kimse elleşmeden buraya da alalım bu konuşmayı madem. buyrunuz, peyderpey geliyor:
- eylem hakkında ne düşünüyorsunuz?
+ başlamadan önce sizin penguen belgeseli ne zaman olacak, onu bi soralım önce. merhaba dostlar, yoldaşlar, canlar, ağaçların bölünmez bütünlüğünü savunanlar; nasılsınız?
biz, gezi parkı denilince, gezi direnişi bize medyanın nasıl sansüre maruz bırakıldığını, nasıl otosansür geliştirdiğini en net haliyle göstermişken bizim tüm bu döneme tanıklık eden halk tvdeki dostlarımıza sesleniyor olmamız sadece sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım medyasına da bir tepkidir aynı zamanda. bu sansür ve otosansüre son veren basın emekçilerine, direnişçilerin tepkilerine kulak veren medyaya da teşekkür ederiz.
çünkü birkaç alternatif kanal üzerinden de bu direnişin gerçek yüzü yansıtılmaya çalışıldı; gerek kendi eylemlerimizi gerek direnişin gerçeklerini duyurmak için sipariş ettiğimiz penguen kostümlerimizin parasını bekleyememiştik, tam zamanında haber yapmaya başladılar.
afili sloganları var, haberciliğe yetmediğini çok net bildiğimiz çünkü hepsinin söyledikleri şeydi, hatırlarsınız derya hanım, ilk bilen siz olun, bizimle habersiz kalmayın gene beylik sloganları vardı ama gördük ne olduğunu. gerçi sadece biz de görmedik, tüm dünya basını da gördü. tahrir meydanından, libyadan yayın yapsın diye harcırahla yani aslında bizim paramızla görevlendirilen muhabirler nedense(!) kayıptılar. aynı muhabir tahrirden yayın yaparken şahane adamdı ama memleketinden olan biteni göstermeye kalktığında aforoz ettiler, en ağır baskılarla karşılaştı bu insanlar. gerçi biz redhack olarak şemdinlideki çatışmaları agence france pressten öğrenmeye alışık olduğumuz için şemdinli bize parisin banliyösü gibi geliyor artık (- evet) yani mizah yapıyoruz, evet ama çünkü bu direniş acı olayları ve devlet terörüyle olduğu kadar mizahi yömüyle de hatırlanacak. öyle güzel şeyler öyle güzel, alternatif tepkiler koydu ki halk ortaya, bunlar da hatırlanacak çünkü halk, tüketimden gelen gücünün farkına varana değin bu medya saltanatı ve bu medyanın üzerindeki baskılar süreceğe benziyor.
(ama) yaşam kendi alternatiflerini üretmede ustadır, biz çok kaygılı değiliz açıkçası. yani çok şeye şahit olduk biz bu eylemler esnasında;
milli eğitim bakanı meselâ çıkıp bunca yıldır muhalefetin yapamadığını yaptık, tüm ilgisiz, alakasız, birbiriyle teması olmayan grupları biz birleştirdik, bu bizim partimizin başarısıdır diyor. yani bu çok ciddi bir lık (çıkartamadım burayı) ki o mizah olsun diye söylemiyor bunu ama son derece mizahi bir dil çıkıyor ortaya çünkü herkesi çileden çıkardık cümlesinin bir başka şekilde söylenişidir bu. bu aslında bir itiraf olarak alınmalıdır çünkü bu eylemler esnasında tersine dönmeyen bir şey olmadığını da gördük biz. ambulanslar genelde can kurtarmak içindir ama bu ülkede gaz bombası atan, gaz bombası taşıyan ambulanslara şahit olduk hep birlikte, siz de hatırlayacaksınız. (- evet) insanlar birbirine sorar oldu,
abi, o yol güvenli mi?
aman sakın gelme, polis var
diye yanıt verdi insanlar. yani polis halk için, halkın güvenliği için olması gerekirken bambaşka bir yüzüyle halkın daha geniş bir kitlesiyle tanıştı. hani direnen, devrimci mücadelesi içerisinde bir pratiğe, bir geçmişe sahip olanlar bu yüzünü çok önceden beridir tanıyorlar polisin ama polis, bu kadar geniş bir kitleye bu yüzünü gösterme fırsatını bu direniş, gezi parkı eylemleri vasıtasıyla elde etti. (- yani)
ama şeyi görebiliyoruz hep birlikte; hatalarından ders çıkarırken bile özetini çıkaran bir hükümetle ancak bu kadar oluyor demek ki, yani, bizim hep söylediğimiz bir şey vardı, ısrarla da söylemeye devam ediyoruz çünkü aksini ortaya koyacak bir gerekçe de yok ortada; halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği var, çok ciddi bir örgütlenme var yani; sendikalar üzerindeki baskılar, öğrenciler üzerindeki baskılar, sanatçılar üzerinde, basın üzerinde, işçiler üzerinde yani çok uzağa gitmemize gerek yok aslında- 1 mayısa dönüp baktığımızda, son derece net bir halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği örneği görebiliriz. yani bizim kaçınılmaz olarak hep söylediğimiz şeylerden biri de sınırsız bir dünya talebidir. (- evet) bülent arınçın dediği gibi seçkinlerin düğünleri var cümlesini kuramayız biz, kurulmasın istiyoruz. birileri seçkin birileri avam tabaka olmasın istiyoruz -gerçi devrimci mücadele eskiden beri bunu dile getirir- 141, 142den yayınlanan özür dilerim, yayınlanan dedim ama- yargılanan kitleler vardı. 1402yle 12 eylülde kovulmuş öğretmenler, akademisyenler vardı. biz bunları çok net görebiliyoruz, ayrımını.
harun gibi gelip de bugün karun düğünü yapanların düğünlerinden bir tanesi de reyhanlıya denk gelmişti, hatırlarsınız.yani, çok gösterişli şatoları var, konutları var hani başbakan diyordu ya başbakanlık konutuna yürürlerse buna polis tabii ki müdahale edecek; biz de soruyoruz,
çadırda uyuyanlara sivrisinekler bile tek tek saldırırken, sabahın dördünde gaz sıkıp, su sıkıp çadırlarını ateşe verenler nereye yürüyecekler?
yani bu yapılanlar yasal mıdır? biz adaletle yasanın farklı kavramlar olduklarının altını çizmeye çalışırken, bunlar mevcut yasal düzenlemeyi dahi ciddiye almıyorlar. yani işlerine geldiğinde seçim var, sandık var, kanun var, nizam var diyorlar; içki yasağına gelince anayasanın 58. maddesine sığınıyorlar ama anayasanın 138. maddesindeki yargıya müdahale etmeme maddesini hiçe sayıp yargıya gereken talimatı verdik diyebiliyorlar.
