Rivayete göre ailesi ve hatta ilk gençliğinde kendisi de dini vecibelerini yerine getirecek kadar dindar biriymiş. Sonradan tam bir batı köpeği oluyor. O dönem batısının görmek istediği doğulu aydını aslında . Gerçi bir göz doktoru olarak hiç bi sik yapmamış ama nobel dönemine yetişse ödül bile alabilirdi. Yaptığı/yazdığı seyler bugün geçer akçe değil tabii çünkü devir batılıların günah çıkarma devri . bugün yaşasa batılılar bile oha der kendisine. Mesela ideal kahvaltının tereyağlı domuz kızartması ve sıcak kakao olduğunu söylüyor, batıda bu iş böyledir diyor. işte hala bir takım kemalistin aydın addettiği adamın çapı bu. Kalan kemalistler adını duymadı, duysa severler. Çünkü o da severdi. Allahtan birilerinin aklına esip de ülkede bi kahvaltı devrimi yapılmamış.
Kendisini tanıyıp da daha sonradan hakkında yazanlar içinde olumlu şekilde anana rastlamadım. Bir tek ziya gökalp aydın adamdı demiş ama o da eski abdullah için konuşuyor tabi.. Her halükarda hırslı ve itici biriymiş. Necip fazıl tipinde de bir iticilikten bahseder. Harbiden yaşlılik fotolarında tipi homo erectus/habilis karışımı bir şeye benzemiş.
Çanakkale savaşının akabinde keşke ingilizler kazansaydı dediği rivayet edilen bu arkadaşın 1920lerde çanakkale kahramanlarınca vekilliği gündeme geliyor. O olmayınca hamid oluyor (abdulhak hamid) He baba keşke yunan kazansaydi dedi o da he.
Cenazesi ortada kalıyor. Baba dostu olan peyami safanın ricasıyla bir araba bulunup yıkama + namaz olmadan gömülüyor.
Aslında yazıyı "bu ülke bir sömürge ülkesi olsaydi heykellerini büstleri dikilir caddelere bulvarlara adı verilirdi" diye bitirecektim de bilin bakalım ne olmuş. Haha. Bu herifin isminin sağa sola verilmesi rezalettir. Oldu olacak hacianesti'yi de onurlandıralım.
avrupadan damızlık erkek getirme meselesinde kendisine iftira atılan biridir kesinlikle şüphesiz.. Okullarda bile millete bu iftira doğru imiş gibi öğretiliyor ne yazık ki..
Bir süre ikdam gazetesinde imzasız başyazılar yazdı. işgal yıllarında Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından Sıhhiye Genel Müdürlüğü’ne atanan Abdullah Cevdet Bey, kadınlara ilk kez genelev vesikası verilmesi uygulamasını başlatınca halktan gelen tepki üzerine görevden alındı.
ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin kuruluşunda rol oynadı, Kürt Teali Cemiyeti’nde de çalıştı.[6] “Seçkin” insanların yetişmesine yönelik bir eğitimi ve biyolojik materyalizmi savunan Abdullah Cevdet Bey, daha cumhuriyet kurulmadan yıllar önce Latin harflerine geçilmesi gerektiğini vurguladı ve kadın hakları konusundaki görüşleriyle dikkat çekti.
Bahâîlik hakkında hazırladığı yazı dizisi ile dinî çevrelerin tepkisini çekti, kovuşturmaya uğradı.
işgal yıllarındaki ingiliz yanlısı tutumu ve Kürt milliyetçisi örgütlerde yer almasından dolayı I. Dünya Savaşı sonrasında siyasal iktidarın gözünden düşmüştü. Cumhuriyet döneminde hakkında ömür boyu devlet hizmetinden men cezası verildi.[6]
Cumhuriyetin ilk yıllarında Cevat Paşa’nın Elazığ milletvekilliğinden çekilmesi üzerine onun yerine meclise girmesi söz konusu olduysa da 1925’te tarımı geliştirmek üzere göçmen getirilmesine ilişkin sözleri nedeniyle “damızlık adam getirmek istiyor” şeklinde söylenti çıkarılınca siyasetle ilişkisini kesti .
1928 yılında cumhurbaşkanı Atatürk’ün isteğiyle Fransız filozof Jean Meslier’nin kaleme aldığı din eleştirisi kitabını çevirdi;
abdullah cevdet pezevengi çoğu ittihatçı gibi mason uşağıdır. atatürkün isteği üzerine Fransız filozof Jean Meslier’nin kaleme aldığı din eleştirisi kitabını çevirdi; eser, "Akl-ı Selim" adıyla Devlet Matbaası’nda, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında yayımlandı.
hain kelimesinin birebir tanımı olmuş insan müsveddesi. avrupadan damızlık erkek getirelim, akıla tapalım gibilerinden öneriler sunmuştur. e günümüzdede bu dinini ve milletini yoksayan zihniyet ufak rötuşlarla varlığını sürdürüyor.
