Dünya üzerindeki her dönemde türklere açık açık katliamlar yapılırken sesini çıkarmayan iki yüzlüleri ortaya çıkaran olaylardır. Rumlar ki ülkemizde bulunan en aşağılık azınlıklardan biridir. O adını anmaya luzüm görmediğim yediği kaba pislemekte ünlü olan diğer ırk gibi.
Yunanistanın türkleri yetmiş yıl telle çevrili bir alanda yaşattığını camileri genel ev yaptığını dillendirmeyen kıbrısda rum itlerin katliamlarını görmeyen sözde atatürkçü özde ne olduğu belli olmayan midesizlerin katliam yapıldı diye lanse ettiği olay. Kıbrıs da yunanistanda türklere türlü işkencelerle diyet ödedilirken türk devleti ve milleti olması gerekeni yapmıştır.farklı görüneceğim diye yavşaklığın alemi yok katliam görmek isteyenler yunanistan da ve kıbrısda türklere yapılanlara baksın.
sermayenin türkleşmesi adına yapılan son pogromdur. cumhuriyet dönemindeki ilk pogrom değildir. 1934 yılında nihal atsız'ın kışkırtmasıyla ama aslında derin devletin himayesiyle çanakkale ve trakya bölgesi'nden yahudilerin sürülmesi bunun ön provasıydı. 6-7 eylül öncesinde istanbul'da takriben 160 bin rum ve toplamda 250 bin gayrı müslim vardı. şu an 2 bin civarında rum kaldı. eğer operasyonu idare eden türklük şampiyonu derin devlet kuvvetleri, müslümanların eline geçen kapital gücünün kırk sene sonra bu kez de kürtlerce ele geçirileceğini bilseydi bunu yaparlar mıydı ? gittiğiniz lokantada yemeğiniz bitmeden tabağı önünüzden almaya kalkan mardinli apaçi garson, alırsan ekime almazsan sikime tavırlı karslı marketçi, küfür eder gibi cevap veren rizeli pastaneci bunların hepsi 6-7 eylül'ün neticeleridir.
türkiye cumhuriyetinin en karanlık tarihlerinden biridir. askerlerin halkı galeyana getirmesi sonucu rumlar, ermeniler ve yahudiler ülkeden kaçırtılmıştır. bugün ırak gibi istikrarsız bir ülkede bile 1.5 milyon gayrimuslim varken türkiyede olmamasının ana sebebidir. sonra bi de türkiyede faşistlik yok derler.
rum-ermeni dölü diye aşağılanırlar, öldürülürler, tecavüze uğrarlar, şimdi hepsi taşnakçı olmuştur. şahsen ben hoş karşılıyorum. bölünmez bütünlük diye höykürüp 6-7 eylüllerde höykürdüklerini devlet-"milliyetçi" eliyle bölmesinin, asala türkleri şehit etti diye hrant dink gibi vatanseverleri öldürmesinin, samatya cinayetlerinin ardından ermeni ve rum "döl"lerinin taşnakçı olmalarını hoş karşılamak lazım. sonuçta kendi elimizle böldük bölünmez bütünlük diye savunduğumuz şeyi.
Türkiye'nin tarihine kara bir leke olarak yazılan 6 - 7 Eylül olaylarının üzerinden tam 58 yıl geçti. Türkiye renklerini kaybetti ... işte kaçan güzellikler ...
tarihimizdeki en kirli hadisedir. kıbrısta rumlar, türklere zulmediyor diye hemşerimiz rumlara karşı saldırıda bulunmak asla kabul edilemeyecek bir eylemdi. hiçbir izahı yok.
bir türk milliyetçisi olarak özür diliyorum. umarım devlet en kısa zamanda rum ve ermeni vatandaşlarımızın tüm zararlarını giderir.
Peki, olayların üzerindeki "James Bond"/ingiliz gölgesini görebiliyor muyuz?
Bir gerçeği kabul edelim; sürekli sonuça bakarak olayları değerlendiriyoruz. Sonuçu ortaya çıkaran nedenler üzerinde pek durmuyoruz.