zaten insanlara 12 eylülle hesaplaşacağız, bu anayasa ihtiyaçları karşılayamamaktadır diye (deyip) kandırmadınız mı, diye sorarlar adama. yani sadece ve sadece susma hakkını kullandığı için tutuklanan, hey tekstil işçilerini savunduğu için tutuklanan, vaay, sen nasıl gönüllü avukatlık yaparsın direnişçilere denerek tutuklanan avukatları da özellikle teşekkürle anmak istiyoruz, onları unutturmayacağımızın altını ısrarla ve kalın çizgilerle çizmek istiyoruz. devrimci avukatlar bizim onurumuzdur. tunalı hilmi caddesi tomalı hilmi caddesi olmuşken hâlâ demokrasi havarisi kesilip hamasi nutuklar atabiliyor bu insanlar.
bunun sonsuz bir iktidar olmadığını halk hatırlatmıştır.
gezideki profil çok farklı bir profil aslında. yani gerçekten son derece farklı sosyo-ekonomik gruplardan, son derece farklı geçmişlerden, farklı mekanlardan insanların bütünlüğünü barışla, sevgiyle, temizlikle, uyum içerisinde yaşadığını gösterdi bu eylem bize. ama sadece taksimde değil bu! yani gazi mahallesinde de direndi insanlar, dersimde de, ankarada da, izmirde de, adanada, antalyada, ülkenin pek çok şehrinde de. bu direnen insanlara biz devrimci selamlarımızı gönderiyoruz, hepsini ayakta alkışlıyoruz. halk için yapılan bu mücadeleyi birtakım illegal örgütler, marjinal gruplar, vesaireler üzerinden adlandırmaya çalışıyorlar. bunun mümkün olmadığını, bunun böyle olmadığını danışmanlarının başbakana anlatması lazım. bizim görüşümüz bu minvaldedir. yani biber gazı miber gazı sürekli bir biber gazı var, eylem sırasında gözlerimize de bakıp soruyordu arkadaşlarımız hayırdır, gazdan mı böyle oldu diye, yok dedik, gözlerimiz yaşarıyor, ilk kez verdiğimiz vergiler bize dönüyor dedik. yani böyle bir ortamda başbakanın tüm açıklamalarına kulak verdi halk, hep bir umutla kulak verdi; acaba bu nobran tutumdan, bu baskıcı tutumdan, bütün dünya medyasına konu olmuş bu faşizan tutumdan bir nebze geri adım atar mı diye. yani başbakanın tüm açıklamalarına kulak veriyor insanlar, bizi millet getirdi, götürecekse de millet götürür diyor sayın başbakan; e millet bunu ciddiye almış gözüküyor! millet kimi nasıl götüreceğini anlamış gözüküyor!
bakın bugün, çıktı başbakan bir açıklama yaptı:
yani wall streeti işgal eylemleri genelinde 17 kişi öldü, 17 dedi, amerikan büyükelçiliği tek bir ölüm yoktur diye yalanladı! bu ülke başbakanı bu cümleleri kurarken, bu bilgileri aldığı danışmanlarını yeniden gözden geçirmelidir çünkü söyle deseniz söyleyemeyeceği cümleleri kuruyor insanlar. gerek başbakanın kendisi gerek yandaşları, taraftarları.
karşılama töreninde bir ara gaza gelip yani tayip şaşırma, sabrımızı taşırma diye tezahüret ettiler dün yeşilköyde; gülelim mi, ağlayalım mı, bilemedik biz * yani sokağa öıkmasını engellemeye çalıştığı o %50 ne tarz bir %50yse bu adamlar slogan dahi atamıyor. yani bugün başbakan çıkıp şey diyor, hükümet olduğumuz günden beri demokratik talepleri dikkate aldık biz, istişareler yürüttük biz diyor. peki, adama sormazlar mı, gezi parkının bileşenlerinden biri nasıl oluyor da mimarlar odası, kent planlamacıları oluyor o zaman?
biz vatandaşına ne kadar kulak verdiğini ananı da al da git cümlesinden, hopa eyleminden, cihan kırmızıgülün puşisiden, izmir il mitinginde öldüresiye dövdükleri o iki slogan atan kadından, çocukalrına iş isteyen babaya senin çocuğun da işsiz kalıversin canım demesinden gördük, bildik, tanıyoruz. yani bunlar bizim için çok yeni şeyler değil.
ya ama başbakanla hemfikir olduğumuz bir konu var bizim:
temsilcilerniz var parlamentoda diyor. (- evet) o temsilcileriniz bir şey demezken siz niye böyle dikleniyorsunuz diyor.
doğru söylüyor! evet, bu temsilciler ne işe yarıyor?
ama kafamızı karıştıran bir detay var bu temsilci meselesinde;
fezlekeyle sindirilen, cezaevlerinde ömür tükettirilenler, halkın iradesiyle seçilmiş olanlar da bu hesaplamalara dahil mi, değil mi? bunu da sorarız biz.
çevreci olacaksanız benimle olun diyor başbakan. hep söylediği, vanı istiyorum cümlesini biz belediye başkanı bekir kayaya kafayı taktı, depremde en çok o isyan etti, ondan herhalde diye yorumluyorduk, her gün yeni bir gerekçesi çıkıyor ortaya. 200 bin ağaç kesiliyor şu anda ercişte. ayşe teyze kendi ısrarla o ağaçların yetişmesi için bile bile teneke teneke, kova kova su taşıdığını söylüyor, o ağaçlar için.
200 bin ağaç! van ercişte.
ama vanla ilgili çok fazla şey söyleyebiliriz, biz depremde de gördük bunları. yani deprem kesintileri yapıldı bu insanların faturalarının altından, yardımlar toplandı, fonlar oluşturuldu, deprem olduğunda fonun bomboş olduğunu gördük biz vanda!
van ercişte başka şeyler de gördük;
ilköğretim okullarına bizim hâlâ anlayamadığımız bir şekilde acun ılıcalının ya da annesinin bu devlete nasıl bir hizmeti olmuştur, bilmiyoruz ama cumhuriyet ilköğretimin adının da acun ılıcalının annesinin adıyla değiştirilmiş olduğunu da biliyoruz.
yani hiç mi iyi bir şey olmadı diye soruyorlar bize, yani (burada kesiliyor!)
- sizin söylediklerinizden, aslında taksim gezi parkı eylemiyle başladık ama siyasi iktidarın şunu söylemek doğru olur mu- bazı kesimlere imtiyaz tanıdığını çok net görmek doğru, doğru mudur? görebilir miyiz bunu yani?
