çok mütevazi bir kişidir ki ırak ziyaretinde kuzey ırak bölgesel yönetiminden kürdistan diye bahsetmiştir.*
sonra birileri o kadar büyük propaganda yapıyor ki tek hareketle barzani pkk'yı bitirme kararı aldı diye. e sen adamlara orda bir devlet taahhüt edersen zaten bırakacaklar onlar silahları.
gören gözlere duyan kulaklara rağmen nasıl bu kadar kör ve sağır olmayaı başarabiliyoruz hayret doğrusu.
1980' den öncesinin büyük doğu ' cusu ; 1980 ' den sonrasının erbakancısı , 1999' dan sonrasının ak parti' lisi , 2007 yılından sonranın da cumhurbaşkanı. bu cetvele göre en az bir on yıl içinde green peace' e katılması bekleniyor.
liderlik yönü kuvvetli olmadığından cumhurbaşkanlığını beceremeyen kişi. 2007'dan beri sadece bir yasa veto etmiştir o da muhasebecilik kanunu. recep tayyip erdoğan olsaydı daha iyiydi valla en azından arada çıkar ülke gündemi hakkında konuşurdu ve bir ağırlığı olurdu.abdullah gül başbakanla yanyana durduğunda hala başbakan onun lideriymiş gibi geliyor bana.
taraftarlari tarafindan bir insanin basbakan cumhurbaskani padisah pop yildizi olmasinin onu saygi duyulan biri yapmayacagi gercegi unutulmustur. ayni insanlar diger bir basbakan olan bush a kufur dahi ederler ama kendi taraftari olduklari cumhurbaskanina elestiriyi bile kabul etmezler.
bu da demokrasi maskesinin altina her halti yapan insanlarin fasistligini gosterir.
recep tayyip beyle kaşılaştırılması sık sık söz konusu cumhur başkanımız. bir karşılaştırma da ben yaparsam;
recep beye göre daha resesif duran kişi. recep bey daha dominant. recep beye göre lt yı olarak daha dolu biridir bence. oldukça da güzel ingilizce konuşur. fakat recep beye göre daha çekinik oldugundan hiç biryerde çıkıp van münüt dediğini duymadık. ikisinin birleşip voltran oluşturması belki durumu toplar.
murat yetkin gezi sirasinda ordaydi ve sayin cumhurbaskaninin irak anayasasinda gecen tabiri kullandigini soyledi, gerci dese nolur ya, gozunu kapatan yalniz kendine karanlik eder.
bir kısım toplumun cumhurbaşkanı olduğunu biliyorum kendisinin, benim cumhurbaşkanım değildir ve olamaz o ayrı.
zira arkasında toplam seçmen sayısına başvurursak sadece %38'lik bir oy desteği ile çankaya'ya çıkartılmıştır. geçerli oylara bakarsak bu oran %47'dir. seçilirken "%47" ,"demokrasi", "milli irade" hede höde yapmıştır "lideri" tayyip ile.
ancak akp grubunca cumhurbaşkanlığına atandıktan sonra, görev yaptığı üniversitede hocaların %47'sinin oyunu almış prof.dr mustafa akaydın'ı rektör atamamıştır. nedeni de akaydın'ın üniversiteyi güzel yönetememesi...
acaba kendisine bu ülkeyi "güzel yönettiğini" kim söylemiş?
tayyip erdoğan'ın üzeri kapalı "ben onu yönetiyorum" dediği güzide insan.
tayyip erdoğan antalya mitingi'nde şu anda chp antalya büyükşehir belediye başkan adayı mustafa akaydın'a sallarken ağzından şöyle bir şey kaçırdı, "biz onu üniversitesini yönetemediği için tekrar atamadık" diyor, bir nevi itiraf, bir nevi "ben herkesin cumhurbaşkanı olacağım" sözünün tayyip erdoğan tarafından tekzibi.
