bir soruydu bu? yaşama sevincini söküp eline vermişlerdi.
aman allahım.
300 TL
yiğit abi, ürkek bir ceylan gibi kafasını hafif hafif kaldırdı, bir an göz göze geldik. korkmuştum. babamın kolunu sımsıkı tuttum.
yiğit abi'nin ağzından iki kelimelik kısa bir cevap çıkmıştı. 'evet, oldu'...
ben anlam verememiştim, bu soru niçin yiğit abi'nin canını sıkmıştı? yoksa? o da mı sikmişti? hayır olamazdı.
babam içimi okumuşçasına kritik soruyu sordu;
'sen siktin mi peki yiğit?'
yiğit abinin cevabı sert ve kesindi.
'hayır.'
derken konuşmanın neredeyse başından beri sessiz olan sabri abi konuşmaya daldı. babama;
'sen siktin mi?' diye sordu.
babam da yiğit abiden farksız, kesin bir dille hayır cevabını verdi.
sabri abinin nur yüzü, parlayan kafası adeta çirkinleşiyor, biraz sonra söyleyeceği kelimenin çirkinliği için zemin hazırlıyordu. benim abim gibi sevdiğim, amca bellediğim o yüce şahsiyet birazdan çirkinleşecekti. bu her halinden belli oluyordu.
yiğit abi 300 TL olan halıya kilitlenmiş adeta geçmişini sorguluyordu, o an sabri abiye kim baksa sabri abinin az sonra çirkinleşeceğini bilirdi. fakat yiğit abi, bakmadan anlamıştı. babam sabri abinin ağzından çıkacak kelimeyi bekliyor, içerde yapılan dedikoduların kahkahaları bile kesilmiş, televizyondan 'başınız ağrıyabilir, star tvdesiniz. benden söylemesi.' sesleri geliyordu.
ve sabri abinin ağzından, çocukluğumu berbat edecek o kelimeler döküldü.
"abi, eşek sikilmez mi?"
çay tepsisiyle odaya giren annem, o aralar bizde kalan halam ve sabri abinin eşi o sözleri duymuştu. facia bu sefer geliyorum demişti. annem çay tepsisini 300 liralık halıya düşürmüş, halam çığlıklar atarak sinir krizi geçiriyordu. sabri abinin eşi ise dizlerinin üzerine çökmüş Tanrıya canını alması için yalvarıyordu. olan olmuştu artık. bu olaydan en çok halam etkilenmişti çünkü halam barış manço ile arkadaşım eşek şarkısını söyleyen çocuklardan biriydi.
şimdi ne mi oldu?
-sabri abinin eşi, sabri abiden boşandı ve Hollanda da yeni bir hayat kurdu.
-sabri abinin kızı sibel abla her şeyden uzak sakin bir köyde çocuğuyla birlikte yaşıyor, onu hayatta tutan tek şey çocuğu.
-halam ise sağlam bir tedavi görerek her şeyi geride bıraktı.
-ben ise hala bu olayı unutmaya çalışarak ve her gün biraz daha ölerek yaşamaya çalışıyorum.
bu dörtlüğü sana yazdım sabri abi;
o lafı etmeseydin olması gereken şey düzendi,
biz birbirimizi mutlaka üzerdik,
bombalar yağardı şehirlere,
biz eşek düzerdik...