ağlayan çocuğunu susturmak için türlü girişimlerde bulunmuş, fakat bir türlü çocuğun susması için gereken şeyi bulamamış annedir. son çare olarak dayağı seçmiştir.
tanımdan sonra, tanık olduğum görüntüyü anlatmak istedim size.
yaz havasını anımsatan bir ilkbahar gününde, bilgisayar başında oturmaktan beyin mmcıklaması geçirmeme ramak kaldığını hissettim. camdan dışarı baktım, hava güzeldi. o deniz kenarında ki parka oturup kafa dinlerim düşüncesiyle dışarı çıktım.
denize bakan banka oturmuş, kulaklıktan gelen ah bu ben şarkısını dinlerken mazhar alanson'dan, bir sigara yaktım. şarkının bitip diğer şarkının başlaması arasında geçen sessizlikte, sol tarafımdan bir çocuğun ağlama sesini duydum. ağlamak hafif kalır aslında; avazı çıktığı kadar bağırıyordu. annesi de çaresizlik içinde bir şeyler söylüyordu. müziği kapattım ama kulaklık hala kulağımdaydı, onları izlemeye başladım çaktırmadan.
" oğlum yok diyorum sana neden anlamıyosun, babana söyleriz alırız yarın" diyordu çaresiz anne. çevreden gelen bakışlardan rahatsızlığı belli oluyordu.
" bananee ben şimdi istiyorum iştee, hep kandırıyosun beni" tarzında bir şeyler söylüyordu çocukta. pek te anlaşılmıyordu zaten ağzından salyalarla beraber çıkan sesler.
benzer diyolog defalarca tekrarlandıktan sonra, anne çevredekilerin kaçamak bakışlarına aldırmadan;
" yeter artık, yoktan anlamıyo musun sen, yok işte" dediği anda çocuğa tokadı patlattı. sanki çevrede ki herkes aynı şeyi yapmak istiyordu, belli ki kadın çocuğun istediği şeyi yapamayacak ya da alamayacaktı.
çocuk neye uğradığını şaşırdı ilk anda. kısa bir süreliğine çıkarabileceği maksimum sesi çıkardı, "anneee" diye ağlıyordu yine de trajikomik bir şekilde. sonra bir anda suçunu anlamışçasına sesi kesildi. sesizce, kızarmış gözlerinden son damlaları süzüyordu. sonra annesi de yaptığından dolayı üzgün ve pişman bir şekilde oğlunun gönlünü almaya çalıştı. tokat attığı yanağına bir öpücük kondurdu. biraz ilerde kafasında tepsisiyle cak miiiit diye bağıran simitçiyi çağırdı, bir simit aldı, çocuğa verdi. çocuğun elinden tuttu, çevredekilere hafifçe tebessüm etti; "çocuk işte" der gibi, uzaklaştılar sonra.
o an annemi düşündüm. o mağazanın vitrininde ki oyuncağı çok istememe rağman al(a)madığı ve yanağımda güller açmasına neden olan o tokadı attığı günü hatırladım, yüzümde beliren tebessümle.
yetişme tarzında kendisininde gördüğü bir tavırdır coğu zaman. kendisine uygulanan büyütmede ki yöntemleri fark etmeden de olsa çocuğuna uygulamaya başlar.
çocuğu dövünce onun daha çok ağlayacağını düşünemeyen annedir. çocuk eğitiminde dayak atmak ters tepki gösterir. gelişmiş uygar toplumlarda suç işleyen çocuklara ceza olarak verilen bazı haklar geri alınır. fakat dayak atmak kesinlikle yoktur. ~~bakınız çocuk hakları (#5093266)~
çocuğu hırpalarken anne olduğundan o kadar emin ki...
ebevynler şunu öğrenmeliler artık, bi çocuk eğer x sebepten ötürü sabır taşırıyorsa bu anne ve babaların suçudur, mesela çocuk her şeyi bağırarak söylüyorsa, her şey kendisine bağırarak söylendiği içindir, eğer yoktan anlamıyorsa, kendisine daha önce kişisel şımarıklık hakkı fazlasıyla tanınmıştır. çocuğu bu yönde eğitip sonrada dövmenin alemi yokki. kendini döv. senin başarısızlığın.
mantıklı çalışan annedir. çocuğun ağlama gerekçesini değiştirir.
birşey alınmadığı için ağlayan çocuk , artık dayak yediği için ağlayacaktır. dayağın ardındanda susacaktır. zira öbürtürlü istediği şey o anda alınması imkansız birşey ise sürekli ağlamaya devam edecektir.