7 yaşındaki fare

entry1 galeri0
    ?.
  1. mahalledeki her çocuğun türlü türlü oyuncağı varken onun üstünde doğru düzgün kıyafeti bile yoktu. ne diğer çocuklar gibi araba resimli kazakları, ne ışıklı ayakkabıları, ne de sağlam çorapları... gerçi yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesi vardı. 7 yaşında olmasına rağmen çürümüş dişlerini, yaz kış durmadan akan sümüklerini bile gölgede bırakan gülümsemesi ve kocaman gözleri vardı.

    arada bir yan binadaki komşuları hatice abla, bakkaldan dönerken eline bir şeker tutuştururdu. kimi zaman ise camdan attığı para ile köşedeki bakkal yasin amca'dan günlük süt almasını isterdi. bakmak zorunda olduğu yatalak kaynanasına sinir olmamışsa paranın üstü ile istediği çikolatayı alabileceğini de söylerdi. bekir'in bütün sevinci bundan ibaretti. boş arsada koca gün futbol oynayıp üstü kirlenince anneleri bağırdı diye ağlayan çocukları bile kıskanırdı. çünkü annesi yoktu ve nerede olduğunu bilmiyordu. çalışıp çalışmadığını bilmediği bir babası vardı ama baba demeye bin şahit isterdi. kimi zaman eve gelmez, kimi zaman da bütün gün evde sigara içip bekir'in ciğerlerini önemsemezdi.

    yavaş yavaş havalar soğumaya başlamıştı ve bu yaz da anlamadan sona ermeye başlıyordu. okulların açılmasına az kaldığı için mahalledeki bütün çocuklar anneleriyle beraber önlük, çanta alma telaşına girmişlerdi. bekir, yaşıtlarından duyduklarına göre bu sene okula başlayacaktı ama babasından bu konuyla ilgili hiçbir şey duymadığı için, bütün kışı zemin kattaki evlerinin içinde geçireceğini anlamıştı. akşamları okuldan çıkan çocukların, sokağın başından itibaren başlayan çığlıklarını duyacak ve koşuşturmalarını izleyecekti. sonra kömürlüğe gidip devletin dağıttığı kömürlerden alıp korka korka sobaya atacaktı ve rutubetten kokmuş battaniyenin içine girip sararmış tavana yansıyan alevlerin dansını izleyecekti. tam da o sırada sessizlikten yararlanıp odanın içinde gezinmeye başlayan fareyi görecekti ve yalnız olmadığına sevinecekti. bekir'e göre farenin de bu sene okula başlaması gerekiyordu. kendini bildi bileli o fareyi görüyordu evin içinde. hatta bazen gözüne daha büyük gözüküyordu ve buna bir anlam veremiyordu. aklına o farenin çıkıp eve diğer arkadaşlarını yolladığı fikri gelmiyordu.

    ertesi gün erkenden kalkıp hatice abla'nın evine gitti. zıplayarak zile bastı ve merdivenlere oturup beklemeye başladı. beklemek bekir'in yapabildiği en kolay şeydi. kapı açılmayınca hatice abla'nın evde olup olmadığını merak etti ve kulağını kapıya dayadı. içeriden garip sesler geliyordu ve bu sesleri babasının geceleri eve getirdiği kadınların çıkardığı seslere benzetti. uyumaya çalışırken diğer odada çığlık atan ablalarının sesleri gibiydi. o bunları düşünürken hatice abla birden kapıyı açtı ve karşısında meraklı gözlerle ona bakan çocuğu görünce üstünü başını düzeltmeye başladı. bekir tam ağzını açacakken hatice abla " ben de seninle konuşacaktım " dedi. bekir neden demek ister gibi baktı ve hatice abla bunun üzerine " okullar yakında açılıyor. ee sen de kocaman delikanlı oldun artık. pazara gidelim de önlük, çanta alalım sana " dedi. bunu duyar duymaz bekir ağlamaya başladı ve hatice abla'ya sarıldı. ardından da hiçbir şey söylemeden merdivenlerden indi ve eve doğru koşmaya başladı. geldiğinde yünleri çıkmış divanlarının üstüne oturdu ve ağzını elleriyle kapatarak hıçkırıklarının duyulmamasını istedi. ses çıkarmazsa belki yaşıtı fare de ortaya çıkar ve okula başlayacağını söylerdi ona. bir ara sobanın arkasından hızla kara bir şey geçti ve bekir'in yüzünde bir gülümseme oluştu. fare çıkmasın diye odanın kapısını kapattı ve şarkı söylemeye başladı:

