Kiraladığımız yazlık evinin karşısında bir kız vardı yaşıtım olan.
Babası banvit in bilmemne müdürüydü
Teoman konserine o gider ben hasetlenir,
O koca gözlü minik konuşan yaratık ona alınır bize bok düşer falan.
Her neyse biz o şeylere hiç ulaşamadık ama bol bol beddua ettik. O hayatına o şekil devam etti bizim de çenemiz yoruldu.
Bundanımız vardi bizim sıfır km. Zengin miydik? Hayır. Demiryolcu çocuğuyduk sıradan bir memurdu canım babam. Ama araba hastasıydı o zamanlarda, şimdi olduğu gibi. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2007903/+
Fakirlik değil lakin yokluk vardı;
Paran olsa da her şeye istediğin kadar sahip olamazdın Zira çeşitlilik yoktu.
Mikasa marka Futbol topu da bunlardan biriydi bence;
Annesi topun sahibine camdan seslenip eve gel dediğinde maç o an son bulurdu.
48li pastel boya.
casio kumandalı saat.
sega atari.
ışıklı ayakkabı.
bu liste uzar gider.
dip not: yokluk içinde büyüdüğümüz için belkide bize öyle geliyordu.
muz ve pirzolaydı. zenginler mesela hasta ziyaretlerinde diyelim yiyecek olarak muz ve pirzola alırdı yanlış bilmiyorsam. hatta 80'leri sonundaki kemal sunal'ın meşhur garip filminde baktığı küçük kız hastalanınca baba yadigarı saatini satmış çabuk iyileşmesi için muz ve pirzola ziyafeti hazırlamıştır.
"Ekşiden alıntı."
90'ların ilk yarısında mc donalds'a gitmek , yazlık sahibi olmak , renault flash veya tofaş sahibi olmak, levis giymekti.
ikinci yarısında cep telefonu sahibi olmak en belirgin belirtiydi.
Unuttuğum varsa akranlarım hatırlatsın.