Gelin, sonucu belli bu acı 6-7 Eylül olaylarının nedenleri üzerinde durmaya çalışalım; yani meseleye bir de başka perspektiften bakalım.
ingiltere, II. Dünya Savaşının galip ülkelerinden biriydi. Ancak savaştan zayıf çıktı. Sömürgeleri üzerindeki nüfuzunu koruyabildi fakat bağımsızlık hareketleriyle başı dertteydi. ABDnin de zorlamasıyla sömürgelerinden kısmi olarak çekilme kararı aldı. Bunlardan biri de Kıbrıstı
Kıbrıs, Ortadoğu petrol kaynaklarının ve petrol taşımacılığının kavşağındaydı.
ingiltere petrolünün 2/3ünü buradan sağlıyordu. Kendisi için yaşamsal önemdeki enerji kaynağına ve sömürgelerine bu derece yakın bir bölgeyi terk etmek istemiyordu. Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrikaya yakın bu stratejik adada, ingilterenin önemli kara, deniz ve hava üsleri de vardı.
Komünist isyanı
Kıbrısta da güçlü bir komünist hareket vardı. ingiliz sömürgeciliğine karşı mücadele veriyorlardı. Örneğin; 1931deki komünist ayaklanmayı ingilizler güçlükle bastırmıştı. Ancak artık ingilizler güçsüzdü.
Avrupa ve Balkanlarda güç kazanan Sovyetler Birliği Yunanistan ve Kıbrıstaki komünistlerin arkasındaydı.
Komünistler Kıbrısta 1941 yılında legal Çalışan Halkın Yenileşme Partisini (AKEL) kurdular. ingiltere partiyi komünistlerin kurduğunu biliyordu ama savaş yıllarında ortak düşmanları vardı: Naziler!
Savaş sonrası ittifak dağıldı.
Yunanlı komünistler (ELAS) ve Kıbrıslı komünistler (AKEL) ingiltereyi adada istemiyordu. ingiltere, AKELin Yunanistandaki ELAS gibi, silahlı mücadele başlatacağından çekiniyordu.
Üstelik AKEL güçlüydü. Son yerel seçimin tek galibiydi.
ingilizler bu siyasal gücü bölmek istiyordu.
ingiliz Oyunu
ingiltere, Kıbrıstan kısmi bir çekilmeyi diplomasi kurnazlığıyla yapacaktı: Diğer sömürgelerinde yaptığı gibi askeri üslerini koruyabilmeli; ada üzerindeki siyasi, iktisadi hegemonyasını sürdürebilmeli ve Kıbrıs yönetiminin merkezi yine Londra olmalıydı.
Yunanistan ve Türkiyenin kabul etmediği bu planı ingilizler nasıl hayata geçirecekti: Böl ve yönet siyasetiyle!
Kimleri bölecekti?
Öncelikle Rumları; komünist ve milliyetçi olarak bölecekti. Kıbrısta komünistler güçlüydü, bu nedenle hemen güçsüz sağcılar kuvvetlendirecekti.
ingilizler ardından Rumlarla Türkleri birbirine düşman edecekti
Amaç belliydi; Kıbrısı o kadar parçalara bölecekti ki, adadaki hiçbir taraf, artık ingiliz egemenliğini tehdit edecek güçte olamayacaktı.
Şimdi gelelim konunun Türkiye aşamasına
Yunanlılara Düşman Oluverdik
Kıbrıs meselesi Türkiyenin ne zaman gündemine geldi?
ingilizlerin çekilme kararına kadar Türkiyenin Kıbrıs diye bir meselesi yoktu.
Yunanlılar için de istanbullu Rumlar sorunu yoktu.
O yıllar Türkiye- Yunanistan ilişkileri çok iyiydi.
Öyle ki: 1934 yılında Venizelos, Nobel Barış Ödülüne Atatürkü aday gösterdi.