    " hatice ablaa, hatice ablaaa. iyi hatice ablaaa, canım hatice ablaa. bekir artık kocaman delikanlııı, güzel hatice ablaa. bekir okul yolundaa yanında hatice ablaaa "

    hem söylüyor, hem divanın üstünde zıplıyor hem de ağlıyordu. o an sevinçten biricik arkadaşı fareyi bile yiyebilirdi. iki saat boyunca şarkıyı söyledi. arada sözleri unuttu ve en baştan başladı. sümüklerinin tadı ilk defa bu kadar güzel geliyorduve koluna silmeye ihtiyaç duymuyordu.

    birden kapı açıldı ve içeri hatice abla girdi. bekir ona da şarkıyı söyledi ve hemen yanına giderek elini tuttu. hatice abla, bekir'i banyoya götürdü. suların akmadığını bilmiyordu tabii. öğrenince de çocuğu kendi evine götürüp soydu ve poposuna bir tane vurarak banyoya soktu. bekir'in yüzüne su döküldükçe gözleri güzelleşiyordu, saçlarının siyah olmadığı anlaşılıyordu. ilk defa böyle güzel yıkanıyordu ve çikolatadan daha çok sevmişti bunu. yine meşhur şarkısını söylemeye başlamıştı. daha sonra aceleyle evden çıkıp pazarın yolunu tuttular. o günden sonra akşam güneşi güzele değil, bekir'e vurur oldu. pazara girdiklerinde bekir, bağıran amcalara özenip tekrar şarkısını söylemeye başladı. hatice abla onun bu kadar mutlu olduğunu gördüğünden susturmaya çalışmıyordu. önlük satılan tezgahın önüne geldiklerinde bekir yerinde duramıyordu. kıyafetleri denerken zıpladığı için bacaklarına vuruyordu hatice abla. zar zor önlük aldılar, ardından da çanta, defter, kalem. hatice abla akşam yemeği için salatalık, domates, patlıcan aldıktan sonra dönmeye karar verdiler. bekir'in sırtında yeni çantası, elinde önlüğünün bulunduğu poşet, yol boyunca koşuyordu. geldiklerinde hatice abla onu öptü ve o eve girmesini bekledi.

    bekir eve girer girmez aldıklarını koltuğun üstüne fırlatıp bakkal yasin amca'nın yanına gitmek için tekrar evden çıktı. okula başlayacağını söylemesi üzerine bakkal amca, istediği bir şeyi alabileceğini söyledi. bekir etrafına bakınmaya başladı. en sonunda gözüne düdüklü bir şekeri kestirdi ve sarısından alıp çıktı. teşekkür etmeyi unutmuştu ve düdüğünü çala çala akşama kadar sokaklarda gezindi. mahalledeki çocuklar bir an için yeni bir arkadaşları olduğundan sevineceklerdi ama gelenin temiz bekir olduğunu farkettiler. sonra da umursamaz bir tavırla saklambaç oynamaya devam ettiler.

    hava soğumaya ve kararmaya başlamıştı. bekir için bu kadar sevinç yeterdi, bu yüzden eve gitmeye karar verdi. önlüğünü giyip, çantasını takıp yarısı kırık aynalarının karşısına geçip kendini izleyecekti. bunu düşününce koşmaya başladı. eve girdiğinde ilk önce tuvalete girip sabahtan beri tutmaya çalıştığı çişini yaptı. ardından odaya girdi ama keşke girmeseydi.

    biricik arkadaşı, bekir'in sevgisine layık değildi. onu kıskanmıştı ve önlüğünü, defterinin yapraklarını, çantasının fermuarını kemirmişti. bekir bu sefer bağırarak ağlıyordu. babasından dayak yerken bile bu kadar ağlamamıştı. düştüğünde de böyle acımıyordu yarası. bu sefer önlüğüne sarılıp ağlıyordu. ipleri sökülmüştü, yakasının üzerindeki desenler kaybolmuştu. bekir " nerdesiiin? " diye bağırmaya başladı. her gece beraber uyuduğu, aynı yaşta olduklarına inandığı fareye bağırıyordu. çoktan hıçkırıklara boğulmuştu.

    bekir, okula gitmeden hayatı öğrenmişti. büyümek için okula gitmenin gerekli olmadığını öğrenmişti. bekir artık 7 yaşında değildi. elleri büyümüştü, ayakları büyümüştü ama kalbi daha da küçülmüştü. artık adam olmuştu ve adamlar böyle olurdu. bekir, sevmenin kötü olduğunu herkesten çok daha iyi biliyordu. üst komşunun kızı merve bile sevgilisinin onu aldattığını öğrenince bu kadar ağlamamıştı. babası, annesinin kendisini aldattığını öğrenince de böylesine içten ağlamamıştı.

    bekir ağlarken uyuyakalmıştı. bir elinde yırtık önlüğü, diğer elinde en yakın arkadaşının kemirdiği silgisi... uyumuştu çünkü uyuyunca her şey geçerdi.
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük