artık boku çıkan başlıktır. bütün forumlarda, bütün sözlüklerde, bütün arkadaşlık sitelerinde hatta ve hatta kişisel bloglarda dahi rastlanabilir hala gelmiştir.
Sobanin basinda bir kis sabahi clementine i izlerken bulurum kendimi cocuklugumu hatirladigimda. Sobanin ustune konulmus bir cay sogumasin diye, ve heme yaninda bir kugum su... urgent hallerde sicak su ihtiyacini karsilasin diye... disarisi bembeyaz gidip kayak yapacaz posetlerle evin karsisindaki tepede. Ama O cizgifilmler bitmeden adim atmazdim disari. Biraz da korku ogeleri vardi Clementine de. seytan melmot kovalardi guzelim kizcagizi ve o baloncuk aman Ya Rabbim... ya biri icat etse soyle bir balon da binip gezsek... basi dara girdiginde prenses giyimli olmayan ama prenseslik makaminin gereklerini haiz o tilsimli guzel kadin gelir yardimci olurdu clementine e... e gonul iliskileri de mevcuttu tabi.. ya cizgi film ama butun yetiskin ogeleri barindiriyordu... alabildigine romantizm yani... derken uzayin derinliklerinden seslenip bir cirpida dunyaya ulasan voltran... cizgi filmler sabah kusagi tabi bir de efsane diziler var pazar sinemalari haric... yildiz adam, otomatik adam, adam in onune gelen ve takisiz isim tamalamasi olusturan bir yigin dizi, kara simsek tabi ki de... nasil bir mistik modernizmin icinde yasadik bilmiyorum ama ben bunun modermizmin kendini mistisize etme cabalari olarak yorumluyorum... mesela ilkel zamanlarda imis gibi gorunen Thundercats ve He-man i ele alalim... adamlarin kullandiklari aletler anormal. kiliclardan uzay araclarina kadar bir garip teknoloji yani. bu modernizmin yani daha iyiye dogru yol alma zorunlulugu teorisinin(post-modern bir tanim oldu ama) zamanla ve tarihle barismaya calismasi anlaminda bir caba miydi... cunku tarih modern zamanlardaki gibi ileri teknolojik aletleri kullanmadi pek fazla ya da kullandiysa da bir miktar insani ve medeniyeti bunun icin kurgulamadi... simdi tam tersi bir durum. binalarda eski tarihi binalara nazaran gerek avrupada veya daha farkli bir ulkede gerekse ulkemizde medeniyetten eser yok... tamamen makine eseri ve daha fazla uretime ve verimlilige dayali bir bina anlayisi mevcut... bu bina yapiminin medeniyetten soytlanmasi anlamina gelir vesselam... nerde sanat nerde insan... alakasi bile yok. neyse cocukluktan ciktik nereye geldik bak gene. nihat genc kiskanacak simdi. velhasil o zamanlar cocuk olmak ile daha sonra cocuk olmak arasinda farklar var cunku modernizm artik tarih ile barisma cabasi sergilemiyor ve yasam git gide daha da zorlasiyor. kullanilan aletler yasami kolay kiliyor ama bu aletlere ulasmak cok zor birader.
o zamanlar cocuk olmak su anda benim uzerimde boyle denenmis olma, moder mistisizm cabalarina alet olmus olma duygulari uyandirmakla birlikte ben sikayetci degilim. en azindan cizgi filmleri daha guzeldi. tabi simdilerdeki avatar i haric tutuyorum.
