maçın orta yerinde mahallenin delikanlı geçinen abisinin kösele ayakkabıyla araya girip "hadi biz de oynıcaz, takımları yeniden yapalım" demesiyle boku çıkan kurallardı.
kaleci-oyuncu diye bir kavram vardı.takımda sırayla kaleye geçme kuralı varsa, takımın iyi oyuncularından birisi kaleye geçtiğinde, bağırılarak bilmem kim kaleci oyuncuuu diye bildirilirdi.
-taç yok.
-araba geçerse herkes yerinde duracak.
-7'de devre 15'te biter.
-adamın dizi kanıyo oğlum daha nasıl fool* olacak.
-kendi adamın da söylüyo, penaltı işte.
-kırmızı beyaz kurallar benden, duvardan çalım yok!
tacta top arkaya götürülmez öne bırakılır ayakla pas verilir, mac bası ola ki bir oyuncu büyük bir faul yapar ve bu sayılmazsa veya gol olup olmadıgı süpheli bir sut gol sayılırsa bütün mac sizinki de sayılmıstı sizinki de sayılmamıstı diye tartısma yasanır. patlatırım topunuzu amcaya yakalanmamak icin hızlı hareket etmek gerekmiyorsa topu atan alır, * topun sahibi gelmeden mac basladıysa o geldiginde mac yeniden baslar.
top sahibi oynayacakları seçer.
adamın devam derse maç devam eder.
abanmak yok.
sadece adam eksikse kaleci oyuncu olur.
topun sahibini annesi çağırdığı zaman maç biter.
Oyun okul,saha vs değilde mahalle arası bir yoldaysa, ve yoldan araba geçiyorsa önce arabaya yol verilir sonra herkes itinayla eski yerine geçer,bu da bazen tartışmalara sebebiyet verebilirdi.
aniden yağmur bastırsa bile üşümeksizin devam eden, onur mücadelesi halini almış maçlardı. kimin annesi erken eve çağırırsa yandı demekti. ertesi gün eğer maç kaybedilmişse bütün sorumluluk ona yüklenir, takıma günah keçisi ilan edilirdi. güzeldi vesselam.