islam öncesi türk mitleri ve inanışlarında önemli yer tutan sayıdır. eski türkler göğü dokuz kat olarak nitelemişlerdir. tasavvufta da dokuz gök inancı vardır.
izlediğim en iyi türk filmlerinden bir tanesi. telefon kulübesine övgüler yağdırılan bir ülkede böyle filmlerin çekilip de izleyenlere ulaştırılamaması gerçekten çok düşündürücü.
filmde milliyetçiliğe, eşcinselliğe, uyuşturucuya, dine, dırdıra, yalana, her şeye gönderme var.
önemli olan 6 karakter için zaten taşaklı elemanlar seçilmesi ve filmin tek bir noktada geçmesi, ayrıca birbirine çok estetik ve başarılı şekilde bağlanmış kurgular dizisinin ardarda filmi hiç kopmadan tamamlaması takdir edilir bir seviyeye ulaşmasını sağlamıştır.
hiçkok filmlerinden alışık olduğumuz sahneler bu filmde zihnimize kazınmıştır. hatta filmin kurgusunun o filmlerden daha iyibile olduğunu söyleyebilirim, tabi hiçkok'un filmlerini bundan 40-50 yıl önce yaptığını da düşünmeliyiz.
son zamanlarda izlediğim, filmden izleyici koparmadan ilerleyen sayılı filmlerden. görülmesi, izlenmesi, düşünülmesi gerekir üstünde. gerçekten şahane, diyecek, ekleyecek kelimeler bulamıyorum.
ancak her güzel şey gibi bu filmin gösterimi de türkiye'de yasaklanmıştır.
123456789 x 9
123456789 x 2 x 9
123456789 x 3 x 9
123456789 x 4 x 9
123456789 x 5 x 9
123456789 x 6 x 9
123456789 x 7 x 9
123456789 x 8 x 9
123456789 x 9 x 9
işlemlerinin sonuçlarının şiir gibi olmasına yarayan sayı.
4,5 un annesi, 8 in ablası, 10 un kardeşi, 18 in kızı, 36 nın torunu, 4 ün kayın validesi, 2 nin anneannesi olan saçma bir geniş ailenin bir bireyidir. *
iyi oyunculuklar ve mükemmel kurgusuyla kendine hayran bırakan, türkmax sayesinde daha çok izleyiciye ulaşmış ümit ünal filmidir. filmin imdb ortalaması 8.5 olup, hakettiği notun ironik şekilde 9 olduğu kanısındayım.
türkiye'ye fazla geldiğinden türkiye'de gösterilmemiş filmdir. bazen cidden şu çok sevdiğim memlekete gıcık oluyorum.
gıcık ettiriyorlar insanı. şu filmi herkesin izleyip, birşeyler hatta daha da fazlasını çıkarması gerekmez mi?
mükemmel. sene olmuş 2008, 6 sene sonra görüyoruz filmi. digiturk olmasa tesadüflere kalmış farketmem bile. ne kadar acı.
yani belli bir kültür seviyesini yakalamak için illa insanların daha fazla para vermesi, birbirlerinden maddiat olarak üstün mü olmaları gerekir?
televizyonları saçma sapan şeylerle bayıla bayıla dolduranlar sonra kanalları kapatırlar. youtube kapatılır, başbakan giriyorum ben siz de girin youtube'a der. her şey ne kadar öylesine, ne kadar gelişigüzel, anlamsız.
sadece toprak anlamlı, biraz tütün, ve petrol. böyle bir yer türkiye, herkes türkiye'nin bu yüzden peşinde. it kopuk takımı da öyle. işte bu film çok çok derinine inmiş hepsinin, kurmaca bir cinayetle.
filmi izledim tabii ki, ama bir daha izlemeye açıkçası götüm yemez. neden?
ne kadar dikkatli izlesem de kafam sorularla doldu, hala dolu. gidip ümit ünal'la konuşmak gibi bir isteğim bile var, hatta hafif delirdim diyebiliriz. (the godfather'ı izledikten sonra coppola'yı arama ihtiyacı duymamıştım.)
film hakkında söylenicek fazla birşey yok açıkçası. kirpi'nin söylediği şarkıya takmıştım, yidçe diye bir dilin halk şarkısıymış. üşenmedim bunu öğrenmek için de yazıların geçtiği kısmı izledim, vikipediye baktım vs.
ama hala kirpi'nin katili kim aşırı meraklardayım, öyle böyle değil. şarkının sözleri de ne diyor ona da taktım ama ismi çok tuhaftı, hatırlayamıyorum. zaten yidçeyi çevircek adamı nerden bulucaz, o apayrı bir konu.
fikret kuşkan, ülkücü serseri rolünde mükemmeldi diyebilirim. iyi anlattı o kişiliği. ama biz milliyetçiyiz diye dolaşan bütün ergenler de hapçı katil diyemeyiz. bu filmi izleyipte bunların hepsi böyle diye galeyana gelmemek lazım.
cezmi baskın'ı çok beğendim. serra yılmaz söylendiği gibi parlak değildi bence. ozan güven çok formundaydı. ali poyrazoğlu yılların oyuncusu zaten. amerikalı rolünde rafa radomisli de çok dikkat çekiciydi. neden bu filmde var, neden öldükten sonra meşhur olacaklar trenine onun için bir bilet ayrılmış, onu da türkiye'de sanatın bir cilvesi olarak kenara yazıyorum.
filmi göstertmiyorlar, oyuncuyu nerden bulucaz da izliycez.
filmden aklımda kalan en muhteşem cümle de tunç'tan geldi:
--spoiler--
kitaplar 5 milyon 10 milyon, bir maç bileti parası, napıcaz alıpta.
--spoiler--
bu işte mükemmel bir eleştiri cümlesi. o kitapları bu adamların evine de soksaydık, sokabilseydik, bunların hiçbiri olmazdı. böyle bir tipleme olmazdı zaten. ve bu hata kendini tekrar ediyor. bu filmi yasaklayan adam muhakkak filmi izledi. ancak yine yasakladı, neden. onun da evine vaktiyle yeterince kitap girmedi, okuyacağına gitti maç izledi sadece o adam da. ve şuan kısır döngü devam ediyor. halka bu eleştiriden ziyade, anlayış sağlıycak, gençleri okumayı, adam olmayı esaslayan bir filmi yasak etmişler.
demek ki yaratmak istedikleri tunç gibi adamlar, hala ve hala. aydınlığı temsil eden bir ampulün hakimiyet kurduğu ülkenin devamlı karanlık olması ne kadar ironik.