Türk-Yunan dostluğu ikamet, Ticaret ve Seyrisefain Antlaşmasıyla pekişti; bu antlaşma sonucu on binlerce Yunan vatandaşı Türkiyeye yerleşip ticaret yapmaya başladı.
Türkiye ve Yunanistan 1951de NATOya el ele tutuşarak girdi. 1952de Balkan Paktının oluşturulması iki ülke arasındaki askeri işbirliğini güçlendirdi.
1952de Cumhurbaşkanı Celal Bayar Yunanistanı; Kral Pavlos ise Türkiyeyi ziyaret etti. Gümülcinede Celal Bayar Lisesi açıldı.
Bir ayrıntı daha eklemeliyim:
1953 yılına kadar ne Osmanlıda, ne de Cumhuriyet döneminde istanbulun fethi törenleri hiç yapılmadı.
Ne olduysa 1953te oldu. Demokrat Parti Hükümetine baskılar başladı. DP fetih törenlerini yine de mütevazı törenle geçiştirmek istedi. Bunun üzerine istanbulda olaylar çıktı; mağazasına Türk bayrağı asmayanların vitrinleri kırıldı.
Yani 1953 dönemeçti
Yunan düşmanlığı ve Kıbrıs meselesi Türkiyenin gündemine birden giriverdi. Hızla milliyetçi dernekler kuruldu. Basında kışkırtıcı haberler yer aldı.
Kıbrıs meselesinin neden abartıldığını anlamadığını ifade eden ve Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs diye bir mesele yoktur diyen Dışişleri Bakanı Fuat Köprülünün önce yetkileri tırpanlandı; sonra Kıbrıs meselesi dışişlerinden alınıp Devlet Bakanı Fatin Rüştü Zorluya verildi. Bir süre sonra da Köprülü bakanlıktan da alındı. Zorlu Dışişleri Bakanı yapıldı.
Kıbrısın Türkiye için öncelikli mesele olarak görülmesinde ingilterenin parmağı var mıydı?
Bilinen ingilizlerin, Türkiyenin Kıbrıs ile yakından ilgilenmesini istediğiydi.
Peki niye?
Yanıtını bulmak için Yunanistanın Kıbrıs politikasını bilmemiz gerekiyor.
Pasif Türkiye
Yunanistan iç savaşı bitirip, istikrarlı siyasal düzene kavuşunca, ingiltereden Kıbrısı kendilerine devretmesini istedi. Aksi takdirde meseleyi BMye götürecekti.
Yaptı da; kendi kaderini tayin hakkı talebiyle sorunu 1953te BMye taşıdı. Mesele artık uluslararası boyut kazandı.
Kıbrıs çözümü ingilterenin inisiyatifinden çıkıyordu.
ingiltere öncelikle sömürgecilik suçlamalarını zayıflatmak ve sorunu başka bir yöne çekmek için Türkiyeye ihtiyaç duydu.
ilk hedef Türkiyeyi kendi pasifliğinden uyandırmaktı.
Türkiyenin gündemine Kıbrıs meselesinin birden bire girmesinin bu uyandırma servisiyle ilgisi var mıydı?
Sonuçta:
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrısta çıkan olaylar ingilizlerin işine yaradı. Ben olmazsam bu iki ülke birbirini boğazlar ve komünistler iki ülkeyi de, Kıbrısı da ele geçirir korkusunu yaydı. En geçerli yol, adada statükonun devam etmesiydi!
ingilizlerin bu kurnaz ve kanlı politikaları sonucu, Yunanistan BMdeki en güçlü destekçisi ABDyi bile kaybetti. 23 Eylül 1955de ABD, Kıbrıs sorununu BM Genel Kuruluna getirilmesine karşı çıktı.
Bu arada yeni kurulan israil de kendisine sadece 70 mil uzaklıktaki Kıbrıstaki statükonun korunmasından yana çıktı.
Tüm bu süreç sonunda ne oldu biliyor musunuz:
Sömürgeci ingiltere masaya her iki tarafı barıştırmak isteyen bir hakem rolüyle oturuverdi!