boslugun içinde dans eden bir nesilin dogusuna tekabul etmektedir. dershane koselerinde gelecegini dusunen, ailesinin baskısı yuzunden kaygı sendromuna yakalanmış, ortaokuldan bu yana bir koyun surusunden farksız, hayatı; sabah okul aksam dershane olan bir yıgın idiotun dogusuna sahne olmustur. ozel yayın kuruluslarıyla birlikte ailelerin makatına pompalanan "başarı" adı altındaki yokoluş surecini cigerlerine hissetmiş kayıp nesildir. yavas yavas "turk" olgusunu amerikan pembe dizileriyle ve aşk tanrı ve tanrıcalarıyla meksika dizilerinin kurbanı olmus, seks dilini bile izlediği amerikan ve alman porno diline ceviren goguslerinden ve penisinden utanan bir nesil olmustur. guvensizliği yaşamış, aldatılmış, her bir kavramın içini boşaltmış ve duydugu nefret ile 2000 li yıllarda baslayan "delikanlılıgın kitabı" adlı dizilerle sokaklarda tesbih sallamış bir nesildir. modaya uymuş, reklamlarda gorulen her bir nesne elde edilmiş, edemediği takdirde bit pazarından iğrenç tasarımı ve rengine bakmadan ustune basına iliştirmiştir. saclar donem donem ilhan mansız olmus, donem donemde yana taranmıs, enseler uzun modeliyle sokakları kenar mahalle dilberleriyle birlikte podyuma cevirmişlerdir. ne ilginçtir ki bu bizim nesil cocukluguna dair pek birşey hatırlamıyorken butun dizilerin kahramanlarının isimlerini birbir ezberlemiş ve hiçliğinin kuyusuna tırmanmış, mutlulugunu sadece "başarı" ile arayan bir nesil olmuştur.
- 3 dakikalık küçük jetonla sarı-siyah telefon kulübelerinde görüşme yapmak,
- o pasaj senin bu pasaj benim, binbir zorlukla bulunan dinlenilecek kasedi teybe koyup rec ve play düğmelerine aynı anda basarak burhan çaçan ya da coşkun sabah kasedi üzerine kaydetmek,
- bmx marka ilk sahip olunan bisikletle annenin yemek çağrılarına kulak vermeden bütün gün sokaklarda fink atmak,
- bizimkiler'deki ali'nin hayatına özenmek; bayramlarda soğuk ayran veren, size özel uçurtma yapan büyükanne ve dedeye sahip olmak gibi,
- nasa füzesi kumandası gibi joystick denen, tepesinde kocaman kırmızı bir düğmesi olan nesneyle tanışmak,
- vita tenekesinin üstüne oturmak...
bir (bkz: facebook) grubudur. ordan bir kaç alıntıdır ,
80'lerde Çocuk olmak..
Peçete koleksiyonları yapmışsan,
Luna park'ta çarpışan otomobiller için sıra beklemişsen,
Kaç yüzbaloncuk reklamına çıkan Minik kızı hatırlıyorsan,
Ankesörlü telefonların küçük-orta-büyük jeton şeklinde çalıştığını hatırlıyorsan,
Sanal bebegi doyurmaya çalısırken aşırı yemek vererek ölümüne sebep olduysan,
VHS ve Beta kasetleri hatırlıyorsan,
VHS kasetlere saatlerce süren çizgi filmler izlediğini hatırlıyorsan,
Walkman diye büyük kasetçaları kullandıysan,
Atari salonlarına gitmiş isen,
Çizi kraker yiyip konuşmaya çalıştıysan,
Dansözü sadece yılbaşı gecesi görebildiysen,
Tutti fruttiyi sadece yılbaşı gecesi görüp sadece gögüslerin gösterildigini hatırlıyorsan,
Süper Baba yi izlemiş isen,
Süper Baba'nın müziğini flütle çalmışsan,
Pazar geceleri Parliament Cinema klübü'nü hatırlıyorsan,
sen de bizdensin be canım ... ne günlerdi küçüktük ufacıktık..tozsuz yollarda yeşil alanlarda bezden bebeklerle tencere tabakla oynanan oyunlar büyüyen çocuklar sanki bizden sonra hakkaten degişti birşeyler..
Kardeşim doğduğunda başlamıştı Japon kale furyası. askeri lojmanlarda ağaçlı her bölge Japon kale sahasıydı bizim için. Belden yukarı gol olmuyordu. Şimdi ise fifa'da d+q yaptım mı aşırtma atıyorum. Annem kardeşimi doğurduğunda da japon kale oynuyordum, kardeşin oldu dediler, erkek hem de. Boş bir kaleye baktım oyunda, hah dedim birkaç sene sonra bu kale onun olur. Esem spor ayakkabılarımı ilk alışımı hatırlıyorum, giyer giymez topa vurmak için aşağıya koşmuştum ve ilk ıskalamamda saatlerce ağlamıştım önü açıldığı için. Bir de detay bilgi veriyim esem'lerinin yapışkanlarını ıslatırsan bir daha yapışmaz eskisi gibi ve topa vuruken ayaktan fırlayan ayakkabının altında yatan neden, o ıslanmışlıktır.
9 yaşındaydım ve bisiklet istiyordum atık babamdan, bmx ya da pinokyo olmalıydı ama frenli olmalıydı, kontra frenle artislik yapılamıyordu ve çok güvenliydi. Ama yoktu işte paramız, babam almanya'dan gelen biriyle getirtmişti ilk bisikletimi, daha ucuz olmuştu. gondoldu markası, biçimsizdi ve daha kötüsü dolma lastikti. Lastiklerinin dolma olduğunu yani patlamadığını öğrenene kadar; sevinçten, öğrendikten sonra üzüntüden ağlamıştım. Lastiklerinin patlayan yerlerine yama yapmak istiyordum tüm çocuklar gibi..Ne güzeldi sık sık ağlardım..
o zaman güvenli olduğu için sevmemiştim o bisikleti şimdi ise herşey sigortalı, evimin kapısı çelik ve on ayrı yerden kilitli.. cüzdanım için sigorta yapmak istiyor bankam. O dolma lastikleri sevmeyişim aklıma geliyor, reddediyorum.
Sinemaya gitmek istemiştim, Ninja kaplumbağalar gösterime girmişti, pazar günü için arkadaşlarla anlaşmıştık. Babam göndermemişti, Pazar günleri asker filmi oynatırlar diye. Gidememiştim, ağlamıştım tabi, arkadaşlarım gitmişti ama çok geçmeden geri geldiler, içeri almamışlar, Ninja turtles hafta içiymiş. Çok sevinmiştim.
sadece japon kale değil tabi, dokuz aylık ve el öptürmece de oynardık. bir de çoğunun alman kale olarak bildiği bizim orda ondan düşme denilen süper oyun. sadece havadan gelen topa vurabiliyordun, bir üst level gibiydi.
şimdi düşümünce en ilginci el öptürmeceymiş o oyunların arasında. 10 tane gol yiyen herkesin elini öpüyordu, öyle çeneye götürüp de değil baya baya öperdik. sonra yaşça büyükler küçüklerin elini öpmek zorunda kalınca tokalaşmaca diye devam etti oyun. 10 tane yiyen herkesle tokalaşırdı.
şu anda 20 lerinde olan kişilerdir.animasyon değil de gerçek çizgi filmlerle akşamı etmiş,akşam da muhtemelen bizimkiler,mahallenin muhtarları ya da süper babayı izleyerek büyümüş kişilerdir.elektronik seslerle donatılmamış,iyi orkestralarla çalınmış bugün bile güzelliğini koruyan şarkılarla büyümüş kişilerdir.leblebi tozu da yemişlerdir,milka 3 kat da.lunaparka da gitmişlerdir atari de oynamışlardır.koalisyon hükümeti de görmüşlerdir sol parti iktidarı da.muhtemelen bir daha da benzeri olmayacak şeyleri görmüş kişilerdir.
voltran'ı, he-man'ı, şirinleri, tüm korkularına rağmen clementine'i güle oynaya izleyen modeldir. eve yeni gelen radyonun kasedinin kendi kendine dönmesine hayretler etmiş, uzak kumanda diye bir cihazı babasının elinde gördüğünde arkadaşlarına benim babam böyle bişey yapıyor, televizyon da kanal kendi değişiyor akıllım. diye hava atmıştır. güzel yıllardır vesselam..
-ebedi şefimizinde bu tarihlere benzer bi şekilde doğmasından dolayı ( ki buna benzemek ayrıcalıktır)
-ve 2 asırı da görecek olmalarından dolayı insanların dötünü kaldıran tarihi olaydır.
1980li yıllarda hayatının ilk tecrübelerini yaşamış,
ilkokula gitmiş,
ajda pekkan'ın
alo, michael jackson'ın pepsi reklamlarını
hatırlayacak kadar şanslı
olmak demek big in japan , the final countdown , eye
of the tiger
demek.
voltran voltran voltran demek , depozito toplamak
adina kola sisesi
biriktirmek demek , adile nasit ten masal dinlemek
demek. debbie
gibson, tiffany, jason danovan, sandra,modern talking
.vb...dinliyor
olmak...comanchero' nun ve life is life ın sözlerini
ezberlemeye
çalışmak demek...michael jackson, madonna, samantha
fox demek
korhan abay,cenk koray,metin milli,ersen ve dadaşlar
demek.clementine,
he man, she ra, transformers demek.
okula siyah önlükle gitmek demek.
kayahan,nilüfer, sezen aksu, barış
manço ile büyümek demek
köle izaura demek, ziyaretçiler
demek!!!! acidçi
misin metalci mi demek...
moruk demek,
herild yani demek,
hey corc versene borc demek,
olmaz maykil bende de yok cevabini isitmek demek,
geriye donup baktikca ic gecirmek demek...
yüzyıl içindeki en iyi, en kıyak kuşak. hem eski hem
yeni olmak demek.
biraz gözü açık bir 80 li yüz yıllık nesil kültürünü
bir porsiyonda
almış demektir.
edi mörfiiiiiii huuuuuuuuuuuuuu şörli makleeyynn
yeeeeeee diye bağırıp
en az bir technotronic kasedine sahip olmak demek.
mahalle ce$melerinden su icmek, bayramlari iple
cekmek,
koltukaltında topla okul bahçesine yalnız giderken
"nasılsa oynıycak
birileri vardır" diyebilmek demek
eti kemik geciyor demek;
evden çıkmayan bilgisayar bebeleri haline gelmeden
çocuklugunu
yaşayabilmiş,son dönemin bir üyesi olmak
ne sorusuna zonk cevabı vermekten zevk duymak, ,
büyüteç ile kağıt
yakmak ve siyah kağıtların beyaza oranla daha kolay
yandığını
keşfetmek, 9 voltluk pile dilinle dokunup o ekşi anı
yaşamak,
televizyon konserlerini teybe çekerken odaya giren
anneyi hemen
susturmak, 23 nisan çocuk şenliğinde gelen yabancı
çocuklara 5
dakikada aşık olmak demek
son dersin son 5 dakikasında parkeleri giyip zilin
çalmasını beklemek,
hurraa kapıya doluşmak, dışarıya pestil olarak çıkmak
demek, sinek
ilacı arabalarının arkasında bıraktığı bulutta deli
gibi dolaşmak
demek.
kutu kolayı actıktan sonra kapagını cekip cıkarıp
atmak demek
tipe bak demek
fon muzigi laura brannigandan self control olan
gunler. bakkala
gitmenin, sokakta oynamanin, harclik toplamanin
gecerli sayildigi,
havuc'un olmadigi yillar demek... her seye ragmen
temiz ve el
degmememis bir hayat demek...sonrasinda biz buyuduk ve
kirlendi dunya
demek.
pazar aksamlari mecburen yikanmak ve erken yatmak
demek
sesi açıp kısmak için televizyonun dibine kadar gidip
üstündeki
düğmelere basmak zorunda olmak demek
sehirlerarasi yolculuklara cikarken otobusun 302s
olmasi icin dua
etmek. bilet alirken arka kapinin onu ve tekerlek ustu
olmasin demek.
resimli futbolcu kartlari demek, süper babaanne demek,
fantayla kolayi
karistirmak demek, mahalle kavrami demek.
anket ve hatıra defterlerinin olmasıbunlara seviyorum
ama kimi diye
başlayan maniler yazmak,önünde tek arkasında 2 çizgi
olan külotlu
çorapların havada sallanarak giydirilmesi, içinde biri
sabunlu iki
ıslak bez olan mustili beslenme çantası,dantel
yaka,yenen kokulu
silgi,leblebi tozu çekerken atlatılan ölüm
tehlikeleri, hulahop,ayak
bileğine takılarak çevrilen top,sek sek
oynamak,bayramda mahalleye
dağılıp şeker toplamak, müsaitseniz annemler size
gelecek demek
trt'nin yayın akışınınbitmesiyle çalan istiklal marşı
için ayağa
kalkıp, marşı hazırolda bangır bangır söylemek ve
marşın bitiminden
sonra çıkan tiz "biiiiiiiiiiiiip" sesine rağmen
televizyonu kapatmamak
demek.
zerrin özer demek. nasıl da geçmişti bütün bir yaz
demek. bu şarkıya
kafanda klip çekmek demek.
