içinizde kötülük varsa süt bile duyularınızı harekete geçirebilir. alkol alıp kimseye zararı dokunmayan bir adamı dövmek için bile bahane bulabilirsiniz.
izlememin üzerinden zaman geçmesine rağmen şimdi de olduğu gibi ara ara kafama dank eden nadir filmlerden. stanley kubrick hayranlığımın da başlama noktasıdır ayrıca.
filmde o kadar güzel mesajlar vardı ki. hani alex'i tedavi etmek maksatlı vahşet dolu görüntüler izletmeleri, bu görüntülerden birinin de yahudi katliamına ait görüntüler olması. alex'in izlemeye dayanamaması, acı çekmesi. kafama yer etmiş belli sahnelerden biriydi bu. hem düşündürücü hem de anlamlıydı gerçekten.
ve evet kubrick yine haklı. hepimiz otomatik portakalız.
cinsellik ve şiddeti bir oyunmuş gibi, danslar ve müzikler eşliğinde tiyatral bir havayla önümüze koyan stanley kardomun ikinci bölümde rolleri değiştirerek ağzımıza sıçtığı, fütürist bir dünyada geçen çarpıcı hikaye.
"Otomatik Portakalın filminin mi yoksa kitabının mı daha ünlü olduğuna karar vermek zor. Kubrickin ellerinde bir şahesere dönüşen Otomatik Portakal, hem kitap hem de film olarak en etkileyici distopik eserlerden biridir. Burgess, uyuşturucudan, şiddetten ve çirkin terapi seanslarından harika bir hikâye çıkarmayı başarmıştır. Roman, kötülüğün sıradanlığına odaklanır ve sosyal bir varlık olan insanın daha ilk dakikada karşı çıkması gerekenlere nasıl da sessiz kaldığını gözler önüne serer."
Begeni olgusu kisiden kisiye degisebilir ve bunu kimse yargilayamaz fakat elestiri ve bok atmak arasinda bariz bir fark vardir.
Bu filmi kubrick degil de baska bir yönetmen çekseydi büyük ihtimalle o yönetmenin masterpiece i olurdu. Zira sen bu filmi herhangi bir michael bay filmini izler gibi izlersen, filmdeki detaylari yakalamazsan, izledikten sonra filme kafa yormazsan zaten bosuna izlemissin, vaktine yazik. Çünkü çerezlik filmlerden degildir a clockwork orange, bir kere izleyip unutacaksan eli yüzü düzgün bir elestiri yapamazsin bu film hakkinda.
Entelektüel görünmeye çalışanların listesindeki bir numaralı kubrick filmi. Bu kadar kasmayın, keyfinize bakın. illa her filmden toplumsal mesajlar çıkarmak zorunda değilsiniz.
ben çeksem abaza işi koca koca yarak şeklinde heykeller var filmde denir, şiddet, tecavüz var denir. elin gavuru çekince:
- abi, öyle derin mesajlar veriyor ki film, böyle bir şey yok!
kısacası bir sikime benzemiyor!
şiddetin herkesin içinde olan bir olgu olmasından ziyade kötüye sempati duydurmayı amaçlamış bir kült film.