Türkiyede kimse yaşanan bu kanlı süreçte James Bondun rolünü sorgulamadı bile
ingiliz Gladiosu işbaşında!
Tarih: 16 Aralık 1954.
Atinadaki Apoyevmatini Gazetesi, artık Kıbrıslıların silahlı mücadeleyi düşünmeleri gerekiyor diye yazdı.
Kıbrıslı komünistler, silahlı mücadele emperyalistlerin provokasyonudur diyerek karşı çıktı.
Ve tarih 1 Nisan 1955.
Rumların faşist örgütü EOKA bir bildiri yayınlayarak silahlı eylemlere başvuracağını duyurdu.
1955 yılı Kıbrıstaki ingilizler için de dönemeç oldu.
ingiliz gizli servisinin Flatcher Flitch gibi ajanları 1955den itibaren Kıbrısa gelmeye başladı.
Keza aynı yıl, Kıbrıstaki ingiliz Hükümeti Valiliğine imparatorluk genelkurmay eski başkanı Mareşal Sir John Harding atandı. Harding demir yumruklu asker olarak biliniyordu.
ingilizler kanlı bir oyunu sahneye koymak için uzmanlarını adaya getirmeye başladı.
Keza:
1955te ingiltere Sömürgeler Bakanlığı Özel Temsilcisi Philips Tay, polis istihbarat birimi Special Branchı kurmak için adaya geldi.
Aynı yıl Sömürge Hükümeti Polis Mekanize Birliği kuruldu. 1955deki mevcudu 165 kişiydi. Bir yıl sonra sayı 600 kişiye çıkarıldı ve polislerin hepsi Kıbrıs Türküydü. 1958de sayı 1770e yükseldi ve bunun 1700ü Kıbrıs Türküydü!
Olur mu öyle şey? EOKAnın lideri Albay Georgios Grivasın şoförü Pashalis Papadopulos bile ingiliz ajanıydı!
Kıbrısta terör ingiliz siyasetinin aracıydı.
Halkları birbirine düşürmüşlerdi. Ama bu yeterli değildi. Dünya kamuoyunun ilgisini çekecek büyük provokasyonlar lazımdı.
Dönemin ingiltere Başbakanı Anthony Eden anılarında, dünya kamuoyunun, Türk ve Yunanlıların uzlaşmaz iki taraf olduğunun bilinmesini çok istediklerini yazdı.
ingiliz diplomatlarının, Ankarada birkaç ayaklanma çıksa bizim işimize gelir dediklerini Kıbrıs konusunda araştırmalar yapan yazar Robert Holland açığa çıkardı.
Bitmedi.
Üzerindeki gizlilik kararı kalkan 19 Ağustos 1954 tarihli ingiliz belgesinde, Atina ingiltere Büyükelçisi Londaya bakın nasıl bir rapor gönderdi:
Yunan-Türk dostluğunun kırılgan olduğu çok açık, çok küçük bir şok bile yetebilir. Atatürkün Selanikte doğduğu evin duvarına tebeşirle slogan yazmak gibi önemsiz bir olay bile bir kargaşanın çıkmasına yeter.
67 Eylül olayları Selanikte Atatürkün evine sözde bomba atılmasıyla başladığını biliyorsunuz değil mi?
Yani plan hazırdı
Zamanı bekleniyordu
ingiltere, Türkiye ve Yunanistanı Londrada üçlü konferansa davet etti. Konferansı konusu, Özgür Dünyanın komünizm tehlikesini önleme çabaları açısından Kıbrıs sorunun çözümüydü.
Toplantı 29 Temmuz 1955te gerçekleşecekti ancak nedense bir ay sonraya ertelendi.
Bu sırada Türkiyedeki bazı gazetelerde, Rumların Türklere karşı katliam hazırlığında olduğuna dair haberler çıkmaya başladı. Benzer haberler Yunanistanda da çıktı. Tesadüf müydü?