rektör atamasında başbakan'ın en ufak bürokratik etkisi yoktur, imza falan yoktur. tamamen üniversiteler, yök ve cumhurbaşkanlığı arasında bir konudur. bu zat-ı muhterem de en ufak tepki göstermiyor tayyipciğine "arkadaş tamam ölümüne kankayız da sen bu makamın saygınlığını zedeliyorsun" gibisinden bir ayar çekemiyor, "rektör ataması tamamen benim görev alanımdır, hükümetin etkisi olmadı, olamaz" gibi bir yalanlama yapamıyor.
tayyip erdoğan über büyük bir insan gerçekten kabul ediyorum. hem başbakanlık, hem cumhurbaşkanlığı, hem istanbul büyükşehir belediye başkanlığı. 3 iş birden adamın uyku uyumaya vakti olmaz. sinirlenmekte haklı yani.
son olarak, mustafa akaydın'ın akdeniz üniversitesi'ni yönetemediğini düşünenlerin ya akdeniz üniversitesi'ni görmemiş, yaptığı çalışmaları duymamış olması lazım ya da hiç dayak yememiş olması lazım. ha tabi, yönetip yönetmeme kriteri sadece türban olunca sonuç kaçınılmaz.
yakın zamanlarda gazetecilere demeç verirken kürdistan bölgesel Yönetimi diyen 10 yıl önce laikliğin artık sürdürülemiyeceğini söyleyen laiklik düşmanı.
bugün gözüme ilişen 28 kasım 1995 tarihli posta gazetesine verdiği röpörtajda cumhuriyet rejiminin sonu gelmiştir. bize en uygun sistem şeriattir diye beyanda bulunmuş kişi.
dediklerine göre aradan geçen 13 yılda değişmiş.
herkes bir görüş sahibi olmakta özgürdür. kimisi komünizmi savunuyor kimisi cumhuriyeti veya şeriatı. hepsine eyvallah. beni delirten ise bukalemun gibi bulunulan döneme göre elbise giymek. şeriat iyidir diyorsan doğru veya yanlış ağzından çıkmış lafa sahip ol. geniş ve yumuşak bir koltuğu ısıtmak için dün şeriat diye bağıranların bugün atam atam demelerine ve böyle her devrin insanlarının iktidar sahibi olmalarına çıldırıyorum.
türkiye´nin cumhurbaskani. bu mekana oturmus bir insan hakkinda makami yüzünden herhangi bir kötü söylemde bulunmam. o tür huylarim yoktur. yalniz sunu söylemek isterim.
edebiyat meraklilarinin yere göge koyamadigi birkac yazar vardir. dostoyevski bunlardan biridir. emile zola bunlardan biridir. alman edebiyatini, dilini en iyi sekilde kullanan, ve yazdigi harikulade romanlarda aldigi konulari fevkalade güzel bir sekilde anlatan cok büyük bir yazar vardir:
thomas mann...
romancilarin hasidir, belki de en büyük romancidir.
thomas mann, hayati boyunca bir kere "nobel ödülü" almistir, edebiyat dalinda. cok edebiyat kritikcisi "aslinda onun yazdigi herseye nobel ödülü vermeliydiler" demistir, öyle olmamistir....olsun.
orhan pamuk´ta nobel edebiyat ödülü almistir.
demek ki mevki olarak orhan pamuk´la thomas mann ayni mevkiler de görülmelidir.
gercek öyle midir?
Abdullah´gül´ün durumu da böyledir. abdullah gül, mustafa kemal pasa´nin da ciktigi en yüksek mevkiye cikmistir.
mevki olarak baktigimizda abdullah gül´le mustafa kemal pasa ayni seviyedelerdir.
merkel ve sarkozy'nin "türkiye'nin avrupa'da işi yok" açıklamasının üzerinden 3 gün geçmesinin ardından basının sorusu üzerine olayı değerlendiren cumhurbaşkanı.
basın soru sormasa merkel ve sarkozy'nin açıklamaları konusunda yokmuş gibi davranacaklar, tepki falan hak getire.
neyse kendisi merkel ve sarkozy'yi "vizyon noksanlığı" tabiri ile niteledi.
şimdi yıllar öncesine bir flashback yapın? bakın sahneye ne çıkıyor?