+ şüphesiz, çok net görürsünüz. yani çok net görürsünüz ve yargı eliyle yürütülen birtakım operasyonlar vardır; bugün pennsylvaniaya selam gönderirken, temsilcisini gönderirken başbakan, selam söyle, bir emri var mı diye telkinlerde bulunurken bu ülkenin sorması gereken şudur:
hangi demokratik ülkede, hangi demokraside bir figür vardır ki, hiçbir siyasi sıfatı yoktur, bürokrat değildir ama bütün icazetler pennsylvaniadan alınmaktadır?
bunu birilerinin sorması lazım. bunu meclisin sorması lazım. hatta ve hatta üç ağacına beş ağacına sahip çıkıyor diye eleştirilen gezi parkı direnişçilerinden daha fazla gürültü çıkartması lazım. (- evet) e biz görüyoruz, şimdi galataport ihalesinin altına baktığınızda başka bir şey bulursunuz yani bizim bu doğuş grubuna yönelteceğimiz çok ciddi miktarda eleştirimiz var: yani porschenin kar oranıyla yine aynı grubun sattığı volkswagenin kar oranları üzerinden yapılacak araba satışlarına tasarruf denilerek, tasarruflu yaşayın telkinleriyle başbakanın nasıl insanların tüketim alışkanlıklarını volkswagene yönelttiğine varana kadar çok şey söyleyebiliriz. bizim söyleyebileceğimiz eleştiriler çok fazladır bu konuda.
medya gruplarının açıktan desteklendiğini biz yakın dönemde 10 yıllık iktidar döneminde çok net gördük. yani insanlar gidip atvnin önünde eylem yapmadılar mı? çalık grubunun kalan taksidi neyse biz ödeyelim, insanca haber yapın demediler mi? insanlar ntvnin önüne geçip yani parası neyse verelim, bizi de canlı yayına çıkartın demediler mi?
yalnız, şunun altını çizmek istiyoruz;
ntvde çalışan, atvde çalışan veya bir başka medya grubunda çalışan basın emekçileri için söylemiyoruz bunu! ( ) medya patronları, yani devletin, egemen sermayenin, yerli ve yabancı sermayenin birer ideolojik aygıtı haline gelmiş, dezenformatif bilgi pompalayan bu kurumların finans sahipleri için, patronları içindir bu söylediklerimiz çünkü biz çok net örnekler de gördük, yani mevcut koşullar içerisinde, bu grubun içerisinde devam etmemiz, gerçekten kalemimizi satmadan yürümemiz çok zor dedi. bu insanlara saygısızlık etmek istemiyoruz. bunarlın emeğini hiçe saymak istemiyoruz.
- aslında bugün gelinen noktada sizin de dikkat çektiğiniz gibi, türkiye böyleyken yapılan yayınlar medyanın %90ından fazlasında ortada. basın çalışanları hakikaten zor durumda. alanlarda zaman zaman birlikte çalıştığımız da oldu ancak o çalışmaları, o ürünleri ekranlardan yansıtamadılar. o ekranlardan insanlara gösteremediler; bu da çok zor bir şey, bir medya, bir basın çalışanı için.
+ aslında özgürlüklerin sınırlandırıldığı her yerde aynı şey söz konusu değil midir, lale hanım? (- evet) özgürlüklerin budandığı her bir yerde aynısı söz konusu değil midir? yani biz şeyi anlamıyoruz, bugün çıkmış başbakan açıklama yapıyor, o açıklamalar içerisinde birtakım telkinler var, işte topçu kışlasıyla ilgili, vesaireyle ilgili, e şimdi diyor ki, tarihimize sahip çıkın (- evet). tarihe sahip çıkmak, gezi parkının geçmişini biliyor musun da konuşuyorsun diyor. önceden orası topçu kışlasıydı. peki bugün ermeni halkı çıkıp hani melkit kilisesi yağmalanan ermeni halkı, malatyada mezarlığına dozerlerle girilen ermeni halkı çıkıp da derse ki, gezi parkı, e önceden topçu kışlasıydı, evet, doğru ama daha evvelinde ermeni mezarlığıydı! ne diyeceksiniz? tarihe bu kadar duyarlısınız, dünya kültür mirası listesinde aranan şartlardan, 10 şarttan 9unu karşılayan hasankeyf sular altında kalırken siz nasıl bir tarihi duyarlılıktan bahsediyorsunuz? sanatçı tarkan tevetoğlu çıkıp allianoi dozerlerle kumlarla toprak altında bırakılmaya çalışılıyor dediğinde ona olmadık baskıyı uygulayan, onun kendi kişisel tercihlerini medya eliyle sorgulayan, onun cinsel yönelimini sorgulayan kimdi, biz bunların hepsini unutmuş değiliz, biz hepsini aklımızda tutuyoruz. çünkü devrimci kolay unutmaz, yapılan en küçük zulümde redhack kendi tavrını ortaya koyuyor. bize diyorlar ki niye unutmuyorsunuz? e canımız yanıyor! yani pozantı cezaevinde tecavüze uğrayan çocuğu da unutmuyoruz yenileri eklendi ona da- onunla ilgili özellikle halkın bilmesini istediğimiz bir detaydır bu, yani antalya cezaevinde, şakran cezaevinde de aynı benzeri tutumlar var: e bunların cezalandırılmasını istiyoruz biz!
tarihi abad etmenin telaşına düşüyorlar ama tarihi abad ederken ne yaptıklarından da emin olduklarını zannetmiyoruz biz. çıkmış diyor ki, akmnin barok mimarisi! yani elitist bir tabir gelmesin ne olur ama şöyle kısa bir bilgi notu olarak geçelim, barok mimari de bir tarzın ismidir ve akmnin eğer yanlışsan her yerden düzeltmeye ve özür dilemeye de hazırım- akmnin mimarisinin barok mimarisiyle en küçük bir alakası yoktur. ama bir adam çıkıp hem filozof hem jinekolog hem antropolog hem şehir planlamacısı -hem filozof (tekrar)- hem ekonomist olmaya kalkınca, kifayetsizliği bu kadar sırıtırken orta yerde, e neticesi de bu oluyor!
yani ne gariptir, gezi eylemi başlar başlamaz limi hocayı, lemi bilgini görevden aldılar. e bir de çıkmış, sanat olarak adlandırmaya çalışıyorlar, biz sanat daha doğru yerlerde yapılsın, ciddi bir opera binası elde edilsin diye bunu yapıyoruz diyorlar, savları bu şekilde; e ben çıkıp sormaz mıyım, insanlar sormaz mı, bir parça aklı olan yakın tarihten, 10 yıllık dönemden bahsediyoruz hepsi hepsi-:
ankara büyük şehir belediye başkanı çıkıp mehmet aksoyun heykeline tükürürüm böyle sanatın içine demişken, aynı heykeltıraşın bir barış abidesi olarak inşa ettiği karstaki heykel, harakani hazretlerinin mezarına yakındır denilerek yıkılmışken, tiyatrolar kapatılıyorken, emek sineması için halkın demokratik talepleri bu kadar ortadayken ve emek sineması bütün bu talepler hiçe sayılıp yıkılmışken hangi sanattan bahsediliyor?
türkçe olimpiyatlarında kenyalı çocuğa ezberlettikleri gülpembe şarkısından mı bahsediyorlar? sanattan anladıkları, gülpembe şarkısıyla beraber ıslandık yağan yağmurda derken obamayla şemsiye altına girmelerinden mi ölçü alınacak; bu mudur sanat?
- aslında şimdi akpnin sanata, özel hayata biraz bunları da konuşalım istiyorum çünkü bunlar hep üst üste geldi belki bu taksim gezi parkı eylemi devamında olan olayların patlaması bundan kaynaklanıyor. alkolle ilgili geçtiğimiz haftalarda yeni bir düzenleme yapıldı. sizin az önce altını çizdiğiniz, sanata yapılan müdahaleler birçok salonun ülkede kapatılması girişimi var, hâlâ da bu girişimler sürüyor. yargıya müdahale var. o kadar çok yerde müdahale var ki, hepsi birleşti ve başlığı taksim gezi parkı oldu, diyebilir miyiz, bütün bu birikimlerin?