Bu arada ingilizler, Türklerle Yunanlıların bir uzlaşmaya varabileceğinden endişelendi. Çünkü Yunan Dışişleri Bakanı Stefanopulos, Londradaki Türk Büyükelçisi Suat Hayri Ürgüplüye, o güne kadar hep karşı oldukları Kıbrıstaki Türk azınlığın hakları konusunda uzlaşmaya hazır olduklarını söyledi. Bu Türkiyenin de isteğiydi. ingiltere kendisinin dahil edilmediği çözümden rahatsız oldu. Dışişleri Bakanı Macmillan hemen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorluyla buluştu ve Türkler görüşlerini konferansın başında ne kadar sert koyarsa, kendileri için de, bizim için de o kadar iyi olur mesajını verdi.
Ve Zorlu, Türkiyenin görüşünü alışık olunmayan bir sertlikle ortaya koydu. Yunan delegasyonu şoke oldu. Zorlu aynı kararlılığı Türkiyenin de göstermesini istediği şifreli telgrafı Ankaraya çekti.
Ve sonrası malum
Bugün 67 Eylül olaylarına sadece tek pencereden bakmayı sürdürüyoruz.
Oysa 10 Eylül 1955 günü Atina radyosu şöyle yorum yaptı:
Yunan-Türk dostluğunu zedeleyen istanbul ve izmirdeki olaylar, düşündüğümüz gibi, ingiliz diplomasi planlarının ani biçimde patlak vermesinin ürünü değildir; bizzat ingiliz diplomasisinin planladığı ve başarmaya çalıştığı bir provokasyondur.
Yunan basını Atinadaki bombalama eylemini ingiliz ajanlarının yaptığını yazdı hep.
Sahi o günlerde James Bondun istanbulda işi neydi?
Ve James Bond istanbulda
ingiliz gizli servis ajanı James Bond adlı karakteri ortaya çıkaran yazar Ian Fleming idi.
Popüler edebiyatın tanınmış ismi Ian Fleming aynı zamanda ingiliz istihbarat örgütü MI6 ajanıydı. Üst düzey görevlere kadar yükseldi.
Aynı zamanda gazetecilik de yapıyordu!
Ian Fleming nam-ı diğer James Bond, 67 Eylül gecesi neredeydi biliyor musunuz: Büyük olayların yaşandığı Beyoğlu istiklal Caddesinde!
Bu gerçek ortaya çıkınca, istanbula Interpol toplantısına katılmak için geldiğini söyledi. Toplantıya ingiltere Denizaşırı istihbarat Teşkilatı adına katılmıştı. Denizaşırı istihbarat alanının Kıbrısı da kapsadığını yazmama gerek yok sanıyorum.
Devam edelim: Interpol toplantısı için istanbula gelen Flemingin toplantıya hiç katılmadı. Açıklaması şöyleydi: 15 dakika katıldım; sıkıldım; seccade almak için dışarı çıktığımda olaylar meydana geldi!
67 Eylül olaylarının hemen ertesi günü ingiliz Sunday Times gazetesinde istanbulda büyük ayaklanma başlığıyla manşet haber çıktı. Haber tümüyle görgü tanıklığına dayanıyor ve olaylar neredeyse naklen anlatılıyordu.
Haberde imza yoktu.
Haberin üslubu Gazeteci Ian Fleminge benziyordu!
Ve iddiaya göre Fleming istanbula, Atatürkün evinin bombalandığı Selanik üzerinden gelmişti.
Ian Flemingin olaylarda ne derece rolü var bilinmiyor.
Bilinen; 67 Eylül olaylarının ardından ingiliz Dışişleri Bakanlığı, haber dairesine şu talimatı verdi: Basında istanbuldaki 6 Eylül olaylarında ingiliz mallarının tahrip edilmesi ve ingilizlerin yaralanmasıyla ilgili haberler özellikle vurgulanmalıdır.
Bu talimat bile gerçek kışkırtıcıların kimler olduğunu göstermiyor mu?
Peki, Türkiyede 67 Eylül olaylarının sorumlusu olarak kimler apar topar cezaevine tıkıldı: Aziz Nesin gibi Komünist Fişli 45 aydın!
