Yıllar yirmi olsa da, otuz olsa da
Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da
Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da
Bir gün yalın ayak, terli gömlekle
Gelirim, beni bekle
Belki yakında olur, belki de uzak
Sırtımda hatıralar, saçlarımda ak
Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak
Bitmeyen bir azim, sabır ve emekle
Gelirim, beni bekle
Unutmam mümkün değil, unutur sanma
'Gelmez' diyen olursa sakın inanma
Umutlarını kaybetme ha zamanla
Geç kaldı diyerek gam çekme
Gelirim, beni bekle
Sıcak bir yaz akşamında olabilir
Sarı bir güz akşamında olabilir
Kışın beyaz akşamında olabilir
Ellerinde bir top mavi çiçekle
Gelirim, beni bekle
Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başı karlı, kara dağlardan geçerek
Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle
Gelirim, beni bekle
Vermese de kaybolan gençliğimiz
Ayıran bir gün kavuşturacak bizi
Ve içimde sevgilerin en temizi
Seninle dolu, arı, duru bir yürekle
Gelirim, beni bekle
kendisinin öyle bir hikayesi var ki ölümsüz iki şiir bırakmıştır o hikaye. (bkz: mihribanım) (bkz: unutursun mihribanım)
Abdurrahim Karakoç gençlik yıllarında delice aşık olur ve bir o kadar sevilir ama asla birlikte olamazlar.
birlikte olamayışları hakkında kesin olmamakla birlikte çeşitli hikayaler var ama şurası kesin; Abdurrahim Karakoç mihriban şiirini bu kıza yazmıştır.
--spoiler--
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban
--spoiler--
yıllar sonra mihriban hikayesini anlattıgı gibi \Lambada titreyen alev üşüyor\ sözlerini nasıl yazdıgını da anlatıyor. elektrik olmadıgı için gaz lambası kullanıyormuş. ve şiir yazmaya başlar başlamaz ışık titremeye başlamış.
bir gün bu işin kesın olarak bitmesi gerektigine inanır ve kıza mektup yazar. mektup yazar yazmasına ama oyle bildiğimiz mektup degil. karakoç o zamanlar kızın yaşadığı şehir gazetesinde şiirler yazmaktadır. mektup dediği o şiirler işte. kızın evine şiir göndermek dogru olmaz diye öyle yapar. karakoç şiir diye gönderir ama mihriban anlar kendine mektuptur o şiirler. neyse kıza mektubu yazar. kızdan \unut diyorsun ama unutmak kolay mı\ diye tek cevap gelir. abdurrahim karakoç ta cevap olarak ikinci şiiri yazar. (bkz: unutursun mihribanım)
--spoiler--
Unutmak kolay mı? deme
Unutursun Mihriban'ım
Oğlun kızın olsun hele
Unutursun Mihriban'ım
Zaman erir kelep kelep
Meyva dalında kalmaz hep
Unutturur bir çok sebep
Unutursun Mihriban'ım
Yıllar sineye yaslanır
Hatıraların paslanır
Bu deli gönlün uslanır
Unutursun Mihriban'ım
Süt emerdin gündüz gece
Unuttun ya büyüyünce
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriba\'ım
Gün geçer azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi
Bugün değil yarın belki
Unutursun Mihriban'ım
Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban'ım
--spoiler--
abdurrahim karakoç yıllar sonra dahi unutamamıştır mihribanı.
Bir haber dolaşır semada pulpul;
Kılınçlar bilensin akın var Çine.
Yiğitler at sürer düşman içine;
Tarihe hükmeden bir ses duyulur: -
Vur! TÜRKLÜK aşkına vur
Yüklenir bir ülke oymak ve avul,
Sel olur ordular, batıya akar.
Uçar elden-ele bozkurtlu bayraklar.
Emreder bir başbuğ, sade ve vakur:
- Vur! BAYRAK aşkına vur!
Karışır top sesi, nal sesi, davul..
Çağdan çağa çığır açar gemiler.
Bir hâkan atını denize sürer
Ve der ki: Yıkılsın Bizansı koruyan sur,
- Vur! FETiH aşkına vur!
Parçalanmak istenir bir ülke, Anadoludur:
Şahlanır bir anda bin yıllık hınçlar;
Eser poyraz poyraz eğri kılınçlar,
Kütahya düzünde kelle savrulur...
- Vur! TOPRAK aşkına vur!
Ya... işte tarihin böyledir oğul!
Geçmişten hız alsın geleceğin de..
Göster Türklüğünü tunç bileğinle!
Bu dine, bu ırka ve bu toprağa
Sataşmak isterse herhangi gavur:
- Vur! ALLAH aşkına vur
''Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başı karlı, kara dağlardan geçerek
Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle
- Gelirim, beni bekle."
bir tv programında kendisinden şöyle bahsedilmişti: gençken sevdiği kızla mektuplaşmak yerine, şiirlerini yazdığı bir dergiden kıza şiirleriyle seslenirmiş, kız da şiirlere göre cevaben mektup yollarmış. amaç kıza mektup yollayarak hem ailesi hemde etraftan kıza gelecek kötü söz, bakış, davranışı engellemekmiş. sevdiği kızın adını hiç kimseye söylememiş ona kendince mihriban ismini vermiş, bu isimle seslenmiş. mihriban türküsünü de bu kıza yazmıştır. kavuşmalarının imkansız olduğunu anladıklarında. unutması gerektiğini söylemiş kıza. mihriban mektubunda ben seni unutamam deyince;
süt emerdin gündüz gece
unuttun ya büyüyünce
bu işte tıpkı böylece
unutursun mihribanım
Siirlerinden anlasildigi kadariyla kendi avamligindan utandigi icin insanlari kategorize eden veyahutta insanlari kategorize ettiginden pek bir avam gorunen, bu kadar bet bir ruhla niye siir yazdigi tam anlasilamayan asagilik kompleksi sahibi zat-ı alelade.
Gün değil, hafta değil, ay değil
Beş sene, on sene sonra gelsen de
Bu canım durdukça tende
iyi bil
Beklediğim sensin
Bazen bir demet gül alırım elime
Bazen ıhlamur çiçeği
Her şeyin doğrusu ve gerçeği
Kokladığım sensin.
Cebimde mektubun olmayabilir
Ne çıkar fotoğrafın yoksa masamda
Öğrenmek istersen eğer
Gel, sevda iklimime gir
Açılmamış gönül kasamda.
Sakladığım sensin.
Yağan yağmur duyar mı bilmem
Topraktaki mutluluğu?
Ve güneş vurunca topraktan yükselen buğu
Doldursun diye Yerle gök arasındaki boşluğu
En masum sevgiye Eklediğim sensin.
Uykudayken, uyanıkken
Uzakta ve yakında
Sen olmasan da farkında
Gidip gidip arada bir
Yokladığım sensin.
Sırattan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden...
Niyet ak güvercin,vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden...
***
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza,yele,yağışa
Giden ilkbahara,gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden...
***
Birleşmek üzredir şafakla gurub
Korku beklenilmez kapıda durup
ister zehir olsun isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden...
***
Çağır hayallerin en ötesini
Yakında duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden...
***
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı,altından sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden...
***
Şüphe başlangıçtır,karar nihayet
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden...
Abdurrahim Karakoç
''Ey SEVDAM! Nerede kucaklaştık seninle,
Ne zaman dolduk, ne zaman taştık seninle?
Beklediğimiz sabahları görmeden
Bak... Bak işte mezara yaklaştık seninle. ''