hatırlamadığım bir kanalda çin yapımı bir yarışma programı vardı. yaklaşık 200-300 kişi ile başlardı. önce dekatlon tarzı birşey yaparlardı, ordan başarı elde edenleri topun içine koyup aşağıya yuvarlardlardı yine aşağı yuvarlanırken siyah kutulara girenlere başka bir yarışma yaparlardı.
herneyse o yarışmanın gazıyla artı tomb raider serisi sayesinde * kuzen'le kızılay meydanından başlayarak binalarının arka bahçelerinden hoplaya zıpalayarak tandoğana kadar giderdik.
o sırada üç film birden sahnelerini, gazinoları temizleyen elemanlar, geceye hazırlanan rus hanımefendiler görür ve bazı bahçelerde olan meyve ağaçlarından binimum faydalanırdık. normal yüreyerek 10 dakkada geçeceğiniz yolu, biz 4,5 - 5 saatte bitirirdik. hey gidi günler hey!!
yan odada babalar, amcalar,dayılar doluyken paketten sigara kaçırıp içmek ayca küçük olanın kapıyı gözetlemesi ve gece gündüz(wc molaları hariç) oynanan super marıo.
kuzeniyle kardeşinden yakın olmayanlar anlamazlar sanırım.
tatil zamanları kavuşmak için kudururduk teyze oğluyla. ikimizde götten bacaklı, tabi o daha zenci olduğundan benzemiyoruz birbirimize. ama bir insan bu kadar sevilir ve iki insan bu kadar iyi anlaşır. herşeye güldüğümüz, hayatı oyundan, oyuncaklardan, çizgi filmlerden, commodore 64'ten[ileri sayımını s.kiyim beklerdik eşşek gibi], kedi'den köpekten ve bubi tuzağı kurmaktan ibret saydığımız 80 sonu ve 90'lar. tüm benliğimizi adamıştık mal gibi, kapının altından döşediğimiz ip ile kurduğumuz dandik sistem, geçenin üzerine barbi bebek, ayıcık düşmesini sağlıyor. sisteme bak lan, annem teyzem bir geçiyor kapıdan, bebek ya düşmüyor yada düşmesi dakikalar alıyor. senelerce beceremedik. beceremiyorsun bırak yok biz hiç vazgeçmedik, arada işleyen sistem hep ayakta tuttu umutlarımızı. yediğimiz sopaları bile umursamadık. saatlerce uğraştık bazen, saniyelik bir ayak çarpması ile dağılacak bubi tuzağımızla. kapının altında yerden birkaç santim yukarıya ip gerilir, geçenin ayagının takılacağı yükseklikte tutulur ip. oradan kapının yanında yukarı devam eder çapraz olarak. gerilen ip geçenin kafasına ayıcık düşürür.ee lan ee. göt göte durupta walki talki ile konuşan iki salaktan ne bekliyorsun. o zaman dehaydık bir de biz. öyle sanardık kendimizi. eniştemin keline düşen barbi bebek ve akabinde saklandığımız dolap arkasında kulaklarımıza erişen iki el bile akıllandırmadı bizi.
bir de kuzenin yemiydim ben. kendisi zenci ya o zamandan pezevenkti. şimdi söylüyorumda, sen isterdin diyo. ben neden istiyim, taş attığımız köpeğin bize koşup koşmayacağını öğrenme girişimlerimizde taşı atan değil de bekleyen olmak? neden lan köpeğin üzerine atlayıp ısırdığı ben oluyorum. oluyorum da bunu neden istiyorum. o mont hala duruyor sırtında diş izleri, düşündükçede hala sızlıyor kafama yediğim terliğin sızısı. anneme ve aile bireylerine de sitemim var, biz bu saçmalıkları yaparken birşey demez, sonuçlarının götümüze girmesini bekler, sopalarlardı. uyarsanıza başta, durdursanıza.
kuzenimle 24 sene sonra gene beraberiz. elimizde ananemin eski evinde ki eski taraklar.. şarkı söylüyoruz. resimdeki gözyaşları, mal mal bağrıyoruz yei yei yei ya. hala çocuğuz, hala sorumsuz belki. hala yemim. midye çıkarmak için soğuk suya giren, ateşi yakarak ısınan kuzenin bakışları eşliğinde. öyle saf bir duygu ki, yazdan yaza tadıyorum. fok gibiyim denizde, saatlerce çıkmıyorum. kayaların üzerinde amasra'da. küçüklüğümdeki en aptal düşünceyi sildim beynimden, hiç büyümek istemiyor artık bu çocuk.
bu saçmalamalara kurban olacakken eski mahalleme düşüyor yolum, kuzenle değil arkadaşlarla büyüdüğüm şehrin arka sokağı. ne zamandır geçmemişim, değişmiş yollar. artık cocuklar yok, köşedeki ps2 tabelaları dükkanda playstation oynuyorlar.3 metrekareye sıkışmışlar. ortayı yapmak için bekleyen biri, orta gelsin diye bekleyen küçük bedenler, kalbi heyecanla topu kurtarmak için bekleyen o kaleci yok artık. yok borulara külah yapıp atanlar, bazı külahların ucuna iğne koyan piçler yok artık. counter strike'da pusanlar, köprü altı camcam gençleri büyüyor. knight online şovalyesi artık çocuklar.
diğer küçük kuzenimin, ne zaman büyüdüğünü anlayamadığım o ufaklığın, lafı yankılanıyor kulaklarımda, ben internet olmadan yaşayamam.
bilumum düğünde o günlerin popüler şarkıları eşliğinde oynamak..
hayır şu bildiğiniz türde oynama değil..
düğünden haftalar öncesinde hareketler için yoğun bir çalışma yapılır, kıyafet bile ayarlanır.. düğünün münasip bir anında da sahneye fırlayan çocuklar yeteneklerini sergiler.. kameraya alınmakla iki kat rezil olursunuz..
ileride ne kadar büyüdüm deseniz de, görüntüler önünü keser.. görüntülerin de dili vardır!
bayramda alınan harçlıkları birleştirip 65 tane tipi tip almak, tadı bittikçe atmak, yenisini çiğnemek , yeni yerler keşfedicez diye evden kaçmak ve en bilindik yere gidip bi halt işlemişiz gibi sırıtarak geri dönmek, bruce lee filmlerini izlemiş ve akabininde auvaaaaaa! diye bağırıp uçan abilerimizin altında kalmak ..
sevgili yapmanın * en kesin yolunun tilt öğrenmekten geçtiğine ilk öpücük adlı gençlik dizisi tarafından inandırılan biz zavallılar nasıl eder de tilt öğreniriz, acaba bu bokyiyenden bizim memlekette bulunur mu, varsa nerdedir, bulsak tiltte skora koştukça aynı rakamı hatun anlamında da yakalayabilirmiyiz diye az ar-ge faaliyeti yürütmedik zamanında. johanna yedi benim ergenliğimi. helen ile justine'e hiç girmiyorum.
ninja kaplumbagalar'ın rengini alıp, sonra ''sen niye donatello oluyorsun, istemiyorum ben kırmızı* olmak'' diye renkleri kıskanıp kavga etmekti. hayır kırmızı oldun mavi oldun, neticede eline iki sopa alıp koşmaktan başka bir şey yaptıgın mı vardı, ninja kaplumbagalar'ın tüm felsefesinin, idiotça koşarak içine etmiştiniz, sen hala morundasın, turuncusundasın.