bu yürüyüş ege üniversitesi kampüsünde bulunan 6000 nüfuslu kyk yurdunun bahçesinde gerçekleşir.
ortalam her yıl 2-3 kez elektirik kesilir.(eskiden öyleydi)
her kesinti de ortalama 15-20 dk sürerdi.
sanki millet bunu bekliyormuş gibi, elektirik kesildiği "anda" abartmıyorum gerçekten de o anda, camlardan sarkıp "abazaaaa, abazaaaa" diye bağırmaya başlar.
yurdun baheçesinde 7 kız 6 erkek bloğu vardır. her neyse bağırışlar bir anda yeri göğü inletmeye başlar.
tabi kimse kimsenin yüzünü de görmediğinden hiç kimse teşhir olmaz.
2-3 dakikalık bağırma aşamasından sonra bir sesszilik olur. o anda abazalar ellerinde bilimum ışıklı nesneyle koşa koşa aşağı inmektedirler. herkes kendi bloğunun önüne çıkar ve yavaş yavaş yürüyüş başlar.
iki defa yürüyüş, bir defa da teşebbüse şahit oldum.
ilk gördüğüm yürüyüş 200-300 kilişikti, ikinci gördüğümdeyse rahat 500-600 kişi vardı.
kalabalık çeşitli sloganlarla yürümeye başlar
mesela,
yurtkur uyuma abazaya sahip çık,
camlar açılsın kızlar görünsün,
kızlar dışarı... falan filan envayi çeşit slogan..
yer gök inler.
kızlar camlara çıkar. kimileri çakmak ve cep telefonu ışıklarıyla eşlik eder, kimileri bağırır, kimileri çığlık atar.
kız bloklarının kapılarına önlem olarak zincir vurulur. gerçekten bunu bizzat gördüm.
zaten her bloğun girişinde güvenlik olur.
erkekler bahçede bir tur dönerler, tabi ana güvenlik hemen eski model siyah renkli reno binek arabayı olay mahalline gönderir. araba kalabalığı arkadan takip eder. tecrübeli olanlar bu arabanın farlarında teşhir olmamak için şapka, kapişon, maske gibi tedbirler alırlar.
yürüyüş kimsenin abazalığından falan değildir. zaten bir olay da olmaz 20 dk da dağılır millet.
ertesi gün kızı erkeği bunu konuşup güler, eğlenir.
bir klasiktir, eğlenceden başka bir şey değildir.
bazı yerlerde fantazi ürünü olduğunu düşündüğüm yazılar görüyorum.
yok efendim erkekler kız bloklarına saldırıyormuş, camlara çıkıyorlarmış, kızlar çamaşırlarını atıyorlarmış falan filan hep yalan dolan.
izmirde kısa bir süre yurtta kalmıştım. bornova'daki şu 5-6 bin kişilik devasa olan devlet yurdu. oldukça siktirik ve büyük olmasının yanında saçma kavgaları, yüksek öğrenimdeki reisleri, erkeksi ve kaltak olmalarıyla ilginç bir mitoz sergileyen asenaları, içeriye bavulla kız attığını söyleyen yıllanmış ayın 7'si fakirleri gibi ilginç tiplemelere sahipti. zira bunlar gerçek gibi görünmüyor pek.
neyse. blok bekçisinin yanında bulunan ne idüğü belirsiz göbekli kırk yaşın fellah mahallesinden bahsettiği ve faili meçhul cinayetleri ortadoğu müstemlekelerine atfetme çabasıyla bizi iç savaş sahneleri ile yüzleştirdiği bir üniversite 1. sınıf ilk dönem ezikliği içerisindeydim. hayatımın geri kalanında utanacağım ölçekte kimle takılacağımı bilemediğim, cebimdeki günlük fiş ile pre-askerlik cefası çektiğim bu dönemi, gecenin 3'ünde tuvalete kalkmanın esas zorluğunun alaturka tuvalete kabahati bırakma esnasındaki ayak uyuşmasından ziyade geri dönüşte 10m2 lik odada uyuyan 5 tekenin arasına dönüşte yaşanan kekremsi duyguların yoğun buhranından hatırlıyorum.
yurtta oldukça az kalmış şanslı bir eziktim. yurt arkadaşım 2 giresunluya göre ben şanslı bir piç idim. tabi aynı ikili onların mahallesine böyle (saç, sakal, küpe vb.) girersem beni akrabalarının vuracağı şeklinde sevgi dolu açıklamalar da yapıyordu. anlamsızlığın koynunda saçma çabalar içerisindeydik ve ben kız arkadaş bulup onun yanına yerleşerek gecenin 3'ünde özellikle kapılara çarptırarak futbol oynayan tacikistan piçlerinden kurtulmuştum. ancak orasıyla ilgili aklımda kalan oldukça hoş bir anıyı aktarmak istiyorum.
yurtta kaldığımız sakin bir geceydi. çocuklar 40 kişi maç izledi, ben muzlu süt içtim, yeni gelenlere şaka yapılıp istiklal marşı söyletilerek ağlatıldı ve kapanış oldu. tabi odalarda ihale dönüyor, her katta kıvrık pijama paçaları, sabo benzeri terlikleri ve eskimiş pijamasından belli olan semi-çadır penisleri ile erkeklerin blok içi turları sürüyordu. geceyi kapatmak için beklediğimiz bu anda benim ilk defa şahit olduğum bir olay gerçekleşti. normalde çekirdek aile içerisinde en fazla ne zaman gelir acaba sözleri ile geçiştirilebilecek bu durum bizde farklı tınladı.
