başlık beni alıp uzak diyarlara götürmüştür. efendim nerde o eski günler. şimdiki gibi internet yaygın değil o zamanlar. cafeye gitsen yaş tutmaz. bulvar ve tan gazetesi, şamdan dergisi vardı o zamanlar. yapraklar yapışırdı birbirine. yaş biraz büyüyünce giderdik cafeye orda da tabi imkanlar kısıtlı malum.
rocker ya da metalci olmak, akmar'a takılmak, ailenin seni satanist zannetmesi, her an intihar edecekmiş izlenimi veren bir tip olmak, renkli bağcıklı palyaço burun botlar giymek, göz önüne düşen darmadağın saçlarla dolaşmak ve bol rozetli hatta yazılı askeri renkte çantalar takmaktır. hatta eğer kurt'ün ölümüne de yetiştiyseniz bunalım takılmak için oldukça iyi bir nedeniniz de vardır.
(bkz: hayatınız bensiz çok daha mutlu olacak)
(bkz: sönüp gitmektense yanıp kül olmak daha iyidir)
dinlemek, tabi o zamanlarda mp3, dijital müzik hadisesi bu kadar yaygın olmadığı ve yabancı kasetler de neredeyse anasının nikahı olduğu için (cdlerden bahsetmiyorum bile) ya çekme kasetle idare etmek, ya da köz gibi içinize otursada 3 haftalık harçlığınızı 2 kasete yatırıp, hadi bakalım hayırlısı demektir.
sonra bir de işin dergi kısmı vardı, bluejean, she&he falan.
eastpak sırt çantası+rozet modasından da bahsetmeden geçemeyeceğim.