raise your hands
you give love a bad name
born to be my baby
we weren't born to follow
lost highway
it's my life
blaze of glory
in these arms
we got it going on
captain crash and the beauty queen from mars
bad medicine (+pretty woman)
bed of roses
diamond ring
i'll be there for you
who says you can't go home
i'll sleep when i'm dead
someday i'll be saturday night
have a nice day
keep the faith
ve insanlar ayrılmaya başladılar!!
ama bisde türkiye kıyağıydı herhalde 5 parça söylediler.
when we were beautiful
wanted
blood on blood
living on a prayer
ve ısrarlarımız üzerine
always
18 yılın ne kadar uzun süre olduğunu bol bol söyledi jon başlarda. umutlandım şahsen bon jovi'yi 3. izleyişim bastonuma yaslanarak olmayacak diye.
fırlamalık yaptı jon, istanbul'da 1 hafta kalıyorum, türk kızı çığlığı duymak istiyorum diye, haliyle yanıtını aldı.
üzerindeki o kırmızı blazerını ne zaman çıkarıp atacak bayılacak şimdi sıcaktan diye düşünürken bad medicine'ın ortasında çıkarmaya başladı, ufak bir strip havası esti tişörtünü de çıkarınca. öyle dolanmadı elbet, güzel bir jest yapıp Türkiye formasını giydi. tabii strip havasının etkisini görünce bir pretty woman ara taksimi yaptılar, garip ama hoştu. ve tekrar bad medicine.
(93'de de geldiklerinde Jon Bon Jovi Türk bayrağına sarınıp çıkmıştı bir ara sahneye. bu jesti hep yapıyor sanırım.)
bütün şarkılarda kendilerinden geçiyorlardı elbet ama hangi şarkı hatırlayamıyorum, jon mikrofonu biraz uzaklaştırıp yüzünden gözlerini açtığında bir süreliğine başka bir yerlere uçup geri gelmiş gibi oldu.
diamond ring pek bir romantik oldu, benim pek tercihim olan bir parça değil ama yani dedim evlenirsem bu parçayla yürüyeceğim nikah masasına.
keep the faith bitip sahne kararınca insanların patır patır çıkmaya çalışmalarına inanamadım.
bis geldi tabii doğal olarak. blood on blood, living on a prayer bis için idealdi elbette. always son parça idi, benim için yine öncelikli değil ama o sololarla bittiği için konser, içki olmamasına rağmen ve dışarda da içmeden girmiş biri olmama rağmen sarhoş çıktım o konserden.
ilginç biz izleyici/dinleyici kitlesi vardı. liseli gençler, amcalar, teyzeler (kimi belki benimle aynı yaşta üç aşağı beş yukarı ama pek bir teyze amca havası bıraktılar üzerimde), romantik çiftler, konser boyunca sadece oturanlar, pek bir popüler kültür havası vardı.
jon tabii coşturma işini iyi yapıyor, dizindeki sakatlığa rağmen çoğunlukla tek ayağı üstünde zıplasa bile sahnenin her köşesinde dolaştı. yaşlanmış haliyle, hepsi yaşlanmışlar, ama pes etmediklerini görmek güzel.
18 yıl sürmeden tekrar gelmeleri dileğiyle keyifli 3 saat için kendilerine teşekkür ederiz.
edit: redd'i izleyememiş olduğuma üzülüyorum, yetişemedim ne yazık ki iş günü olmasının handikapı ile ve son anda alabildiğim bilet sebebi ile. başarılı bir grup olduklarını düşünüyorum, daha çok ilgiyi ve önceliği hak ediyorlar.
18 yıl önce 26 yaşındaydım. şimdi kızım 20 yaşında. iki kuşak bir arada metallica dan sonra izleyeceğim 3. konser. pek bir şey değişmemiş canım.* sadece 44 yaş ve büyük bir özlem... sadece "it's my life."
youtube'da yayınlanan tek videoluk görüntülerle ekran başında kaşına kaşına eleştirilecek bir konser değildir. gider izler eleştirirsin ya da beğenirsin. ya da evde oturup dvd'den izler sütünü içip yatarsın...
tek şarkıdan ibaret olmayan, bon jovi'nin en uzun bislerinden birini yaptığı mükemmel bir konserdi.
ingiltere konserinin foto albümü ne kadar yaşlandığımı anımsatmıştır bana.
civa gibi zamanlarımın civa gibi rock starı kırış buruş.
sahne önüne gidipte geçen zamanamı el sallayayım.