+ kesinlikle! orada bir birikim var. oradaki birikimi biz nasıl yorumluyoruz, orada aslında bir de sinerji var! yani birisi, türkiyenin değişik yerlerinden, yurtdışından dinleyen dostlar için şöyle küçük bir not düşelim isterseniz;
biz taksimdeydik, taksimdeki dostların arasına karıştık, illegal olmamızın, (g)izleniyor olmamızın, fikirlerimizin önüne geçmesin diye suretlerimizi afişe etmemiş olmamızın avantajıydı. bir köşedeyiz, onlar yoga yapıyorlar, diğer tarafta namaz kılıyorlar. birileri kitap okuyor, birileri gitar çalıyor. ama hiç kimse ne bir tacizde bulunuyor diğerine ne bir baskıda, dayatmada bulunuyor diğerine hatta bugün cuma namazı kılındı, cuma namazı esnasında devrimci müslümanlar namaz kılarlarken devrimciler aman bir provokasyon olmasın, bir saldırı olmasın, bir taciz, bir rahatsızlık olmasın diye etraflarında set oldular, saygıyla onların kendi ritüellerini gerçekleştirmelerine yardımcı oldular. ama aynı devrimci müslümanlar, polis gazından kaçarken, o tazyikli sudan kaçarken, can havliyle camiye ayakkabılarıyla girdiler diye başgünahkâr ilan edildiler.
bakın, biz din eksenli bir grup değiliz. marksist-leninist bir örgütüz, bnu açıkça söylüyoruz, devirmci pratikten gelmeyiz, 16 yıllık geçmişimiz içerisinde biz bu kadar dezenformatif bilginin yayıldığı, insanların bu kadar aleni bir şekilde karalandığı bir dönem hatırlamıyoruz.
aramızda yaş grubu itibarıyla 12 eylül dönemini hatırlayan militanlarımız da var. ama böyle bir gerçeklik yok, böyle bir baskı yok, böyle bir mağduriyet yok! yani, kalkıp içki içtiler deniliyor hatta işi abartıp toplu seks yaptılar a getiren haber siteleri var. yani, bu nasıl bir vicdandır, bu nasıl bir insanlıktır, bu nasıl bir onur anlayışıdır, çok tartışılası bir noktada bugün? yani, aslında söylemeye kalktığınız zaman o kadar çok şey var ki, söyleyebileceğiniz.
- peki, yani şu mudur, sizin bu söylediğiniz bilgi kirliliği, işte birçok haber sitesinde yapılan haberler, az önce anlattıklarınız, bunlarla kafalar mı karıştırılmaya çalışılıyor, bir noktaya ulaşmak için?
( ilk önce word'e sonra buraya kaydediyorum, devam ediyor )
+ şimdi, çevrecilikten bahsediyorlar lale hanım. çevrecilik meselesini üç-beş ağaç meselesine indirgemek, meseleyi dezenformatif olarak basitleştirmek demek zaten. eğer mesele sadece üç-beş tane ağaç olsaydı, bugün amerikan büyükelçiliği yanıtlayamadığı soru, atatürk orman çiftliğinin mülkiyeti size mi devredildinin bir cevabı olurdu. amerikalılar dönüp dediler ki, bu sorunun muhatabı biz değiliz. almadık demediler! şeyi de hatırlıyoruz, yani atatürk orman çiftliği arazisinde 60 yıllık sedir ağaçları, oranın birinci dereceden sit alanı olmasını sağlıyor. ama o ağaçları 20 yıllık göstererek orayı üçüncü dereceye indirgediler ve inşaata başladılar. başbakanlık konutu olarak yürütüldüğü söyleniyordu.
çok net söyleyebiliriz; tpaonun özelleştirilmesinin önündeki bütün engeller kaldırılmış vaziyettedir. biz canbaza bak numarasını kabullenemeyecek bir örgütüz. redhack bunun da altını çizdi. yani biz, gezi direnişi can havliyle insanlar kaçışırken, bu tepkileri verirken böyle bir hamle bekliyorduk. tpaonun özelleştirilmesinin, yani yer altı zenginliklerinin ve doğal kaynakların rahatlıkla satılabilmesinin de önü açıldı bu esnada.
üçüncü köprü için kesilecek milyon tane ağaç varken bakın ısrarla söylüyorum- artvin cerattepe yağmalanırken, artvin cerattepede çok ciddi maden gerekçesiyle çok ciddi bir doğa katliamı vardır zaten.
devam ediyor (bunları sonradan kaldıracağım)
kaç yıldır söylüyoruz; kaz dağları, kaz dağlarında çok ciddi bir yağma, talan kültürü vardır zaten işlemekte olan. bugün en son van ercişte çekilmiş görüntüler var; otobüs durağında kendi kendine işe gitmek için bekleyen insanlara tomaların saldırısı var. bunları görmezden mi geleceğiz? bütün dünya bunları görüyor, onlar kendilerine baksın diyorlar.
occupy wall street eylemi, wall steerti işgal et eylemi bütün dünyaya yayılmıştır, antarktika dışında bütün kıtalarda karşılık bulmuş bir eylemdir ama bütün occupy eylemlerinin kökeni neresidir, biliyor musunuz lale hanım? (- evet)
tekel işçilerinin direnişidir, ankaradır!
devam ediyor
- değil mi?
+ evet, bunu böyle değilmiş gibi yansıtmaya çalışıyorlar. bugün polis kasklarını kapattı, kasklarla ilgili soruşturma açacağız dedi içişleri bakanı. içişleri bakanı, 1 mayısın hesabını verebilmiş değildir hâlâ! 1 mayıstaki yaralanmaların, 1 mayıstaki polis terörünün, şiddetin karşılığını verebilmiş değildir, cevabını verebilmiş değildir.
kaskların kapatılmasıyla ilgili eğer yeterli gerekli delile ihtiyaçları varsa biz bugün kıyamet projesi ismi ile sosyal medya hesaplarımız üzerinden bize ulaştırılmış belgeleri yayınladık. ulaştırılmış diyorum çünkü insanlar artık redhacki ana medyadan daha güvenilir buluyorsa herkesin oturup takkesini önüne koyup bir düşünmesi gerekir.
bizim mail adreslerimize, bizim iletişim adreslerimize insanlar belge gönderiyorlar bakın bunu görmelisiniz diye. ulaştırılan belgelerin bir tanesinde şu vardı lale hanım:
polisin her tür eylemi her tür ortamda dijital kayıt altına -görsel araçlar vasıtasıyla kayıt altına- alması talimat var.
yani bugün çıkıp biz bunu görmedik, duymadık, bilmiyoruz, orada deildik deme lüksü yoktur polisin. ve herkes yasalardan hareketle bir şeyler söylüyor, bakın alkol yasağından biraz önce bahsettim, alkol yasağında çok farklı şeyler de yazıyor. hani bu halkın ihtiyaçlarını karşılayamayan yasalardı bunlar? 12 eylül artığı yasalardı bunlar? niye sırtınızı oraya dayıyorsunuz? sanki memlekette herkes alkolik dolaşıyormuş, madde bağımlısı dolaşıyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. e ayyaş söylemi de bunun bir uzantısıdır, diğerleri de bunun bir uzantısıdır. ama yani ülkede hem namaz kılanların hem içki içerim diyenlerin oranı %41!
