Saat 11 sularıydı. Yeditepe üniversitesi spring feast günüydü, Yoldaş Fermat ve ben ise evdeydik ve festivale gitmeme kararı almıştık. Fermat bana acıkıp acıkmadığımı sorup, kendisinin acıktığını söyledi. Ben de acıkmıştım. Ardından dolapta köfte olduğunu kızartıp yiyebileceğimizi söyledim ve sonra;
w: yoldaş, ekmek olup olmadığını bilmiyorum, vecihi gelirken ekmek aldı mı acaba, dur bakayım.
f: tamam dostum, güzel bir yemek yiyelim ya, sabahtan beri şu bilgisayar ömrümü yedi valla, format atmak dert değilde bu belge şu belge sıktı vallahi.
w: yoldaş ekmek yok, hadi çıkıp alalım mı?, hem hava almış oluruz.
f: olur dostum, hadi üzerimizi değiştirelim.
ardından ben odama gidip pijamamı çıkarıp pantalonumu giydim, fermat ta giyinmiş ayakkabılarını giyiyordu. Ardından evden çıktık. Ve karanlık sokakta yürürken birer sigara yaktık.
W: yoldaş hala yaz gelmedi, küstü gelmicek galiba bu sene, ama hava da fena değil öyle değil mi?
f: öyle ya, yaz küsmüş bize, aynen hava fena değil. Domates, salatalık filan da alalım dimi?
w: öyle ya, alırız almasına da umarım açık bir yer buluruz be yoldaş.
ve bakkalların marketlerin kapanmış olduğunu gördük. taksi durağının çarprazında olan tekel bayii yi düşündük, fakat orada sadece ekmek bulabilirdik, ayrıca kocaman bir köpek te önünde uzamış oranın sahibiymişcesine bize bakıyordu. biraz da cesaret edemedik.
f: dostum heryer kapalı, üniversitenin ordaki marketler açıktır, hadi oraya gidelim.
w: tamam olur yoldaş napalım yürüyelim bakalım.
universiteye yaklaştıkça sesler kulağımda büyüor ajda pekkan ın sesi biraz daha anlaşılır geliyordu. camii nin önüne kada yaklaşık üniversiteye 500-600 metreye kadar yol kenarları arabalar ile doluydu. Yaklaştıkça, etrafta insan sayısı artıyor herkes sağda solda ellerinde bira, votka mesnetsizce hareketler sergileyip, ilk kez içermişesine heyecanlı ve bir o kadar laubali hareketler sergiliyorlardı.
w: yoldaş dünya bunlara güzel be, ne içmeyi biliyorlar ne de eğlenmeyi, ah bizim kuşak biliyo eğlenmeyi de içmeyi de.
f: doğru söylüyosun be dostum, baksana şunlara ayyaş harbiden.
o sırada ilk markete yaklaştık ve çarprazındaydık. önünde bizim vazgeçilmezimiz çılgın kokoreççi adlı kokoreç dükanına sahip salih abi tezgah kurmuş bizi farketmemişti bile. marketten içeri girdik ve,
f: dostum napsak, sadece ekmek almayalım, 2 şer bira alalım mı, karizma çizilmesin.
w: yoldaş, bira mı içicez ya, evde rakı var ama madem karizma söz konusu ben derim viski alalım hem 1 ay oldu içmeyeli tadını da özledim.
w: usta bakarmısın, o alttakiler red label mi?
bakkal: evet, 20 lik
w: ne kadar onlar?
bakkal: 35 lira
w: 70 lik yok mu?
bakkal: kalmadı be JB var istersen
w: yok usta şu iki ekmeği sar. yoldaş evdeki biraları içelim, bitince gelir alırız ha?
f: olur dostum.
evde sadece biraz rakı ve biraz şarap vardı alkol olarak. ama henüz domates ve salatalık almamıştık.
w: hadi dönelim eve, ekmeği aldık nasıl olsa ben zaten fazla sebze yemicem, bir iki domates var sen yersin yoldaş.
f: olur mu dostum ya, dur şu bülbül markete bakalım
w: yoldaş boşver ya, millet içiyo elimizdeki ekmeklerle gitmeyelim oraya, sen beni dinle, bir iki domates var işte, peynir, zeytin filan her türlü kahvaltılık ta var, domates salatalık olmasada olur.
f: dostıum geldik buraya kadar, alalım dur dur bekle sen beni, ben alır gelirim.
w: madem öyle sen beni bekle hem ben de viski alayım
çekinerek taşıdığım ekmeği fermat a verdim ve hızlı adımlarla bülbül gıda ya girdim.
w: iyi akşamlar, red label mı o?
bakkal: evet 70 lik
w: ne kadar onun fiyatı?
bakkal: 62 lira
w: sar usta
bakkal: hay hay
w: sen onu sararken ben de sebze alayım, soda da koy yanına 6 lı olanlardan, sade olsun, soğuk olanlardan
bakkal: hay hayy.
