genellemeye karşı olmakla birlikte, bayramlarda yılbaşlarında, dosta akrabaya kartpostal göndermenin nasıl bişey olduğunu öğrenemeyecekler. tabi bu entryi okuduktan sonra 'dur bi deneyim nasıl bişeymiş' demezlerse...
once upon a time in fikirtepe, başlığın ilk entrysi tanım olmak zorunda idi. işte bu 90 doğumlulardan bazıları onu hiçbir zaman öğrenemeyecekler. 90 doğumluları geçtim, 6. nesil olan bir çok anketör bunu öğrenemedi. ve üzülerek söylüyorum, öğrenemeyecek sözlük.
bisikletle tüm sehri gezmenin, dizleri yara bere içinde eve kosmanın tadını, ekmak arası recelin fast food a olan üstünlügünün farkını hiçbir zaman ögrenemeyecekler. power rangers karakterlerine bürünebilmeyi, en cok tasonun nasıl döndürelerek iç edilecegini bilemeyecekler. kokulu not defterlerinin hatıralarını, msn gecmişlerini bilgisayara kaydetme ile hiçbir zaman bir olamayacagını, istop oynarken hangi rengi en kolay nerde bulabilebilecekleri konusunda bi fizibilite etüdü yapabilmiş olabilmeyi hiç ama hiç bir zaman ögrenemeyeckler. **
olmayan şeylerdir, nitekim insanın öğrenemeyeceği şey yoktur. yaşayamadıkları şeyler kastedildiyse de, 90 doğumlu bir çok çocuk da sokakta sabahtan akşama kadar oynamanın, gazoz kapağının, tasonun, bilyenin, topaçın, mahalle maçlarının, ellerini bırakarak bisiklet sürmeye çalışmanın, kan kardeşi olmanın tadını bilirler. belki bu değerleri yaşayan kişi sayısı 90larda, 80lere göre azdır ve teknolojinin gelişmesiyle de gittikçe azalmaktadır, ama 80le 90 arasında da bu kadar fark olduğunu düşünmek, 'sanmak'tan öteye gitmez.
- michael jacksonu hep beyaz olarak bilecekler.
- Kenan Evren her zaman Marmaris'te resim yapan bir amca olacak.
- turbo denilince akıllarına hep hız geliyordur. halbuki turbo içinde araba resimleri çıkan sakızdır.
istanbul içinde 0 basmadan 212 216 kodunu kullanmaya gerek duymadan 6 haneli rakamı tuşlayip alo demek ve dokuz tusuna basildiğinda cikan o dolgun sesi duyamamak.
yukarıda sayılan bir çok şeyin ne demek olduğunu çok iyi bildiklerini ve bir çoğunu yaşadıklarını, kendinden iki, üç yaş büyük abi ve ablacıklara neden bir türlü anlatamadıkları ve onların bunu neden anlayamadıkları. *
90' lıların ögrenemeyeceği şeylermiş.
yok efendim biz bilye bilmiyormuşuz: kazın ayağı öyle değil biliyorduk bilyeyi ve çok da iyi oynuyorduk.
yok efendim biz sokakta oynamamışız: kazın ayağı öyle değil sokakta da oynadık, akşam ezanıyla da eve toplandık.
yok efendim biz ev telefonu kavramını bilmiyormuşuz: kazın ayağı yine öyle değil, cep telefonları girdi ama o tadı da aldık.
bizde pazar günleri banyo yaptık, bizde mahalle maçlarının tadına vardık; vaz geçin artık aramızda olan 3-5 yaş çok bir şey değil.
bilye oynamak bilyeler için arkadaş arasında ortaklık kurmak ve kazanılan her bilyeyi paylaşmanın dayanılmaz zevkini bilmeyecekler.
pazar günü banyo yaptıktan sonra bizimkiler dizisini izleyip o sıcak ortamı bilmeyecekler. ( 6 kere 8 48 amca 8 kere 6 bilmiyorum amca)
sporcu kart kutularının içinde çıkan yapıştırmalarla kadroyu tamamlayıp hediye edilen patenin bacağı ne biçim acıttığını bilmeyecekler..
pazar günleri Stardaki "parlament'in sunduğu siname kuşağına hoş geldiniz" sözuyle birlikte aile tarafından yatağa gönderilmenin yaşattığı burukluğu bilemicekler.
finalde brezilya ve italya karşılaşmasını, roberto baggio'nun penaltıyı kaçırmasını bebeto'nun hollanda'ya attığı gol sonrası mazinho ve romario ile çocuk sallama sevincini, amerika maçında kendi kalesine gol atan escobar'ın öldürülmesini kısacası gelmiş geçmiş en heyecanlı dünya kupası olan amerika 94 finallerinin heyecanını öğrenemeyecekler.