şiddet olgusuna bakış güzel. şiddet yanlıştır ve kişiler kendi kararlarıyla iyi insan olmalıdır. lakin benim anlamadığım durduk yere size şiddet uygulayan birine karşı göstereceğiniz af sizi iyi insan yapar mı? ya da şiddete karşılık şiddet uygulayan birinin doğası kötü müdür? bence öyle değil. biri evinize girip eşinize tecavüz ederse ve bunun intikamını almak isterseniz kötü insan olmazsınız. çünkü şiddeti başlatan taraf ve bundan zevk alan taraf siz değilsiniz. insanların ellerindeki değerli şeyleri yok eden kişilere karşı duyulan kin bir şiddet yansıması değil adalet isteğidir. bu durumda tekerlikli sandalyedeki adamı da şiddet uygulama isteği dolayısıyla alex ile bir göstermeye çalışan yönetmen bence düşünce açısından hatalı. çoğu kişinin belirttiği gibi filmin ikinci yarısında alex'e acımadım ben. kendi kararlarıyla kötülüğü seçen bir insana karşı yapılan kötülük karaktere acımayı gerektirmez. geç kalınmış bir adaletin en sonunda işlediğini gösterir. alex ile tekerlikli sandalyedeki adamı bir tutanlar başına aynı olaylar geldiğinde alex'e acır mıydı? ya da olaya şöyle bakalım. alex kendi kararıyla kötü olmayı seçmiş bir insan. peki ya tekerlikli sandalyedeki adam? durduk yere insanların evlerini basıp cinayet işlemeyi seçmiş mi? hayır. şiddet bir seçimdir ve bunu seçen sonuçlarına da katlanmalıdır. pedofililer, tecavüzcüler ve katillere sempati duymak ve duydurmak yanlıştır. onlara zevk duyularak işkence edilmeli demiyorum ama sessiz kalınması ve onlara iyi yaklaşarak sorunu çözmeye çalışmak insanlık tarihinde hiçbir zaman sonuç vermedi ve vermez. filmdeki gibi robotlaştırarak iyileştirmek de çözüm olmaz. bence net çözüm toplumun kötüyü içinden ayıklamasıdır ve bu cezalandırma ya da ıslah seçeneğiyle olmamalıdır. kötüleri kötülerle, iyi görünüp riyakar olanları riyakarlarla, iyileri de iyilerle bir arada tutan bir düzen inşa edilmeli. kötüyü iyileştirmeye çalışmak daha erken yaşlarda sonuç verir ama alex gibilerde vermez. verdiğinde de kendi kararıyla iyi olan bir insan olmaz. robot olur.
kısacası yönetmenin anlatmaya çalıştığına katılıyorum ama kötülüğün her insanın doğasında olduğuna ve kötülüğe saygı duyulması gerektiğine katılmıyorum. her özgür seçime saygı duyulmaz. kötü olmayı seçen bireylere seçimlerinde özgürler diye saygı duyulmaz. duyulmamalı.
şiddetin toplumdan hiç bir şekilde koparılamayacağı ne yapılırsa yapılsın insan doğasının şiddetten ayrı düşünülemeyeceği teması üzerin kurulu gereksiz sahneleri çoktur ama film ne derseniz diyin neyle karşılaştırırsanız karşılaştırın mihenk taşlarından bir tanesidir.
bu kadar negatif eleştiri almasını da doğal karşılıyorum burgess'ten bir haber kubrick'i hamburgerci sanan mına koduğum naylon entelektüellerinin ağızlarına sakız gibi doladıkları filmlerin başında gelir sanılır ki bu ismi verdiğimde herkesten bir adım ileride hatta bir basamakta yukarıda olacağım kızlar bana tapacak insanlar benim için kültür yumağı diyecek hassiktir oradan yavşak seni derler adama. ayrıca demin yukarıda gördüğüm bir entry'e tamamıyla katılmaktayım eğer karşınızda ki kişi kubrick'i sadece clockwork orange'tan ibaret sanıyorsa uzaklaşın hatta kaçın ya da siz ne kaçacaksınız o ibineyi kovalayın yanınızdan.
birde kemal sunal filmleriyle karşılaştırmak nasıl bir olaydır abi ya birbirlerinden tamamen farklı şeyler bunlar elmayla armudu kıyaslayın daha mantıklı. kemal sunalı falan kötülemiyorum ya da kubricki övmüyorum sakın yanlış anlamayın
Entellektüel geçinmeye çalışan insancıklarımızın Kubrick'in sadece bu filmini izleyip " ayyy muhteşeeem Kubrick'e bayılıyorooom" dedikleri, diger filmlerine bakarak pek de muhteşem olmayan Stanley Kubrick filmi.
anafikir:
Vahşi bir katil ve tecavüzcü olan ana karakter, psikologlar tarafından bir terapiye alınıyor. Aldığı terapi de klasik koşullama. Çocuğun hasta olmasını ve midesinin bulanmasını sağlayan bir ilaç veriyorlar. Gözlerinin açık kalmasını sağlıyorlar ve ona şiddet içeren görüntüler gösteriyorlar. Bu koşullama sonucunda, gerçek hayatta şiddet gördüğü zaman midesi bulanıyor. Yani saldırgan davranışlarda bulunması engelleniyor.