5-6 tane domatesi ve 3-4 salatalığı seçip poşete koyup kasaya gittim ve tartmasını söyledim. ücreti ödedikten sonra fermat ın yanına döndüm. onun elinde 2 tane ekmek, benim elimde domates, salatalık, soda ve bir büyük viskimiz ile evin yolunu tutmaya koyulduk. sesli ve gürültülü bir odadan uzaklaşırcasına karanlığa sessizliğe doğru yürüyorduk yoldaşla.
w: yoldaş sen de bir kadeh de olsa içersin dimi?
f: içerim dostum
w: o zaman bu gece bizim gecemiz olsun ve hikayemiz burada başlasın.
gece yarısına yakın bir saat saatte dostum wyzab37 yani kısaca wyzab ile ben açlık belirtileri ile evin mutfağını talan ettik, evdeki malzemeler köfte yapmaya elverişliydi. ancak bazı eksiklerimiz vardı. ekmek dometes gibi... wyzabın ev arkadaşı vecihi eve gelirken ekmek almadığı için çıkmak zorundaydık.
f: dostum wyzab, dışarı çıkalım da eksiklerimizi alalım.
w: tamam yoldaş, hemde hava almış oluruz.
evden çıkılır. saatin geç olduğu geç farkedilir. tekel bayinin önündeki tehtidler nedeni ile orası tercih edilmez. fırına yönlenilir. fırın kapanmıştır. diğer fırına gitmeyi ister wyzab. tam bu esnada...
f: dostum, okulun önündeki marketler henüz açıktır, istersen oraya gidelim. hem domates felanda alırız.
W: ama orası uzak yoldaş, ama sen istiyorsan ölüme bile gelirim yoldaş.
bu zaman diliminde..
w: yoldaş birşey yaklaşıyor.
f: (içinde karanlığın getirdiği korku ile) dostum ne yaklaşıyor.
w: yoldaş köpek görmüyor musun?
f: dostum bende korktum, köpeklerden korkmam. bir keresinde bizim sokaktaki uyuz köpek bana saldırmıştı. sinirden tüm gücümle köpeğe tekme attım. tamda kafasına geldi. savrulması ile fiat uno'nun jantına çarpması bir oldu.
w: o zaman ben senin soluna geçeyim.
şeklinde konuştuktan sonra yollarına devam ederler...
okulun karşısına geldikçe yeditepede festival günü olduğunu anlaşılır. tüm öğrenciler sarhoşturlar marketlerin önünde içki içen ve ne halde olduklarından habersiz bir yığın insanın arasından geçerek markete girilir.
tam bu esnada...
(arkadan ajda pekkanın sesi duyulurken)
f: dostum herkesin bira aldığı marketten ekmek domates almak garip olacak gibi.
w: haklısın yoldaş, belki bizde bira alırız.
f: saçmalama dostum.
ben ekmek dolabından iki ekmek aldım ve poşete koydum bu esnada wyzab kasadaydı.
w: domates yok mu?
yok kalmadı şeklinde bir homurtu duyuldu.
f: ekmekler burda dostum.
w: o zaman şimdilik bunları alalım ve evdeki biraları içelim(bira kelimesi özellikle vurgulu)
f: tamam dostum.
W: jb dışında elinizde viski yok mu? red label yok mu?
homurtu: bitti hepsi bunlar var kaçtane?
w: yok kalsın ben içemiyorum jb'yi
ordan çıarlar ve eve yönlemek üzerelerken,
f: dostum, gel birde yukardakine gidelim orda domates vardır.
w: yoldaş elimizde ekmeklerle, rezillik diz boyu millet içiyor sikişiyor. bizde iki ekmek aldık piç gibiyiz.
wyzab, usta bir hamle ile elindeki ekmekleri elime verdi. ve diğer markete girdi. bense marketin önündeki kalabalıkta tüm karizmatikliğimle içen ve sarhoş olmuş kızları kesiyordum. bu süre zarfınde elimde ekmek poşeti olduğunu unutmuşum. ve sonunda dostum wyzab37 yani kısaca wyzab çıktı marketten. elinde siyah bir poşet ve poşetin içinde 70'lik viski, domates, salatalık ve 6'lı maden suyu vardı.
w: yoldaş, sende bir kadehde olsa içermisin?
F: (merak ve karmaşık duygularla) içerim dostum.
w: o zaman bu gece bizim gecemiz olsun ve hikayemiz burda başlasın.
tüm bilinmezliğiyle bu gürültü, patırtı ve kalabalık ortamdan karanlığa doğru adımlamaya başladık... *