elektrik kesilmişti. hepsi bu. ancak anlayamadığım bir şekilde bu kesinti bizim blokta garip bir uğuldamaya sebep olmuştu. kovanımıza çomak sokulmuş gibi uğulduyor, kraliçe arımızı arıyorduk. sonra bu uğuldama harekete evrildi ve birkaç senyörün başı çekmesiyle aşağı kata indik. neredeyse tüm blok (aşağı yukarı 300 kişi) aşağı inmişti. ben de elbette ''amk orospu çocuğu bizi beğenmiyor siktiğimin at kafası'' demesinler diye ve biraz da merakla aralarda kayboldum. elektrik kesintisi gibi basit bir durumdan haz alan 300 civarı yarrak olarak anlamsız bir mutluluğun eşiğindeydik. birbirimize bakıyor, gülüşüyor, sigara içiyorduk. bu aslında, ne denli basit ve sıkıcı bir hayatımız olduğunun, en ufak bir değişim sinyalinin bile hayretler içerisinde karşılandığının bir göstergesiydi. ya da sadece yarrak kafalarıydık. ikisi de mümkün.
yurdun dışında başka bloklarda hareketlilik olmasını görmemizle dışarı çıkmamız bir oldu. manzara ilginçti. 4-5 blok, belki de daha fazla, dışarı çıkmış, yüzlerce erkek birleşmiştik. en az 150 sigara ateşi görülüyordu. sanki aylardır bu an için sessiz bir birlik yapmış anarşist bir topluluktuk. vendetta'dan en büyük farkımız hepimizin dizleri çıkmış eşofmanlarla olmamızdı.
derken ekipler birleşti. birkaç tecrübeli alemdar başa geçti ve bekçilerin izlemekten başka seçeneği yoktu. ve slogan atılmaya başladı: ''sutyenler aşağı, memelere özgürlük!'', ''kapılar açılsın, abazalar geliyor!'' veya buna benzer şeyler. 1000 civarında erkek slogan atarak kız bloklarına doğru gidiyoruz. telefonlardan ışıklar tutuluyor. bazılarında el feneri ve 150 civarında ateş böceği ağızlarımızda. boktan hayatımızda bir işe yarıyor gibi hissediyoruz. adanmış ruhlar gibiyiz. sanki yüzlerce yıl pranga altındaydık ve boynumuzdaki zincirden başka kaybedecek bir şeyimizin olmadığını yeni anlamışız. spartacus'ümüz çadırı kurmuş...
harika bir olaydı. yıllar sonra bursaspor-beşiktaş olaylarının ortasında kaldığım zamana kadarki en hoş duygulanımdı. bir şeylerin neferi olmuştuk. abaza yürüyüşü olsa bile. kız bloklarına yaklaşıyorduk. bloklardan tek tük fenerler görünüyordu. kızlar kalkmıştı. cümleye bakar mısınız? kızlar kalkmıştı! biz slogan atıyor, gülüşüyorduk. onlar ise bloklarının üst katlarından bağırıyor, gülüyor, küfür ediyorlardı. blokların biraz önünde durduk. işin güzel kısmı bazı kızlar sutyenlerini sallıyor ve yukarıdan su döküyorlardı. ön saftaki daha çok adanmışlardan bazıları ıslak ve abaza olmuşlardı. bu coşkumuzu daha da arttırdı. truvaya gelmiş, 1000 kişilik entegre bir akillustuk.
karşılıklı bağırışlar, gülüşmeler, el ile penisini tutmalar, memelerini açan kızlar, üst katlardan sıkılan parfümler, fakir bir collage party ekibi gibi, sosyal bir nevroz, akışkan bir durum, hepimiz anonimiz, güruhun gücü, pısırık erkeklerin, mahalle dilberlerinin ejderleştiği mükemmel bir sekans, yukarıdan iç çamaşırları dökülüyor, çığlıklar, kafasına don geçirmiş bir kaç erkek, yuvarlanıyoruz, öyle keyifli ki, 1968 san francisco'dayız, kuralları attık, hedon! yüce hedon!!!
ve ışıklar yandı. öyle hüzünlü bir an az yaşamışımdır. tek bir hamle bizi boktan dünyamıza döndürmüştü. camlardaki kızlar içeri girdiler, kafalardan iç çamaşırları çıkarılıp sonra malzeme yapılmak üzere ceplere atıldı ve biz yüzlerce erkek çok daha sessiz, çok daha mağlup bir şekilde bloklarımıza yürümeye başladık. önlerdeki ıslak olanların durumu daha da vahimdi. kasırganın dinmesiyle üşüdüklerini farketmişlerdi ve hortumla ıslatılmış birer ördek gibiydiler. bir kaç dakikalık bir yürüyüşün ardından bloklarımıza vardık ve yarım saat içerisinde tüm yurt hiç olmadığı bir utanç sessizliğine büründü. çoğumuz uyumuyorduk ama kimsenin ''biz ne yaptık?'' diyecek hali de yoktu. bundan gurur mu duymalıydık yoksa büyük bir hata yaptık diye mi düşünmeliydik?
ben halimden gayet memnundum. asla hata olduğunu düşünmüyorum. tüm gençlerin katılması gereken enfes bir anarşi denemesiydi. daha da güzel olan kısmı hiçbir politik tavrın olmadığı, uçuçböcekleri gibi sadece sevişmek isteyen harika bir karışımdık. öyle doğal ve güzel. belki de orada olanların yüzde 90'ı hayatı boyunca bir daha o kadar coşkulu, gırtlağı yırtılırcasına bağıramayacak. işte saf insanlık! bu kısa zaman bükülmesinde, ilk çağa mükemmel bir yolculuk yaptık. ve evet insanlar idealler ve fikirler olmadan saf güdüleriyle hareket ettiklerinde bir orman yangını kadar büyüleyici görünüyorlar...