kaynayan bir mide, ve kusma isteği ile başlar. yüzünüz bembeyazdır. aynaya çok bir derin bakarsınız, kendinize üzülmek için. birisinin çıkıpta " yazık ya, çok acı çekiyor" demesini beklersiniz. kimse oralı olmaz. yalnızlık bir hale gibi sarar sizi. nereye gitseniz peşinizden gelir. kaçamazsınız.
Daha görülecek çok kabusun, uyanacak çok uykunun olduğuna işarettir. Inception'dır bir nevi. Uyandığınızı sanarsınız ama hala gam uykusundasınızdır. Sonsuz bir keşmekeş, korkunç bir kısır döngüdür.
"Onu unutacağımı sandığım olmuyor da değildi. Ama unutmak insanın yapacağı değil, başına gelen birşeydir ve benim başıma gelmedi."
(John Fowles - Koleksiyoncu)
titrersin. öfkeden tir tir titrersin. onun başkasının dudaklarını öptüğünü, başkasının omzuna başını dayayıp film izlediğini hayal eder, öfkeden yastığını ısırırsın. bir yandan da gözyaşlarının tuzu gelir ağzına. acıtan deneyimdir.
acı değil ağrıdır o. aşk ağrıtır. bak tam şurası özellikle. bazen bıçak saplanıyor sanki, bazen de böyle sanki bir yere çarpmışsıni morarmış iyileşirken ince ince kendini hatırlatır gibi.
farklı bir duygudur, üzüntü değildir daha ağırdır, kahrolmak değildir daha farklıdır. çok farklıdır bunun bir adı yoktur, yaşayan bilir. derdini, yaşadığın hissin nasıl bişey olduğunu kimseye tam olarak anlatamazsın. böyledir bu.
her şey elbet bir gün biter deyip kendini avutmuşsundur ama... zaten o amalardır insanı bitiren.
"ben aslında çok mutluydum ama.."
"ben aslında onu çok seviyordum ama..."
ile başlayıp sonu gelmeyen cümleler ve amalardır zaten uyumana sebep olan. uyku da denemez ya lanete işte neyse. uyursun aklının karanlık köşelerinde seyahat ederken. sonra bir rüya başlar ki, kabus desen değil. mutlu olduğun bir rüya desen hiç değil. seni sadece bir anda uyandırmaya yeter. kalktığında ise gözünde yanaklarında alevleri sönmüş 2 damla yaş. işte budur sadece geriye kalan.