- peki şimdi hazır söz açılmışken bunu da sormak istiyorum ben; bir yandan bu yasalarla müdahaleler yapılıyor ama bir yandan da bununla ilgili söylemler var çok tahrikkâr buluyor musunuz bu söylemleri? örneğin, alkol yasasıyla ilgili, işte bir ayyaş söylemi var, kürtaj yasasıyla ilgili her kürtaj bir uluderedir söylemi var ve buna benzer aslında şu anda çoğaltabileceğimiz birçok söylem var. bu söylemleri ve bunların bu kadar cesaretle söylenmesini, bu kadar üstüne üstüne giderek söylenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
devam ediyor
ya bu fütursuzluklarının hepsini biz değerlendiriyoruz sosyal medya hesaplarımız üzerinden ama şunun altını çizmek lazım, yani, bizim elimizde başka bilgi ve belgeler de var. alkol yasağından bahseden insanlar, bugün bu ülkede en fazla rakı çeşidini biz yayınladık/piyasaya sürdük, 40tan fazla rakı çeşidi var memlekette, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorsunuz zaten söyleminin sahibidir aynı zamanda. (- evet)
bakın şu soruyu biz daha önce sorduk, burada yeri geldi madem, tekrar soralım;
takiyye, yani inandığının aksini söyleme sözcüğünü bu ülke hangi iktidar döneminde öğrendi?
en fazla şans oyunu, lotarya, iddaa, endüstriyel futbol artığı ne kadar kepazelik var ise, bunlar hangi iktidar döneminde yaygınlaştı; sayısı kaç iken kaç oldu?
bunu söyleyecek insanların kalkıp 50 kilo esrarla yakalanmış bir yeğeninin olmaması lazım! 50 kilo esrarla yakalanmış bir yeğeni vardır başbakanın, bunu ciddi bir kitle bilmektedir, bilmeyenlere belgesiyle, tarihiyle biz ulaştırmayı taahhüt ediyoruz.
bugün terörden, terörist gruplardan, marjinal grupların gezi direnişini tahrik etmesinden bahsediyorlar ama kimse çıkıp söylemiyor; bugün istanbul terörle mücadele şube müdürü sedat selim ay 71.9.. (kesildi burası, devam ediyor konuşma) avrupa insan hakları mahkemesinde hüküm giymiştir. isteyene bunun belgesini yayınlamayı da söz veriyoruz, redhack olarak.
devam ediyor
- tekrar edelim de bunu, tekrar edelim mi bunu?
+ son söylediğimi mi?
- evet, lütfen.
+ ısrarla söylüyoruz;
istanbul terörle mücadele şube müdürü sedat selim ay 719.8/1 -diye hatırlıyorum, yanlış hatırlıyorsam düzeltirim medya hesaplarımızdan- avrupa insan hakları mahkemesinde diyarbakırda yaptığı işkence ve tecavüzlerden ceza almıştır, ülkenin ceza almasına sebep olmuştur.
ve bugünkü başbakan çıkıp demiştir ki, ben adamımı yedirtmem (- evet) çok tuhaf bir söylem bu. herkes çıkıp diyor ki, başbakan iyidir. halkı yedirtmem, %50yi yedirtmem. suçlanmıştır, münferittir.
nasıl bir yasal süreç işletiliyor bu ülkede?
nasıl bir adalet anlayışı var?
yani, bugün ismail cemaati üzerine gittiği için, sırf bunun için suçlanan ilhan cihaner, bu parlamentonun bizim çok inanmadığımız bir işleyişi vardır parlamentonun, hatta hiç inanmadığımız. çünkü delege seçimleri tuhaftır, milletvekili seçimleri tuhaftır, parti mkykları tuhaftır. salı günleri bir kayıkçı kavgasından öteye geçmeyen grup toplantıları vardır. bu meclisin içerisinde bu gözlemleri yapmış birileri olarak biz meclisin de sağlıklı işlediğini düşünmüyoruz zaten- yani, şöyle baktığınız zaman, biraz geriye çekilip baktığınız zaman; yargıya gereken talimatı verebiliyorlar -çağlayan adliyesinde, çağlayan adliyesini avukatlardan korumaya çalışıyorlar!- (- evet)
hoş, yani çok tuhaf şeyler oluyor bu ülkede.
devam ediyor
avukatlardan korunan adliye olarak tarihe geçti çağlayan adliyesi.
- aslında türkiye birçok konuda tarihe geçti son bu son 10 yılda, bu da tabii düşündürücü. peki, hazır yargı demişken, birçok yeni dava başladı şu 4 yıl öncesinden, yine türkiye tarihine geçecek. ergenekon, balyoz davaları onları aslında sosyal paylaşım sitelerinden biz, sizin paylaşımlarınızdan biliyoruz ne düşündüğünüzü biliyoruz ama şu anda bizi izleyenler için de; o davalar için ne düşünüyorsunuz?
+ çok özür dilerim, bir yudum su aldım çünkü bir yandan konuşuyorsunuz, bir yandan içten içe temennilerde bulunuyorsunuz, dilek ağacına dönüyor kafanız. inşallah bu söyledikleriniz halkımızın, o, sürekli ezilen, ötelenen, dışlanan halkın bir parça zihnini açacak sorulardır diye de dilek tutuyorsunuz.
meseleye şöyle bakıyoruz:
biz, adil yargılanmanın hak olduğunu düşünüyoruz.
devam ediyor
bir komünistin, bir sosyalistin bunun aksini iddia etmesi söz konusu olamaz.
adalet = kanun demek değildir diye her fırsatta ama elimize geçen her fırsatta biliyorsunuz, bizim çok özgür platformlarımız yok kendi söylemlerimizi istediğimiz an dile getirebileceğimiz- bulduğumuz her fırsatta, -özellikle sosyal medya hesapları üzerinden- bu denklem yanlıştır diyoruz. çünkü insanı hedefine almaz, insanı merkezine almaz.
adil yargılanmayı bir balyoz davası tarafı diyeyim, taraf oldu insanlar çünkü bu ülkede, hiç olmadığı kadar ayrışmış vaziyette- balyoz davasına taraf olmuş kişi kckdaki adaletsizliği, kckdaki kişi devrimci karargahtaki adaletsizliği, onlar oda tvdeki adaletsizliği, biri bir diğerinin adaletsizliğini ne oluyor yahu diye yüksek sesle sorguladığı güne dek bu adaletsizlikler sürecek. bunarlın hiçbirinin tarafı değiliz. ne balyozun ne ergenekonun ne diğerlerinin ama çok net gördüğümüz bir şey var; hacker marifetiyle bugün ülkede gerçekten çok tuhaf şeylerden biridir, bizden farklı hacker grupları da söz konusu, biliyorsunuz- hacker marifetiyle oda tv davasında da balyozda da diğerlerinde de üretilmiş delillere denk geldik. bunu ısrarla yüksek sesle söylemeye çalıştık.
