Ergenekondan tutuklanan Profesör Haberal hakkında 500 bin civarında haber-yorum yapılmış...
Bunca haber-yorum yapılırken, Profesör Haberalla görüşüp, fikrini soran gazeteci sayısı kaç biliyor musunuz?
*
Sıfır!
*
Evet, sıfır, hiç yok... Dört senedir hapiste bulunan, gıyabında her türlü atılıp-tutulan Profesörle bi kez olsun yüz yüze konuşup, siz ne düşünüyorsunuz diye soran gazeteci, görülmedi maalesef.
*
Halbuki zamanında, özellikle Ankara basını için en popüler insanlardan biriydi. Bırak gazeteciliği filan, eski dostluğa binaen, halini hatırını sormak için bile olsa gidilmeliydi. Gidilmedi.
*
E, ben gideyim bari dedim.
*
Avukatı aracılığıyla Adalet Bakanlığına başvurdum, açık görüş talep ettim. Hay hay dediler. Şak diye izin verdiler. Peki, açık görüş yapabilmek için birinci derece akraba olmak gerekmiyor mu? Gerekmiyor. Çünkü, Profesör Mehmet Haberal milletvekili... isteyen her gazeteci görüşür. Yeter ki, iste.
*
Neyse, gittim Silivriye, girdim görüşme salonuna, hiç tanışmamıştık, tanıştık profesörle... Pırıl pırıl tıraşlı, takım elbiseli, kravatlı... iki masa hazırlanmış. Birinin üstü broşür dolu; izah edeceğim dedi. Geçtik öbür masaya, oturduk. Betondan ibaret cezaevinde, görmeyi düşündüğüm en son şey vardı masada... Çiçek sepeti! Rengârenk çiçeklerden zarif bi potpuri hazırlanmış, masaya özenle konulmuş.
*
En karamsar olunması gereken mekânı, adeta kırmızı karanfil gibi yakasına takmış yani profesör...
Güzelleştirmiş.
*
izin verirseniz, şuradan başlayayım dedi, antetli bir kâğıt çıkardı, hakikaten gözlerime inanamadım... Harvard Üniversitesiyle hapisteyken protokol imzalamış; Harvard Üniversitesiyle Başkent Üniversitesi, yanık tedavisinde, ortak programla en üst düzeyde akademik eğitim verecekmiş.
*
Sonra, yan masadaki broşürleri tek tek anlatmaya başladı. Hapisteyken Dünya Tıp Etik Bilimler Akademisini kurmuş iyi mi... Hani, örgüt kurmuş diyorlar ya, al sana örgüt... 27 ülkeden 66 biliminsanı bu örgütün üyesi! Bazılarını ihbar ediyorum: ABDden Profesör Gamelli, Japonyadan Profesör Aikawa, Kanadadan Profesör Keown, Almanyadan Profesör Land, ingiltereden Profesör Nadey.
*
Türkiyede ilk Karaciğer Naklinin 25nci Yıldönümü Kongresini organize etmiş...
Hapishaneden tek tek yazışarak, teyitlerini almış, içsavaş halindeki Suriye dahil, 17 ülkeden 42 konuşmacı katılacakmış.
*
Teee 2014ün Eylül ayında istanbulda düzenlenmek üzere, Ortadoğu Organ Nakli Derneği Kongresini ve Transplant Oyunlarını organize etmiş...
Salonu, saati, davetiyeleri bile şimdiden hazır, gösterdi.
*
iki ayda bir Experimental and Clinical Transplantation dergisini çıkarıyor; hapisten...
ABDden Avustralyaya Belçikadan Hollandaya irandan Pakistana dünyaca ünlü otoriteler makalelerini Silivriye postalıyor, Profesör Haberal şef editörlüğünü yapıyor, Ankarada basılıyor, 40 ülkeye gönderiliyormuş.
*
Bir saat görüştük.
Bir saat bunları anlattı.
*
Beni aldı, çocukluğuna, odun ateşinin ışığıyla kitap okumaya çalıştığı Rizedeki köyüne götürdü, odun ateşinin ışığından lazer teknolojisine gelmelerini hayaldi gerçek oldu diye özetledi, gülümsedi. Fırsat olsa, bir-iki saatliğine çıkabilse, Zonguldaka gidip yer bakmak istediğini, oraya diyaliz merkezi kurduğunu, bir de hastane kurmak istediğini anlattı. izmire gidersem, kendisinin inşa ettirdiği Zübeyde Hanım Hastanesini görmem gerektiğini, Ankaraya gidersem, mutlaka Başkent Üniversitesinin kampusunda kurduğu Atatürk Müzesini gezmem gerektiğini söyledi; Atatürkün istanbul Akaretlerde oturduğu 76 numaralı evin birebir kopyasıymış. 2015 projelerinden bahsetti, heyecanla, coşkuyla.
*
Hayatın kıymetini bilecek kadar ölüm, özgürlüğün kıymetini bilecek kadar hapishane gördüm, böyle şey görmedim kardeşim...
Profesör Haberalın vücudunu oraya hapsetmişler ama, idealleri bir gün bile tutsak olmamış.
Uğradığı haksızlığın yüzde birine maruz kalan biri, lanet olsun böyle memlekete, verdiğim emekler haram olsun der, yılgınlığa düşer, hiç olmazsa dert yanar. Tam tersine... Buraya konulacağımı rüyamda görsem inanmazdım ama, buraya konuldum diye memleketime küsecek değilim diyor. insanın, her şartta daha iyi ne yapabilirim diye uğraşması gerektiğini anlatıyor.
*
Bitti görüşme...
Kalktık, sarıldık.
Ayrılıyoruz.
Peki ya, dava? dedim.
*
4 sene...
Sadece 4 kelime.
Ağrıma gidiyor, yakışmıyor Türkiyeye.
içler acısı halimizin kısa özetidir. mesele suçlu suçsuz değil, mesele 4 yıl neden tutuklu olduğudur. hiç bir hakim, savcı, polis, bakan, millet vekili, vatandaş bunu 4 yıldır açıklayamadı. yani bugüne kadar izah eden hiç bir "insan" görülmedi.
okunmayan yazısıdır. konu sex, futbol, atatürkü karalama, apoyu yüceltme, ona buna hakaret olsa sözde yazarların entry girmek için açık kalan sayfası memleketin gerçek sorunlarında sessiz kalmasıdır.
yazdıkları doğruysa, ki doğru diye düşünüyorum en azından adamı içeride görmek adına yapılmış bir eylemi anlatan yazıdır.
yılmaz özdil fanı falan değilim, zaman zaman okuduğum yazıları var ama yaptığı ve yazının başında açıkladığı "0" gazeteci ziyaretine binaen gerçekten alkışlanacak cinsten.
ama ben de bir okur olarak sorarım kendisine; bu kadar zamandır onlarca yazı yazdın bu dava adına, niye şimdi aklın başına geldi de haberal'ı ziyaret ettin! daha önce nerelerdeydin? nokta!
son 1 sene hariç diğer 3 senesinde "en ufak harekette ölecek" raporu verilen, cezaevinde yatmayıp hastanelerde takılan birinden söz edilen yazıdır.
yorum; yılmaz özdil sağolsun haberal'ın 3 sene boyunca insanları kandırdığını birinci ağızdan ifşa etmiş. şimdi biri çıkıp bu yazdıklarımı haberal'a sorarsa acaba ne diyecek? yılmaz yalan söylemiş mi diyecek? ya da soruya farklı bir cevap verip kıvıracak mı? sorulursa görürüz.