annelerin çernobil yüzünden çay içirmemesi, gofret
yedirmemesi demek..
challengerın olduğu günkü haberleri hatırlamak demek..
yazlık diskolarda içeri alınmamak demek. bunun için
ağlamak ve içeride
- her
nedense- you are in the army now- şarkısında sarmaş
dolaş
danseden abi ve ablalara bakıp özenmek demek
breyk breyk arkadaş arıyorm demek
eve lazım olur diye fazlaca pul almak demek
ho ho ho hoover demek
zeki müren in size alo diyoruuuum demesi demek
ilkokulda halley, petrol ve komancero sarkilarini
uydurma sozlerle
soyleyerek danseden tolga han ozentisi sefil dans
gruplari kurmak
okul sonrasinda ise her gun kosturarak eve gidip; bu
topragin sesi
programinda kimil zararlisi ile mucadele yontemleri,
orman koylusunun
sorunlari ve yuksek randimanli durum bugdayiturleri
ile ilgili verilen
faydali bilgilerin ardindan kamber aga ile uyanik
skeclerini buyuk bir
ilgi ile izlemek demek
kucuk yasta bilinçli bir ciftci kadar ziraat bilgisine
sahip olmak
demek
sinemalarda the lord of the rings, harry potter vs.
izlemek yerine
jules verne romanlari okumakla gecirilen bir cocukluk
demek
aldım çantamı kolumaaa,
çıktım dallas yoluna,
ben babi'yi beklerken
ceyar girdi koluma
şarkısını dansıyla birlikte bilmek demek.
kimler geliyo kimler?
sana ne,sana ne?
ama bunu söylemenize gerek yokki,
ben yapınca alışverişi,zaten alıyorum satış fişi
replikleri barındıran ali-ayşegül atik reklamı ve
bakkal amca,
bir pergel, bir kalem, bir de çikolata alacağım.
erooooolll, eroooolll
(mahallede çocuklardan biri) buraya gelin dedim size
buraya !
fişini de al oğlum'daki meşhur erol,
hadi hep birlikte,hep birlikte,
biz biz olalım
yemeklerden önceeee,
lavaboya koşalım,
hafta da bir kere tırnakları keselim,
fırçalayıp onları tertemiz olalım diye şarkılar
ezberleyen bir nesil
olmak
videocudan american ninja, kartal,kan sporu ve evil
dead gibi filmleri
kiralamak demek
analogtan dijitale geçip devrini yaşamaış birey
olduğunu anlamak ve
ikisinden de farklı zevkler aldığının farkına varmak
demek
çok güzel bir ülkenin son yıllarını hayal meyal
hatırlamak, sonra da
çivisinin çıkışını görerek büyümek demek
hava durumlarının eksi değil de "sıfırın altında
bilmem kaç"
denildiğini bilmek demek
apartmanın çatısına 5 metrelik anten takıp üstüne de
tencere kapağı
bağlayan bir abinin sizi tv önüne oturtması ve çatıdan
oldu mu diye
bağırıp anteni ayarlamaya çalışması. yunanistan
kanallarını
görüntülemek adına .. oldu oldu diye camdan kafayı
çıkarıp bağırmak ve
kimsenin buna şaşırmaması demek. siyah beyaz ve karlı
bir görüntü de
olsa .. üstelik yunanca tek kelime anlamasanız da
gündüz vakti çizgi
film izlemek için az debelenmemiş olmak demek
muhtemelen hayatımız boyunca yaşadığımız en güzel 10
yıl demek...
trt 1'de olu$an sorunlar sonucu yayına bir süre ara
verildiğinde
ekrana getirilen donuk ağaç, dağ bayır resmine 10
dakika hareketsiz
bakabilmek demek,
türkiyede yaşamış son mutlu kuşak olduğunu hüzünle
hissetmek demek
--alıntıdır--
- akşama doğru yavaş yavaş artan ve sonunda kulakları sağır edici boyuta gelen silah sesleri ile büyümeye çalışmış nesil çocukluğudur.
- haber programlarında "güneydoğu'da çıkan çatışmada x askerimiz şehit olurken, y askerimiz de yaralandı" şeklinde haber duymaktan psikolojisi bozulmuş çocukluktur.