boğaziçi üniversitesinin delil incelemek için aldıkları bilgisayarlara el koydu polis. oda tv davasında söylemeye çalıştığız şeyleri biz balyoz için söyleyebilmek zorundayız. balyozda yargılananların biz tarafı olduğumuz için değil, ergenekonda yargılananların biz tarafı olduğumuz için değil; sadece adalet telaşındayız çünkü adalet, sevgili efkan abinin (efkan bolaçtan bahisle) söylediği şekilde adalet göğün direğidir, o olmazsa göğ başımıza teper, gökyüzü başımıza çöker der, kutadgu biligde ama şimdi kutadgu bilig diyorum, herkes kutadgu bilig diyor, mutluluklar kitabı demiyorum diye kınayanlar olacak mıdır onu çok bilmem çünkü dersim çatışma alanıydı, dersim dedik diye vay efendim siz niye oraya dersim diyorsunuz, yani güroymak demediniz norşin dediniz, norşin demediniz güroymak dediniz, uluderydi, roboskiydi. başbakanın doğduğu köy hâlâ podolyayken bunlar nafile tartışmalardır. bunlar boş, lafügüzaf şeylerdir. söylediğim mekanı anlıyor musun(?), anlıyorsun; ondan ötesi lafügüzaftır çünkü dersim bin yıldır dersimdir; onu değiştirmek zorunda kalmak da bir zulümdür.
devam ediyor
bakın, taksim gezi parkı direnişinde biz gerçekten o açıklamayı bekliyorduk çünkü o açıklama bizim için değerliydi çünkü halkı bir bütün olarak algıladığımız için değerliydi- kürt halkı temsilcilerinin de çıkıp bir şeyler söylemesini, bu davayla ilgili, bu konuyla ilgili bir fikir beyan etmelerini bekliyorduk, o açıklama da geldi; bu polislerin yaptığı, bu hükümetin ısrarla uygulamakta direttiği bu zulüm haksızdır. süreç etkilenmesin diye biz birtakım fedakarlıklar yaptık bağrımıza taş bastık ama türk halkı da bizim kardeş halkımızdır, biz yıllarca kürt-türk kardeştir diyenler olarak buna nasıl sessiz kalabiliriz inisiyatif koydular yani, biz teşekkür ederiz inisiyatif koyan çerkez halkına da laz halkına da bugün saraybosnada eylemler yapılıyor, amerikada, londrada, pariste, zürihte, viyanada, türk kafkas adalarında, karayiplerde dünyanın dört bir tarafından insanlar tepki veriyorlar- birisi bu eylemlerin müsebbibi olma ihtimalini düşünüp kenara çekilip ya ben bu ülkenin başbakanıyım, bu kadar insan acaba yanılmıyor olabilir mi(?) demek zorundadır.
bugün hammami (hama hammami) çıkıp tunusta biz diktatörlerle yemek yemeyiz diyorsa; bugün ekonomist, dünyanın saygın dergilerinden bir tanesi çıkıp bu demokrat mıdır, sultan mıdır; bilmiyoruz, anlamadık diyorsa bunun gibi örnek çok çoğaltabiliriz. yani biz dünyanın bütün ajanslarını taramaya çalışıyoruz; dünyanın dört bir tarafından gelen tepkiler, beyaz sarayın tepkisi, the guardianın, the new york timesın, the wall street journalın, diğerlerinin, iran haber ajansının; yani fars newsda da (fars news agency) aynısını göreceksiniz, çıkıp başka bir yerde de aynısını göreceksiniz.
devam ediyor
bu çok ciddi bir baskı rejimidir.
ha şimdi diyeceksiniz ki, bundan öncekiler baskı rejimi değil miydi(?) cumhuriyet tarihinde 80 yıllık borç kadar borç istiflemiş bir iktidar döneminde, buna ses çıkartmayan halkın hiçbir şeye ses çıkartmayacağı zannedildi; yani niye bugün, daha önceki iktidarlar da shereton arazisine el koydular, koç üniversitesi de koydu, halk niye ses çıkartmadı dedi; başbakana cevap verelim:
halk yeni uyandı!
yani, (- evet, evet, evet) bütün bu olanların farkında olan kitle küçük bir kitleydi. ama o kadar abarttılar ki baskıları, insanlar susmaz hâle geldi. yani, söylenecek aslında çok şey var lale hanım.
- şimdi ben yine bir hani, aslında belki biraz dışına çıkacağız ama bir ortadoğu projesi var, onunla ilgili bir görüşlerinizi almak istiyorum, bu konuda ne düşünüyorsunuz diye. hazır eleştirdiniz de türkiyede bu meclis, türkiye büyük millet meclisindeki sistemi ama seçilmiş tutuklu vekiller var, bunların hâlâ aslında bir yumuşama gibi görüldü bir dönem ama atılmış geri adım yok, hâlâ tutuklu bulunuyorlar. bu konudaki düşüncelerinizi almak istiyorum.
devam ediyor
isterseniz şöyle kısaca büyük ortadoğu projesinden bahsedelim. (- olur) büyük ortadoğu projesinin eşbaşkanıyız diye beyanatları var. bunu dinlemeyen varsa redhack sosyal medya hesapları üzerinde linkler mevcuttur, oradan izleyebilirler. yani defalarca kendi ağzıyla ikrar eden başbakan biz büyük ortadoğu projesinin, kuzey afrakanın ve ortadoğunun yeniden şekillendirilmesi projesi eşbaşkanlarından biriyiz dedi. daha sonra ya böyle bir şey nasıl mümkün olabilir, bunu söylediğimi ispatlamazlarsa şerefsizdirler, namussuzdurlar, alçaktırlar dedi. yani, bütün bu söylem de bir nefret içeriyor aslında.
devam edecek, 15 dakika ara
insanları, tamamıyla baskı altına alınmış medya üzerinden bu açıklamalara mecbur ediyorlar. ama kendi sesini hatırlattığınız zaman da öfkeden kuduruyor. bakın, medya üzerinden açıklama geliştirmek, söylem geliştirmek her zamankinden zordur. bizim, binlerce eleştiri getirebileceğimiz tuncay özkan bugün cezaevindedir, davasına taraf değilizdir ama tuncay özkanın tutuklanmasıyla ilgili her şeyi duyuran basın, savunmasıyla ilgili belli siteler, belli kanallar dışında tek satır dile getirmediler. adamın ruhsatlı silahını ruhsatsız olarak iddianameye not almış savcılar söz konusu bu ülkede. yani canan baranın, değerli hocamın kalkıp 15 yaşında cumhurbaşkanının yaptığı evliliği dile getirmesini müteakip derhal harekete geçen savcılar, bu konuda en küçük bir şekilde harekete geçmemişlerdir. yani, herkes adalete olan inancını koruma için gayret ediyor, savcılardan bir hareket bekliyor ama savcılar artık bu ülkenin halkının savcıları değillerdir. çok net ortadadır.
