Fuzuli, "kendi öz" suretini taş üzerine çıkartarak Şirin'e veren nakkaş Kuhken (Ferhat)'in bu davranışından, geleneğin suret üzerine bina ettiği anlam birikiminin tam tersi istikamette bir yorum çıkarır;
Kuhken Şirin'e öz nakşın çekip vermiş firib
Gör ne cahildir ki yontar taştan öziyçin rakib
Aşkın, sevkitabiisi içinde gayet masum ve kendi mantığı içinde de gayet "mantıklı" duran bu davranıştan koskoca bir cehalet örneği çıkarırken Fuzuli, asıl ve suret arasındaki hiç de küçümsenemeyecek rekabetten söz etmektedir. Bir başka ifadeyle sevgilinin yokluğunda, onu suretinde büyüten aşıkın artık bir daha o suretten vazgeçememesi ihtimalinden. Asıl gelse bile.
Dikkatli bir bakışla bu kompleks, sevgilinin, aşık nezdinde, kendi imgesiyle sokulduğu yarıştan mağlubiyetle çıkarılması olarak okunabilir.
Metin Erksan'ın, sinema salonlarında gösterilmeyen, ancak bir avuç meraklısına ulaşabilen, birkaç kez de televizyonda gösterilen filmi Sevmek Zamanı'nda; güz yağmurları yağarken, tamir için girdiği bir yazlıkta duvarda asılı kocaman siyah gözlü ve siyah saçlı bir kadının resmine giderek artan bir şiddetle ve ümitsizce aşık olur genç boyacı. Surete aşık olmasıyla tipik geleneksel davranışı yüklenen delikanlı aradan zaman geçip de kızın (asılın) çıkagelmesinden sonra geleneğin duyuş teamülünden sapma göstermeye başlıyor. Beklenen, asıl gelince suretin hükmünü yitirmesidir. Oysa, kocaman gözlü kız, belki resimdekinden daha güzel ve kocaman gözleriyle çıka gelip de, delikanlının ilgisine ilgisiz kalmayıp, işte ben geldim, resmimi değil beni sev, dediğinde aldığı cevap: Ben resmini seviyorum, seni değil. Doğru, resmini seviyorum, seni değil. Çünkü seni görmeden önce gördüğüm ve senin yokluğunda senin suretin üzerinden büyüttüğüm sana, kendimi ilave ettim. Seni kendi içimde senden başka bir biçimde var ettim. Böylece senden, "sen"den de farklı bir sen çıkardım. Şimdi o "sen"i seninle nasıl bozabilirim?
Çünkü aşk bir yeniden var etme eylemidir. içimizde sürekli yeni senler oluştururuz. Üstelik öyle senlerdir ki bunlar, "sen"e de uymaz. Şair seslenir: "Seni seviyorsam bundan sana ne?"
Bazen bir hayal, gelip geçici bir suret aslından ne kadar tehlikeli olabiliyor. Tehlikeli, çünkü sureti içinde büyüten aşık, kendisini katarak onu büyütüyor.
Bu yüzden belki en baştan yapılması gereken anlaşmadır aşkta sevenin sevileni uyarması: izin verir misin, seni kurabilir miyim? Seni yeniden yazabilir miyim? Kendi içimde senden bambaşka bir sen çıkarabilir miyim? Sonra tutup seni onunla yarıştırabilir miyim? Sonrasında, ona uymuyorsun, diye canını acıtabilir miyim? Hayır tabii ki! Böyle bir anlaşmaya kim "evet", diyebilir? Nasıl cesaret edebilir bu "evet"e? Evet, izin veriyorum içinde, benden bambaşka bir ben oluşturabilirsin. Sonra tutup beni onunla yarıştırabilirsin. Sonra ona uymuyorum diye canımı acıtabilirsin. Benim realitenin istilalarına mağlup düşmüş etten ve kemikten bedenimi düşlerinin ölçeğine vurabilirsin. Ve sonra düşlerinin ölçeğine uymuyorum diye beni reddedebilirsin. Hayır. Elbetteki hayır. Rekabet edemeyeceğim yegane, içinde benden çıkardığın yeni bendir. Bir tek senin içindeki kendi görüntümle yarışamam. Suretim benden öndedir suretimle yarışamam. Çünkü senin içindeki suretimin üzerinde sen varsın. Onu kendinle biçimlendirmedesin.
Bir kere bu noktaya gelindi mi her sevileni bekleyen acı aldanış: "Beni seviyor". Hayır seni sevmiyor. Kendi içinde yarattığı bir seni seviyor. Bu eylem kendi düşlerinin tümünü sana yüklemesine kadar sürecek. Ay'ın halleri. Büyüyen bir hilal. Sen sadece izin vereceksin, aşlikçiliğin bu. Sonra sen ve kurgusal sen bir süre örtüşeceksiniz. Dolunay. Sonra örtüşmeyen kısmın örtüşen kısımdan fazla olduğu bir gün mutlaka gelecek. Eksiği sol tarafında, küçülen bir hilal.
Suretin içimizde oluşturduğu ve aslı tehdid eden tehlikeli derinleşme, çok kolay göz ardı edilebilecek türden değil. Sureti içlerinde o kadar büyüttükleri için pınar başında karşılaşan Hüsrev ile Şirin birbirlerini tanımadan geçer ve giderler.
Kuhken'e en büyük rakib, Şirin'e verdiği kendi sureti.
Puşkin "meğer ki bir hayale aşıkmışım" yazıklanmasında.
Atilla ilhan "Git başımdan Aysel, seni seviyorum", dedikten sonra, "Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular", fark edişinde. Ünlü mısraların sahibi, Aysel'i başından gitmeye zorlarken aslında Aysel'in, içindeki Aysel'i yok etmesinden korkmakta.
Hayyam bir gece boyunca birlikte olduğu sevgiliyi yola koyduktan sonra "şimdi" demekte, "Şimdi sevgiliyle birlikte olma zamanı". içindeki sevgili dışındaki sevgiliden daima daha çok çünkü. Ya da kim bilir dışındaki sevgili içindekinden eksik.
Nedim, şiirinin onca dilberi vasf edişine rağmen,
Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber Nedim
Bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana,
hükmünde, biraz da kırgın.
Atilla ilhan'ın sevdiği kadınlar da, Nedim'in vasf ettiği dilber de, aslında fevkalede varlar. Var olabilecekleri yerdeler sadece. O yerden baktığımızda, aşk basit bir kurma eylemidir ve seven ve sevilen arasındaki ilişki zannedildiği kadar da çok değildir. Sevilen fark eder sonunda: Sevdiğin ben değilim. Seven fark eder: Sevdiğim sen değilsin.