abdullah cevdet, en acayip jön türklerdendir. gustave le bon diye bir adam vardır, fransız muhafazakarlığının başı olan bu monarşist, eskiden bir tabip iken sonradan psikoloji-sosyoloji alanlarına eğilmeye başlamıştı. vatanında pek itibar görmezdi. ne hikmettir ki, bizim ittihatçıların en sevdiği ilim insanı olmuştu. abdullah cevdet, her fransa'ya gidişinde ''üstadın evini tavaf ettiğini'' ifade etmekten dahi çekinmemişti. sıkı bir pozitivist olan cevdet, büchner'in madde ve kuvvet'ini türkçeye çevirmiştir amacını da ''yobazlıkla savaşmak'' olarak belirlemiştir. ancak sonrasında çıkardığı içtihad dergisinde, ''tüm yeniliklerin islam'da bulunduğu gerçeğine kani olduğunu ve bunu keşfetmek istediğini'' belirterek ilginç bir çıkış da yapmıştır. ittihatçıların çoğunun pozitivist olması büchner'e, hepsinin otoriter devrimci olması da le bon'a dayanır. fakat ne hikmettir ki; devrimci karakterlerine rağmen, kendilerine liberal demiş, sosyalizmden hiç etkilenmemişlerdir. ama liberalizmin siyasî hiçbir emaresi kendilerinin devrinde yoktur. ittihatçı devrinde liberal olan tek şey, grev yapan işçilere karşı bir yasa çıkartılması ve patronlara yaltaklık edilmesi idi.
abdülhamid'den nefret etmesine rağmen, sadrazamın telkiniyle kendisine memuriyet verilmesinden hoşnut kalacak kadar karaktersizdi. sonraki devirlerde sultan hamid'den ''hazret-i zill Allah fi'l-âlem'' diye bahseden mektupları vardır.
jön türkler neye inandıklarını dahi bilmeyen, kayıp bir nesildir. osmanlı'yı bulunduğu kötü durumdan kurtarmak için çırpınmışlar ama büyük devletlere maşa olup, osmanlı'nın sonunu getirmişlerdir. cevdet de bunlardan biridir yalnızca...
Din düşmanlığını hiç gizlemeyen Abdullah Cevdet, Jön Türklerin pek çoğu gibi, 1870 Paris Komünü sırasında ortaya çıkan büyük kargaşa ortamının burjuvazi üzerinde yarattığı korkudan hareket ederek ''kitle psikolojisi'' üzerine bir teori geliştiren Fransız sosyal psikolog Gustave Le Bon'dan çok etkilenmişti. (Le Bon'a göre, entelektüel bir elit tarafından sıkı biçimde yönlendirilmeyen kitleler, kolaylıkla akıldışı davranışlara yönelirlerdi. Jön Türklerin ve onların ardıllarının kitlelere duyduğu derin güvensizliğin temelinde Le Bon'un görüşleri yatıyordu.)
döneminin en çok tartışılan adamlarından birisidir. nitekim kendileri bir doktor, şair ve çevirmendir. imparatorluk döneminde pek ön planda olmasa da ittihatçı yapılanmanın diyarbakır'daki örgütlenmesini sağlamıştır. kurtuluş savaşı yıllarında ingiliz muhipleri cemiyeti ve kürt teali cemiyeti'nin kuruculuklarını üstlenmiştir.
cumhuriyet'in ilanından sonra kısa bir dönem parlamenterlik yapmıştır ve cumhuriyet rejimi tarafından kurtuluş savaşı dönemindeki faaliyetleri nedeniyle yasaklı adam ilan edilmiştir.
en göze batan tutumu ise türk ırkını geliştirmek için avrupa'dan damızlık erkek getirelim önerisidir ki bunun gerçekten kendisine ait olup olmadığı hala net olarak bilinmemekle birlikte tarihimizdeki en önde gelen tartışma konularından birisi olmuştur.
1909 senesinde masonların desteği ile "içtihat Evi" adında bir yayınevi kurdu. Bu yayınevinde çıkarmış olduğu bir dizi kitap, halk arasında büyük reaksiyonun oluşmasına neden oldu ve önce yayınevi, ardından da içtihat dergisi kapatıldı. Abdullah Cevdet'in mahkumiyeti ve derginin kapatılması dönemin bir gazetesine şu şekilde yansımıştı:
"Dinimize tecavüz edenlere ibret-i müessire: Abdullah Cevdet Bey, bir makalesinde Din-i Mübin-i Muhammediye'ye tecavüz ettiğinden dolayı iki sene hapse mahkum oldu."
''ikinci bir medeniyet yoktur. tek bir medeniyet vardır, o da batı medeniyeti dir. gülü ile dikeni ile alınmalıdır." sözlerinin de sahibidir.
çevirileri, şiirleri ve çıkardığı içtihat dergisi ile tanınmış bir düşünür. ülkemizde özgür düşünceyi ve taassup aleyhindeki fikirleri aşılayan ilk yazarlardan.
tanzimat'ın en çok küfür yiyen aydınıdır.
muhbirlikle suçlanmıştır.
solun başlangıcı olarak kabul edilebilir.pozitivizm, ateizm falan onla başladı sayılır.
kürttür,kürtçülüğün de babasıdır.
ittihat ve terakinin kurucularındandır.