özgürlükler savcısı diye bir kavram olabilir mi? özgürlükler hakimi olabilir mi? özel yetkili mahkemeler kavramı olabilir mi? bakın, biz hukukçu değiliz. bu kavramları çok daha net açıklayacak insanlar var bu ülkede ama biz gezi direnişinde de çok net gördük, hukuku o yüzden bilmek zorundayız, haklarımızı ve hukuklarımızı. twitter üzerinden nefret mesajları, toplumu isyana yönelttiği gerekçesiyle, savıyla izmirde gözaltına alınan insanlar oldu. bakın bunun aleyhinde, biz kemalist değiliz ama atatürk hakında yüzbinlerce hakaretamiz söylem söz konudur, başbakanın kendisinin söyledikleri hariç! (- evet) diğer inançlar üzerinden ateistler için etmedikleri laf kalmamaktadır, problem olmaz! çivili sopalarla sivil polis olduğunu söylüyorlar ama biz inanmıyoruz- sivil polis olduklarını iddia ettikleri tipler direnişçilere saldırmışlardır izmirde -20 kişi 21 yaşındaki başak özçeliki darp etmiştir feci şekilde başaka da geçmiş olsun diyoruz buradan- yani, bütün bunlar için savcıların harekete geçmesini istiyoruz.
devam ediyor
kask sorusunu yöneltiyorsunuz, dilleri damakları kuruyor çünkü açıklaması yok! o kask numaralarının kapatılmasının bir tek açıklaması olabilir, tespit edilmemek. delil karartmaktan ne farkı var bunun? yani siz canan baranın 15 yaşında hayrünnisa gül hanımefendiyle, eşi hanımefendiyle izdivaç gerçekleştirdi dedi diye cumhurbaşkanı, bunu dile getirdi diye, ki bu bir gerçektir; iftira atmıyor, yalan söylemiyor, bu bir gerçektir. bununla ilgili savcılar harekete geçiyorlar ama cezaevlerinde, antalya da, şakranda tecavüze uğrayan çocuklar için kılını kıpırdatmıyor bu insanlar.
yani borsa %8 değer kaybetmiş, küresel sermaye tereddütlüymüş, vesaireymiş ve 150 milyar dolarlık bir sermayeyi yeşil çarlık var bu ülkede gülen cemaati var, bunun hesabı neden sorulmuyor?
devam ediyor
- gülen cemaati, özellikle son yıllarda, eskiden hani konuşmaya bile düşünürdük acaba var mı, yok mu diye ama artık o kadar rahat konuşuyoruz ki, iyice artık oturdu, var demek size göre mümkün mü?
+ lale hanım, graham fuller amerikada ciadan emekli bir adamdır. graham fuller ılımlı islam tabirini icat eden adamdır. bu adam, özellikle kırgızistanda, türki cumhuriyetlerinde cia ajanlarının yetiştirilmesi için bu okulları örgütlediğini dile getiren adamdır aynı zamanda. ama medya üzerinde öyle bir baskı söz konusudur ki, bunları öğrenme şansınız yoktur! bakın, büyük ortadoğu projesinde de yönlendirilen medya ajansları vardır. biz daha önce de dile getirdik. ülkenin fabrikası olur mu kardeşim diyorlar. ülkenin otoyolu olur mu, devletin otoyolu olur mu? devlet ayakkabı üretir mi? devlet şunu yapar mı; telekom olur mu devletin? peki bütün bunları olmayan devletin neden bir haber ajansı vardır? ve neden bülent arınç, yakın dönemde bu ajansın bütçesini dört katına kadar yükseltmiştir?
cevabı biz vermedik(!), fas haber ajansı verdi;
nasrallahla ilgili golan tepelerinde kuseyrdeki çatışmalarda taraf olmuş hizbullahın lideri nasrallahın sağlık durumuyla ilgili yalan haberi anadolu ajansının ürettiğini tespit etti. (- evet)
biz bu utançların neden parçası oluyoruz?
biz reyhanlı meselesinin, bu kadar çabuk günden değişmesinden ötürü unutulmasını istemiyoruz! (- evet, evet) reyhanlıdaki acımız tazedir bizim. sadece reyhanlı da değil, hatay aslında sembol bir kentti, hepsi sembol kent olarak yaşamıştı, hoşgörünün başkentlerinden biriydi mardinle birlikte pek çok etnik kökenden gelenlerin pek çok farklı lisanı konuşulduğu, pek çok farklı inanç grubunun birlikte yaşama pratiğine sahip olduğu bir kentti. biz, reyhanlıda da canımız yandı. abdullahın meselesinde abdullah cömerti kaynettik biliyorsunuz- abdullah cömert meselesinde de canımız yandı. e başka gerekçelerimiz de var bizim aslında; hatayda yapılan zulümle ilgili, el-nusra cephesinin, oradaki konuşlanmasıyla ilgili yani bu ülkeyle ilgili
devam ediyor
- yani bu konuda da şimdi, -yine araya gireceğim özür dileyerek- yine biraz suriye politikasına girmek istiyorum ben, reyhanlı neden oldu? o kadar çok uyarı yapıldı ki, sınırdaki o zafiyete ilişkin -güvenlik zafiyetine ilişkin- ama reyhanlı resmen göz göre göre oldu. bunu artık söylemek sanıyorum sakıncalı değil. buna rağmen hâlâ geri adım atılmış değil o konuda da suriye konsunda da. hiçbir arttırılan önlem yok orada. mobese kameralarıyla ilgili biliyorsunuz- çıkan haberleri
+ gümrükte iki tane vardı. şehir içerisindekilerin hepsi, tamamı devre dışı bırakıldı. daha önce de dile getirdik lale hanım, tekrar söyleyelim; bakın, dezenformasyon için twitterdan sorun yaratıcı olarak bahsediyor ya başbakan (- evet, baş belası diyor) ya bu k lanet olsun buna falan diyor. ama twitter üzerinden bu insanlar dezenformatif bilgiyi kendileri yaydılar; patlama esnasında kullanılan araçların plakalarını, kullanılması muhtemel olan diğer enstrümanları biz reyhanlı belgeleriyle birlikte yayınladık. redhack olarak biz bu yayınları yaptık. ancak, patlamadan sonra bu araçların plakalarının, bizim yayınladıklarımızla tutmadığı gibi iddia ortaya atıldı ve henüz savcılık açıklaması gelmemişken yapıldı bu açıklama. reyhanlıda çukur açıldı yerde ama çukur, sanki orası delil toplanacak olay mahalli değilmiş gibi bir anda belediye ekiplerince temizlendi, oradaki her şey, bütün deliller moloz yığını kabul edilip hurdalığa götürüldü, oraya dolgu yapıldı, asfaltlandı.
