Biliyoruz ki, her gözyaşı dökme ağlamak değildir ağlamamıza yol açan temel faktör duygu yoğunluğudur. Bazen oluyor, o kadar seviniyoruz ki ‘mutluluk gözyaşları’ döküyoruz. Bezen de üzüntümüz o kadar derinleşiyor ki ‘hüzün gözyaşları’ yanaklarımızdan süzülüyor. Korktuğumuz durumlarda ise ‘korku gözyaşları’ döküyoruz. Dayanılmaz acılara maruz kaldığımızda, çaresizliğimizin dozu arttığında gözlerimizden ‘acı gözyaşları’ süzülüyor. Kimi zaman da pişmanlık duygusu o kadar bizi sarıyor ki ‘pişmanlık gözyaşları’ kendini gösteriyor.
Foça jandarma komando okulu'nda 16 mayıs 2010 gecesiydi. Saat 20:50 suları.
Şafak doğan güneş diyen bir adam tuvalette kulaklarını tıkayıp çömelmiş zangır zangır titriyordu. Dua ediyordu.
Dakikalar sonra bir arkadaşı koşarak daldı kabine ve "şampiyonsunuz, fener maçı 1-1 bitti" dedi.
işte o an katıla katıla ağlamanın vaktiydi. Yıllarca hayalini kurduğun bir ütopyanın gerçek olduğu andı. En ücra köşelere bile gidip peşinden koştuğun takım şampiyon olurken sen orada değildin diye hüzün de vardı belki o göz yaşlarında ama çoğu hep mutluluktandı.
Var ol sen bursaspor.
Öyle mutluyduk ki o sene, şampiyonluğun canı cehenneme.