istiklal Caddesi ile Sakızağacı Caddesi kavşağının köşesinde yer alan, 1596 (H. 1005) senesinde Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan camii.
sorularımın yanıtlarını bilmiyordum. belki şu anda camide ezan okumakta olan müezzine sorsam, bana doyurucu yanıtlar verebilirdi, fakat ne ruh halim ne de dış görünüşüm bunu yapmama izin veriyordu. eminim ağzım leş gibi şarap kokuyordu.
bakışlarım, galatasaray ağası şeyhülharem hüseyin ağa tarafından kesme taşlarla yaptırılmış dört yüz küsürlük camiiye takıldı. ağa cami'yi, bu renkli, bu kirli, bu dünya güzeli., bu cenabet caddenin köşesine çökmüş, engin gönüllü bir dervişe benzetirdim. göze batmamak ya da korunmak için, kendini caddeden duvarlarla yalıtmış, gelip geçenler yüzünü görmesin diye pencerelerini bir peçe gibi incecik tellerle örtmüştü.
havsalam almıyordu bu hazin hali önce
ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım ;
allahımın ismini daha çok candan andım.
ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen !
böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
işıklı kahvelerde kendi öz evladı var ...
böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,
en kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
üstünde orospular yükseltiyor sesini.
burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu
bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen !
ey bu caminin ruhu: bize mucize göster
mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
bir gün harap olmazsa türkün kılıç kınıyla,
baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla !