izlediğim en iyi şizofren filmidir. Şu kadarı yalan bu kadarı gerçek ifadelerini çok umursamadan izlenmeli. Gıdım sıkmıyor ve sonuna kadar zevkle izletiyor kendisini.
işsizlikten son üç dört gündür imdbde puanı 8 üzeri diye birsürü Siktiriboktan film izledikten sonra bu film her gün kuru ekmek yerken biranda kuzu çevirmeye dalmak gibi oldu şahsen benim için.
Russell crowe reyis şahsen beni büyüledi.
Bu arada harvey'e selam çakması da on numaraydı. (bkz: Harvey)
Velhasılı, bir biyografı filmi olarak değil de direk bir dram filmi olarak izledim ben. John nashin başarısı ve sondaki duygusal sahneler çok umrumda olmadı açıkçası. Daha çok john nash in şizofrenliği hoşuma gitti. Seviyorum lan ben böyle deli deli filmleri.
izlediğim güzel filmlerden hatta müthiş filmlerden. Geçenlerde filme konu olan isim hayatını kaybetti ayrıca. Ve ben şunu da söylemeliyim ki; akıl oyunları olarak çevrilmesini beğenmedim.
Filmin ilham kaynağı olan, ağır şizofreni hastası, matematik dehası John Forbes Nash, NR, 23 Mayısta geçirdiği bir araba kazasında karısıyla beraber 86 yaşında hayata veda etmiştir.
Herkese hitap eden bir filmdir kafası birşeye basmayan da birşeyler alır; basmayanda. Benim en çok sevdiğim replik 'Eğer zevk almayacaksak deliliğin ne anlamı var?' kısmıydı. Ayrıyetten insanların neden şizofrenik olmasını uzun süre düşünmeme sebep olan filmdir. Prof'un kafasında ki karakterler benim en çok ilgimi çeken tarafıdır filmin. Zira şapkalı adam çalışmak istediği amiri, üstü ya da patronu, o genç herif de hayatta sahip olmak istediği arkadaşını ve küçük kız da hayalini kurduğu ailenin bir sembolü olabilir.
Hayatım boyunca izlediğim en iyi 10 film arasında olan bir baş yapıt. john forbes nash'in hayatından esinlenerek çekilmiş, dehalık ve şizofrenlik ilişkisini harika bir şekilde anlatan bir film. bu filmin bu kadar kaliteli olmasın da russell crowe'un harika performansı en büyük etkendir.
Yorum yapmak olayı sadece kenardan izleyenlerin lüksüdür.
ilkokul öğretmenim bana fazla gelişmiş bir beynim ama hiç gelişmemiş bir kalbim
olduğunu söylemişti.
Bir dahi, sorudan önce cevabı görür.
insan hayal gücünün elverdiği kadar kötülük yapar.
Belki çok güzel bir zekaya sahip olmak hoş birşeydir ama daha büyük bir hediye güzel bir kalbi keşfetmektir..
Hayatta hiç birşeyden kesinlikle emin olamazsın john, hayatta emin olman gereken tek şey bu!
--spoiler--
son zamanlarda izlediğim en başarılı filmlerden bir tanesiydi. gerçek olan bir hikayeyi anlatıyor olması da cabası. mükemmel oyunculuk ve harika işleyiş. izlerken gözyaşlarımı tutamadım ki genelde kolay kolay ağlamam. filmi izlemeden önce john nash hakkında hiçbir bilgi sahibi değildim. yani şizofreni hastalığı olduğuyla ilgili bir bilgim yoktu. ben matematikle ilgili ortaya çıkan kuramlardan dolayı akıl oyunları adının verildiğini düşünüyordum. filmin başlarında da (yaklaşık ilk 30 dakika) konusuz devam eden bir film olduğunu görünce amacının ne olduğunu anlamamıştım. daha sonra şizofreni hastalığına kapıldığını öğrendiğimde gerçekten çok şaşırdım. ayrıca film boyunca da bir çok farklı senaryo kurguladım kafamda. eşinin şizofren olması veya eşinin hiç olmaması gibi gibi. çok etkileyiciydi. özellikle son bölümde diğer matematikçilerin kalemlerini bırakması çok etkileyiciydi. kolay film beğenmeyen benim için mükemmel bir film olmuş.
--spoiler--
şizofreni gibi sağlam bir akıl hastalığının bile insan aklının ve azminin önüne geçemeyeceğini anlatan, okullarda ders niyetine gösterimi yapılası film.
izlenmesi gereken, hala izlenmediyse büyük kayıp olarak nitelendirdiğim başyapıt.
--spoiler--
ders çıkışı bir adam kendisini görmeye gelir, ve john nash öğrencisine eğilerek "bu adamı görebiliyor musun?" diye sorar. "evet" cevabını alınca da "tanımadığım insanlara biraz şüpheci yaklaşıyorum da" diyerek gülümser. bu sahne filmin en güzel sahnelerinden biridir bana göre.
--spoiler--
bir de şu var;
--spoiler--
"tanıdığınız kişilerin, bildiğiniz yerlerin, sizin için en önemli anların hiç bir zaman sizi terketmediğini, ölmediğini fakat zaten hiç bir zaman da varolmadığını aniden öğrendiğinizi hayal edin. bu nasıl bir cehennem olurdu?"
--spoiler--
mutfakta sarı bezin olduğu filmdir. demek ki sarı bez sadece bize has bir şey değilmiş. ayrıca çamaşır sepeti de vardı bir yerde. sanırım ayrıntılara fazla dikkat ediyorum.
Güzel filmdir. Tamam iyi anladık. Da "matematik bölümü okuyorum" dediğimde niye hemen "akıl oyunlari izledin möö sen de mi şizofrensin" diyorsunuz amk? Özellikle de kızlar bunu diyor.
başta o kadar inanmıştım ki aslında john un deli olmadığına bir yerde fark edecekler her şey düzelecek sanıyordum ta ki karısı evin altındaki kapıyı bilgisayar sistemleri yerine duvara yapışmış kağıtları görene kadar.
ayrıca bardaki sarışın kadına da materyalist yaklaşımı(sıvı alışverişi) herkes gibi beni de yardı.
sondaki konuşması da çok duygusaldı.
wikipediadan baktığımda nash'in amerikan ordusunda şifre çözücüsü olarak gerçekten çalıştığını onu şizofreni yapanın hayali ev arkadaşı olduğu yazıyor. ama filmde ordu için çalışmadığı ve parcher'in(fötr şapkalı eleman) hayali olduğu yansıtılıyor.
yanlış mı anladım acaba yoksa filmde farklı mı anlatılmış? anlayan bana ulaşsın lütfen.
bu kadar geç izlediğim için çok pişman olduğum mükemmel film. bir insanın beyniyle nasıl mücadele eder onu nasıl kontrol altına alır gerçekten harika bir film kesinlikle tavsiye ederim.