''Ey SEVDAM! Nerede kucaklaştık seninle,
Ne zaman dolduk, ne zaman taştık seninle?
Beklediğimiz sabahları görmeden
Bak... Bak işte mezara yaklaştık seninle. ''
Sırattan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden...
Niyet ak güvercin,vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden...
***
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza,yele,yağışa
Giden ilkbahara,gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden...
***
Birleşmek üzredir şafakla gurub
Korku beklenilmez kapıda durup
ister zehir olsun isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden...
***
Çağır hayallerin en ötesini
Yakında duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden...
***
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı,altından sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden...
***
Şüphe başlangıçtır,karar nihayet
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden...
Abdurrahim Karakoç
Gün değil, hafta değil, ay değil
Beş sene, on sene sonra gelsen de
Bu canım durdukça tende
iyi bil
Beklediğim sensin
Bazen bir demet gül alırım elime
Bazen ıhlamur çiçeği
Her şeyin doğrusu ve gerçeği
Kokladığım sensin.
Cebimde mektubun olmayabilir
Ne çıkar fotoğrafın yoksa masamda
Öğrenmek istersen eğer
Gel, sevda iklimime gir
Açılmamış gönül kasamda.
Sakladığım sensin.
Yağan yağmur duyar mı bilmem
Topraktaki mutluluğu?
Ve güneş vurunca topraktan yükselen buğu
Doldursun diye Yerle gök arasındaki boşluğu
En masum sevgiye Eklediğim sensin.
Uykudayken, uyanıkken
Uzakta ve yakında
Sen olmasan da farkında
Gidip gidip arada bir
Yokladığım sensin.
Siirlerinden anlasildigi kadariyla kendi avamligindan utandigi icin insanlari kategorize eden veyahutta insanlari kategorize ettiginden pek bir avam gorunen, bu kadar bet bir ruhla niye siir yazdigi tam anlasilamayan asagilik kompleksi sahibi zat-ı alelade.
bir tv programında kendisinden şöyle bahsedilmişti: gençken sevdiği kızla mektuplaşmak yerine, şiirlerini yazdığı bir dergiden kıza şiirleriyle seslenirmiş, kız da şiirlere göre cevaben mektup yollarmış. amaç kıza mektup yollayarak hem ailesi hemde etraftan kıza gelecek kötü söz, bakış, davranışı engellemekmiş. sevdiği kızın adını hiç kimseye söylememiş ona kendince mihriban ismini vermiş, bu isimle seslenmiş. mihriban türküsünü de bu kıza yazmıştır. kavuşmalarının imkansız olduğunu anladıklarında. unutması gerektiğini söylemiş kıza. mihriban mektubunda ben seni unutamam deyince;
süt emerdin gündüz gece
unuttun ya büyüyünce
bu işte tıpkı böylece
unutursun mihribanım
''Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başı karlı, kara dağlardan geçerek
Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle
- Gelirim, beni bekle."
Bir haber dolaşır semada pulpul;
Kılınçlar bilensin akın var Çine.
Yiğitler at sürer düşman içine;
Tarihe hükmeden bir ses duyulur: -
Vur! TÜRKLÜK aşkına vur
Yüklenir bir ülke oymak ve avul,
Sel olur ordular, batıya akar.
Uçar elden-ele bozkurtlu bayraklar.
Emreder bir başbuğ, sade ve vakur:
- Vur! BAYRAK aşkına vur!
Karışır top sesi, nal sesi, davul..
Çağdan çağa çığır açar gemiler.
Bir hâkan atını denize sürer
Ve der ki: Yıkılsın Bizansı koruyan sur,
- Vur! FETiH aşkına vur!
Parçalanmak istenir bir ülke, Anadoludur:
Şahlanır bir anda bin yıllık hınçlar;
Eser poyraz poyraz eğri kılınçlar,
Kütahya düzünde kelle savrulur...
- Vur! TOPRAK aşkına vur!
Ya... işte tarihin böyledir oğul!
Geçmişten hız alsın geleceğin de..
Göster Türklüğünü tunç bileğinle!
Bu dine, bu ırka ve bu toprağa
Sataşmak isterse herhangi gavur:
- Vur! ALLAH aşkına vur