yani bu meselenin aydınlanması zaten (biraz kesinti var burada, devam ediyor) dışişleri bakanı sergei lavrov (rusya dışişleri bakanı) bu gaz nereden geliyordu, nereye gidiyordu, bunun izahını bize bir verin dedi sayın türk yetkililer dedi. bakın bu kepazeliğe bir son vermek lazım.biz bütün sınırlarımızda barışçıl ilişkiler geliştireceğiz iddiasında olanlar, bunun hâlâ böyle olduğunu söylemekten ar damarları çatlamadığı için utanmayanlar yani, herkesle sorun yaşar vaziyetteyiz.
biz bunun bir parçası olmak istemiyoruz.
biz bunun bir parçası olmadığımızı türk halkı olarak suriye yönetimine anlatabildik ama kendi yönetimimize bir şekilde anlatamıyoruz! anlatamıyoruz, anlatamayacağız muhtemelen.
yani ,adanada ölen polis memuru; mustafa sarı: niye ölüyor bu insanlar? niye ölmek zorundalar? yani nasıl bir mantıktır bu; yaşamdan çok ölüme inanan bir iktidar pratiği dünyanın neresinde kabul görmüş ki, biz kabul edelim?
ha, şunun da altını çizelim;
bakın, bu eylemler esnasında en çok unutulan insanlardan bir tanesidir; mehmet ayvalıtaşı unutmuş değiliz. ethem sarısülükü -diğer belediye işçisi-, gözünü kaybedenler, kafasında dikişler olanlar, yoğun travmada duran meselâ (duran akbaş)- can çekişiyor ama bir kişi var, biliyor musunuz lale hanım(?) adanada kağıt toplayan bir çocuk var, öldü! (- o nasıl öldü işte?) o çocuk da o kargaşanın içerisinde köprüden düşen polisle beraber öldü diye bilgimiz var. ama kağıt toplayan çocuğu kim ciddiye alsın ki? sürekli 3 çocuk yapmaktan bahsedenler, orada bir kağıt toplayan çocuk ölmüş, bunu niye ciddiye alsınlar ki?
çocuklar bu ülkede -2 buçuk yaşında kübra acından öldü- acından öldü! çocukalrına bakamadığı için 26 yaşındaki anne biz ismini e.a. diye biliyoruz çünkü hep bir kısaltmadır bu ülkede yaşanan zulümler- yani, o kendini astı!
burada insanlar ölüyolr; toki bodrumunda da ölürsünüz bu ülkede, bugün zonguldakta yeniçeltekte maden ocağında da ölürsünüz, yani bugün metin göktepe gibi duvardan düşer ölürsünüz! sonra bir gün tepenizde savaş uçakları belirir, roboskideki 34 kişi gibi de ölürsünüz. afyonda cephanelik patlar, 25 tane asker olarak ölürsünüz; kız vermiyorlar gerekçesiyle askere gittiğini bildiğiniz çocuklardan bir tanesi diğer 11 arkadaşıyla afgan dağlarında bizim ne işimiz varsa afgan dağlarında(?)- nato çerezi olarak ölürsünüz; yani sürekli ölürsünüz bu ülkede!
taksim taksim direnişi bize biz olduğumuzu hatırlattı.
devam ediyor, çok az kaldı
sürekli dışlanan, ötekileştirilen kim var ise hepsi bir şekilde bu davanın, bu direnişin bir parçası oldular. sanatçılar çıktılar ortaya. hepsini tanıyorsunuz, biliyorsunuz. ya tiyatroma dokunma benim, benim söz hakkımı elimden alma dediler. eşcinseller, -hepsine teşekkür ediyoruz- o direnişte yara saran, kandi yatağını yaralılara açan, su veren, pansuman yapan eşcinsellere teşekkür ediyoruz. orada olan alevi, kızılbaş, hacı bektaş veli kültür derneklerine, vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına, eczanesini açan, su veren esnafa, hepsine teşekkür ederiz.
sürekli yansıtılmaya çalışılan şudur;
bu direnişçiler araçları yaktılar, yıktılar, o kadar zarar verdiler
bakın, bunun aksini çok rahatlıkla söyleyebilecek durumdayız. görsellerimiz var
- ama bütün bunlara rağmen, görsellere, biz işte günlerdir burada durmadan yayın yapıyoruz, buna rağmen hâlâ öyle olduğunu iddia edenler de var türkiyede.
şunu söylemek mümkün değildir;
yani, bu iş içerisinde hiçbir şekilde hata yapmamıştır direnişçiler söylemini geliştiremeyiz ama şunun altını çizmek lazım,
o araçları yakanların nasıl üsküdarda örgütlendiğini, onları örgütleyen hangi teşkilat olduğunu çok net biliyoruz sadece bunu delillendirmemiz an meselesi; onların o direnişle, o direnişin kendi pratiğiyle alakası olmadığını çok net biliyoruz. provokatörlerin araya karıştığının farkındayız. bununla ilgili itidal çağrıları yaptık; aman haklıyken haksız duruma düşmeyelim, bu gerçekten barışçıl bir eylem olarak sürsün çünkü biz barışçıl yollardan da bu iktidarın kifayetsizliğini, geçmiş iktidarlardan aldığı mirası o sağ muhafazakâr ve baskıcı rejimi- katbekat arttırarak sürdürdüğünü dile getirdik.
bu direnişi biz bu şekilde barışçıl yollardan da kazanabileceğimizi biliyoruz. bunun son derece net bir şekilde farkındayız. yani ankarada insanların üzerine sürdüler araçları! (- evet) insanlar bunu gördü! mehmet ayvalıtaş nasıl öldü, detaylarına vakıfız. sürekli siyasetin içerisindeyiz. yani mustafa sarıya üzülmediniz mi(?) diyeceksiniz, -polis memuruna-! polis vazife selahiyetleri kanununa eğer yanlış biliyorsak hukukçular bizi düzeltsin- bir zanlı, bir eylemci, bir protestocu demokratik hakların dışında bir tutum geliştiren kişi kontrol altına alındıktan sonra polisin onu darp etmesi suçtur! biz yerde tam olarak kapaklanmış insanların, baygın insanların dövüldüğüne şahit olduk bu eylemler esnasında. daha önce de olmuştu, 1 maısta da olmuştu. yani mustafa sarı köprüden düştü, hayatını kaybetti -eşi hamiledir, beş aylık hamiledir- o çocuğu babasız bırakmaya, o şekilde o polisi güdülendirmeye kimin hakkı var? kimin hakkı olabilir? ama aynı şekilde ilk gün, eylemin ilk günü üç tane direnişçi köprüden düşüp can havliyle kaçarken yaralandığında, gidip onları yerde yatarken gaz bombalarına tabi tutan yine polisti. ve biz bu polis teröründen sıkıldık, bıktık, yıldık. yeter yahu! yani hiç mi utanmıyorsunuz, evinize gittiğiniz zaman karınız gözünüze bakmıyor mu, bu eylemlerin içinde olduğunuzu bilmiyor mu, çocuğunuzun gözüne nasıl bakıyorsunuz? ne gerek var buna? adam zaten senden kaçıyorsa, onu yakalama telaşıyla sana taş atmamışsa, bilye atmamışsa- bakın sürekli bir molotof, sürekli sürekli bir çelik bilye söylemi var bu hükümetin.