"Burada, yerimizde kalacağız. Kiliselerimizi yeniden yapmak, ölülerimizi gömmek, okullarımızı, işyerlerimizi, evlerimizi toparlamak için düştüğümüz yerden doğrulacak ve yerimizde kalacağız.
Doğduğumuz, büyüdüğümüz, dedelerimizin ve babalarımızın şimdi kırık dökük de olsa mezarlarının bulunduğu bu ülkede kalacağız kırık mezarlardan, harabeye dönmüş kilise, okul, dükkân ve evlerimizden yeni bir dünya yaratacağız. Sebat ve cesaretle o harabelerin arasında yine yaşantımızı düzene koyacağız.
Sesimizi yükselteceğiz ve başımıza gelen bu felâketin gelmemiş olması gerektiğini haykıracağız. Üzerinde yaşamakta olduğumuz ve bizim de vatanımız olan bu ülkede rehine ya da esir olmadığımızı ve bazıları bizi kovmak istiyor diye gitmek zorunda olmadığımızı haykıracağız. Burada kalacağız. Büyük bir çınarın toprağı kökleri ile sarması gibi, bu ülkede köklerimiz olduğunu devamlı söyleyeceğiz. Dallarımızı budayabilirler ama yaşlı ağacımızın köklerine kimse ulaşamaz.
Bizler bu ülkede lütuf ve keyfi kararlarla kalmıyoruz. Kalmaya hakkımız olduğu için buradayız. Devletin bizi korumasını istemiyoruz. Ancak bu ülkenin vatandaşları olarak devlet kavramının korunmasını istiyoruz.
Güvenlik olmayan bir ülkede devlet kavramından söz edilemez Türk devleti var oldukça onun içinde bizler de olacağız.
Yaşadıklarımızı unutacağız ve burada kalacağız. Ancak yarınımız için garanti istiyoruz. Tanrının manevi desteği ve devletin koruması ile Rumlar kısa zamanda kendilerini toparlamayı başaracaklardır.
Embros gazetesi 6-7 Eylül pogromunda matbaası zarar gördüğü için sekiz gün yayın yapamadı. Yukarıdaki metin, Embrosun tekrar yayına başladığı 15 Eylül 1955te yayımlanan başyazısı. "
türkiye' nin ilk derin devlet olayı olarak geçer. ki doğrudur da. ingiltere' nin parmağı yadsınamaz bir gerçektir. kıbrıs' ı almak isteyen ingiltere, dost olan türkiye ile yunanistan' ın arasını bozmak zorundaydı. çünkü ege denizi üzerinden kıbrıs' a gitmek istiyordu.
olaylar istanbul ekspres gazetesinin selanik'teki "atatürk'ün evine bomba atıldı" haberiyle başlamıştır.
bunun üzerine galyana gelen halk isyan çıkarmıştır. olaylar sonucunda 16 rum ve 1 ermeni vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. 1000'e yakın ev, 4348 işyeri, 73 kilise, 110 otel, 23 okul yakılmış veya yağmalanmıştır. türkiye cunhuriyeti 60 milyon tl tazminat ödemek zorunda kalmıştır.
olayların içinde ingilizlerin olduğu nasıl anlaşılır derseniz, ünlü james bond' un yazarı ingiliz ian lancaster fleming olaylardan bir gün önce istanbulda konaklamıştır.
yani türkiye cumhuriyeti ilk derin devlet olayı bundan 58 sene önce bugün yaşanmıştır.
o günlerden ders almadığımızı gösteriyor hala ipsiz çapsız insanların ortaya attığı laflarla birbirimizi boğazlıyoruz. en basitinden 1-2 saattir sözlükte dönen odtü geyikleri bile bunu gösteriyor.
son birkaç seneniz. gerici devriminizi yaptınız yaptınız. sonra bu listeye göre tek tek yargılanacaksınız. 2023'ten önce bu ülkede gerici akımının kökü kurutulmuş olacak.