"türkiye'nin avrupa birliği'ne giremeyeceği kesindir! bunu avrupalılar söylemektedir, avrupa'nın önde gelen bütün politikacıları bunu söylemektedir, avrupalı filozofların hepsi söylemektedir. çünkü avrupa birliği bir hristiyan birliği'dir! bunu biz söylemiyoruz, bunu dünkü avrupa birliği'nin başındaki insan söylüyor, dünkü ingiliz başbakanı söylüyor, bunu söyleyen herkes vardır avrupa'da bunu herkes biliyor."
ayrıca bu konuşmanın devamında;
"gerçekler saklanıyor. her şey tek taraflı olarak gitmektedir. avrupa'nın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir, vazgeçilmektedir, fakat türkiye'nin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir direniş hiçbir ısrar olmamaktadır. bu şudur; "ne pahasına olursa olsun türkiye avrupa birliği'ne girecek, türkiye gümrük birliği'ne girecek" anlayışındadır. siz eğer bu zihniyette olursanız işte o zaman profesör erol manisalı'nın dediği gibi; "sizi o zenginler köşkünün -üzülerek malesef söylüyorum kendi ülkem adına- bahçesindeki bir kulübeye böyle koyarlar işte." bunu biz söylemiyoruz bunu herkes söylüyo"
8 mart 1995'te meclis kürsüsünden bu lafları eden sanki abdullah gül değildi? sanki o dönemden farklı yürüyor şimdi işler... özellikle, belirttiğim ikinci kısım çok dikkat çekici. sanki ab ile müzakereler bugün başka güzergahta ilerlemekte? sanki bugün tek taraflı değil, sanki zenginler köşkünün kulübesine oturtulmaya çalışılmıyoruz? ha değişen ne? bugün sözlerine atıfta bulnulan erol manisalı ergenekon sanığı ve avrupa birliği konusunda düşüncelerinde sapma yok, abdullah gül ise taban tabana zıt bir durumda. hayat ne garip değil mi vapurlar falan?
harbiden sayın cumhurbaşkanımızın da 14-15 sene önce vizyonu ne kadar noksanmış, şimdi ne kadar geliştirmiş kendisini? hayır belli bir yaştan sonra taban tabana zıt görüşleri savunmak, böylesine bir aşama kaydetmek gerçekten ilginç...
tekrar tanım yaparsam kendisinin bugünkü değerlendirmelerini baz alarak, bundan 7-8 sene öncesine kadar vizyonu noksan kişiydi.
belli bir yaştan sonra vizyon noksanlığından, vizyon aşmışlığına gelmek de hakikaten büyük başarı. bence bilim adamları bu klanı incelemeli. insan karakterinin belli bir yaştan sonra taban tabana değişmesi nasıl gerçekleşir?
bir önceki cumhurbaşkanı ile karşılaştırıldığında (bkz: ahmet necdet sezer)çok daha dünya ile grift, çok daha kendini hissettiren, güncel gelişmeler ile ilgili verdiği beyanatlarla türkiye'de ve dünya'da adından söz ettiren, türk dış politikasına belki hiç bir cumhurbaşkanının (atamız hariç) yapmadığı şekilde hizmet eden, barış görüşmelerinde direk rol oynayan, arabuluculuk yapan, türk iç siyasi dengelerini elinden geldiğince korumaya çalışan, en azından öyle bir görüntü çizen, vermiş olduğu gayet düzgün, yapıcı beyanatlarla gerginliğe prim vermeyen bir cumhurbaşkanı profili çizdi şimdiye kadar.
bunda geçmiş siyasal tecrübesi özellikle dış işleri bakanlığı görevi de etkili oldu elbette. sezer'e bu konuda o k dar da haksızlık yapmamalıyız kanımca. yani f1 arabasının koltuğuna bir makine mühendisini oturtup ondan performans beklemek var, bir de 3 sene önce emekli olmuş ralli pilotunu oturtup performans beklemek var.
sezer'i laiklik odaklı yurt içi gelişemelr harici ortada göremiyorken abdullah gül hemen her konunun içinde ve makamın ağırlığını (bence) hissettiriyor. bu da beni bir tc vatandaşı olarak memnun ediyor.
ez cümle; bugüne kadarki performansı ile başarılı bulduğum tc devleti cumhurbaşkanı.