yakın tarihimizdeki utanç tablolarından birinin gay, ibne, ne derseniz deyin şimdilerde kah iş
yerinde kesişerek kah sokakta aranarak kah eş dost sohbetlerinde iş atarak tokmakçı arayan
aşağılık haysiyetsizleri.
o zamanlar anlamadınız di mi? bilmiyordunuz. çocuktunuz. siktirin lan kimi kandırıyorsunuz
götlerinden ahudu reçeli emdiren psikopozlar. gayet iyi biliyordunuz. farkındaydınız her şeyin.
hoşunuza gidiyordu piç kuruları.
o yılları hatırlıyorsunuz di mi? bakmayın ekrana salak salak. anladınız. artık saklanmak yok.
çopurlu anüslerinizi göstermenin zamanı geldi. herkes öğrenecek lan fahişe ruhunuzu.
gençler iyi okuyun. eskiden "şişe parası" diye bir kavram vardı. içtiğiniz elvan gazozu, kola,
yedigün, neyse artık şişesini bakkalınıza geri verip karşılığında para alırdınız. bu olay tamamen gizli eşcinsel lobisinin işiydi. diaspora olarak ülkemizde iyi çalıştılar, haklarını yemeyelim.
o dönemdeki bakkalların çoğu ya ibneydi ya da sonradan ibne oldu. nedeni açık. "Şişe"
nesnesine anlam, değer yüklenerek, başta cahil bakkallar olmak üzere çocukların beynine nüfus
edildi. özendirildi. gizli mesajlarla anüsleri yıkandı. bakkallar "şişeyi getirmeyi unutma sakın" diye ısrarla uyarırdı çocukları. ne zaman kola, gazoz filan alınsa, alanda da bakkalda da tuhaf bir gerginlik olurdu. daha içmeden verilecek şişeyi düşünürdü herkes. bu garip duygu ailelere de sirayet ederdi. herkes bir an önce şişenin verilmesini ister, ya kaybolursa diye çocuğunu uyardı, şişe rahatsızlık aracıydı.
allah belanızı versin lan ibneler. biliyorum işte. en yakın arkadaşım faruk bir gün bir şişe geri
vermedi. "abi bu önemli bişey galiba. kayboldu ayağına yatıp saklıycam" dedi. o gece şişeyle
uyumuş. yalayıp yutmuş götüne sokmuş. ertesi sabah bakışlarından onu kaybettiğimi anladım ve
bi daha yanına sokulmadım. ama onu bu hale getiren sisteme de onun ucuz adamlarına da lanetler
yağdırmam asla bitmedi.
"şişe parası oğlanları" ... 80'li yıllarda oluk oluk ibne olan çocukları anlatan bir kavram, bir nevi
dram aslında. o dönemdeki bakkalların ibne olup şişeleri üstlerine oturmak, çeşitli fantezilere alet
etmek için ısrarla istemesi, hatta bu tür davranışları satış yaparken güpegündüz sergilemeleri ve daha neler neler...mahalle bakkalının belden aşağısının görünmeme sebebi de bu ibnelikler yüzünden, götünü açık bi şekilde şişelere sürttüğünden. öyle satış yapıyor allahın ibnesi.
o yüzden hiç şişe meşrubat içmedim. 80'lı yıllar ve öncesinde şişe parası almak için şişe veren ya
da kendinde saklayan çocuklardansanız ibnesiniz siz. o dönem şişe meşrubat içen ne kadar erkek
varsa hepsine sadece acıyorum. karşıma çıkmayın. iki tokat atıp bırakmam çünkü. hoplattırırım. hoşunuza gitti di mi ibneler?
1980’lerin ortalarında, Türkiye'nin küçük bir kasabasında, okulların tatil olduğu bir yaz sabahıydı. Güneş, tüm haşmetiyle gökyüzünde yükselirken, Yılmaz ve arkadaşları Cengiz ve Ali, mahallenin köhne sokaklarında buluşmak için evlerinden çıkmışlardı. O dönemde, çocuklar için yaz tatili demek, sokaklarda koşuşturmak, ağaçlara tırmanmak ve mahalle arasında kendi kurallarını koydukları oyunları oynamak demekti.
O sabah Yılmaz, annesinin alışveriş listesiyle mutfağa girdi. Listedeki şeyler belliydi: Ekmek, peynir, domates ve gazoz. Gazoz, o yıllarda her çocuğun favorisi olan ve sadece özel günlerde içilebilen bir lükstü. Ama Yılmaz, bu sabah listeye gizlice bir şey daha eklemişti: 2 tane boş şişe. Bu, onun arkadaşlarıyla yaptığı gizli planın bir parçasıydı.
Yılmaz, listeyi annesine verip markete gitmek için izin aldı. Cebindeki bozuk paraları sayarken, dışarıda onu bekleyen arkadaşlarıyla buluştu. Cengiz hemen planı anlatmaya başladı: “Bugün şişeleri toplayıp gazoz alacağız. Hem de herkes için birer tane!”
O dönemde, cam şişeler büyük bir kıymetti. Boş şişeleri markete geri götürdüğünüzde, karşılığında küçük bir para alabiliyordunuz. Bu para, özellikle de 10-12 yaşlarındaki çocuklar için bir hazineydi. Yılmaz ve arkadaşları, tüm günlerini mahalledeki evlerden, sokaklardan ve park köşelerinden bulabildikleri tüm boş şişeleri toplamakla geçirdiler. Ellerinde biriken şişeleri, en sonunda mahallenin köşe başındaki bakkala götürdüler. Bakkal amca, onları görünce gülümseyerek tezgahın arkasından çıkıp, şişeleri teker teker saymaya başladı.
“iyi iş çıkarmışsınız çocuklar,” dedi bakkal, “bu kadar şişeyle her birinize birer gazoz alacak kadar paranız oldu.”
Çocuklar heyecanla gazozları aldılar. Yıllardır hayalini kurdukları o sıcak yaz günü, nihayet hayal ettikleri gibi olmuştu. Yılmaz, şişesinin kapağını açarken gözleri parlıyordu. Arkadaşlarıyla bir yudum aldıktan sonra derin bir nefes aldı ve “Bu, şimdiye kadar içtiğim en güzel gazoz!” dedi.
Günün sonunda, çocuklar mahalledeki küçük parka gidip büyük bir ağacın gölgesine oturdular. Gazozlarının tadını çıkarırken, bakkaldan artan paralarla aldıkları çekirdekleri çitlemeye başladılar. O anın huzuru, onların küçük dünyasında büyük bir mutluluk demekti. mahallenin kötü kalpli çocuğu kemal ise onlara bakarak napıyorsunuz lan burada ibneler diye bağırarak bu huzuru bozdu. huzuru bozulan yılmaz, cengiz ve ali kemali yakalayıp şişeyi götüne soktular.
Yıllar geçse de, Yılmaz ve arkadaşları için o yaz günü, hiç unutulmayacak bir anı olarak kaldı. Çünkü o gün, bir tek boş şişeyle kemalin gerçek kimliğini bulmasını sağlamışlardı.