iş başa düştü. gerçekten bu hususta bilgi almak isteyenler buyursun. Dr. Reşit Haylamaz'ın konuyla ilgili makalesinden alıntıdır.
1. Risâletin ilk günlerinde Müslüman olanların isimleri sıralanırken, ablası Esmâ Vâlidemizle birlikte Âişe Vâlidemizin adı da zikredilmektedir. Dikkat çekici olan bu zikrin, Hz. Osmân, Zübeyr ibn Avvâm, Abdurrahmân ibn Avf, Sad ibn Ebî Vakkâs, Talha ibn Ubeydullah, Ebû Ubeyde ibn Cerrâh ve Erkam ibn Ebil-Erkam gibi ;Sâbikûn-u Evvelûn; tabir edilen en öndekilerin hemen arkasından; Abdullah ibn Mesûd, Cafer ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Cahş, Ebû Huzeyfe, Suhayb ibn Sinân, Ammâr ibn Yâsir ve Habbâb ibn Erett gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır. Demek ki Âişe Vâlidemiz, o gün küçük de olsa irade; beyanında bulunabilecek bir çağda ve ilk Müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. Söz konusu bilgilerde ondan bahsedilirken, "O gün o küçüktü." şeklinde bir kaydın konulmuş olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.
2. Ablası Esmâ Vâlidemizin konumu da bu kanaati güçlendirmektedir; zira onun, on beş yaşında iken Müslüman olduğu bilinmektedir. Bilinen bir gerçek de onun, 595 yılında dünyaya gelmiş olduğudur. Bütün bunlar, risâletin ilk yılı olan 610 tarihini göstermektedir. Demek ki Âişe Vâlidemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında Müslüman olmuştur. Bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık Mekke hayatıyla en az yedi aylık. Medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, Allah Resûlü ile evlendiği gün ;risâletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
3. Mekke günleriyle ilgili olarak Âişe Vâlidemiz, "Ben Mekke'de oyun oynayan bir kız iken Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)e, Doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; Kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır! (Kamer sûresi, 46) ayeti nâzil oldu." bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. Şöyle ki:
4. Söz konusu ayet, Kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün halinde nâzil olan bu sûrenin, ibn Erkam'ın evinde iken ve bi setin dördüncü (614),13 sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. Özellikle ayın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı âlimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki bu tarih esas alındığında Hz. Âişe Vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. Zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da, söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. Bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risâletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır.
Burada dikkat çeken başka bir husus da, o günü anlatırken bizzat Âişe Vâlidemizin, "Oyun oynayan bir kız çocuğu idim." şeklindeki beyanıdır. Kendisini ifade ederken kullandığı "kız çocuğu" kelimesinin karşılığı olan câriye; lafzı, ergenlik çağına geçişi ifade etmekte ve o dönemler için kullanılmaktadır. Arap şairlerinden ibn Yerâ, bu yaşlardaki birisini kastederek maksadını şu şekilde ifade etmektedir: "Sekiz yaşına geldiğinde artık o, benim için bir câriye değil; Utbe veya Muâviye'ye nikahlayabileceğim gelin adayımdır." Bazı bilginler bu kelimenin, on bir yaşın üzerindeki kız çocukları için kullanıldığını ifade etmektedir.
Kamer sûresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, Âişe Vâlidemizin risâletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. Bu ise, evlendiği gün onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. Sûrenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün Âişe Vâlidemizin on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risâletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder.
Bu bilgilerle birinci maddede ifade edilenleri yan yana getirdiğimizde, Âişe Vâlidemizin 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.
şerefsizliğin koy götüne, kansızlıktır!
bu kansız-vicdansız insansı yaratıklardan daha da kansız şerefsizler ararsanız bu zavallı kız çocuğunun çevresine bi göz atın. babasına, abisine, dayılarına, amcalarına filan.
baktınız di mi?
siz de kusabilirsiniz evet.
diğer bir iddiaya görede arabistanda 9 yaşındaki kız türkiyede 18e denk gelmekteymiş.çöl havası çabuk geliştiriyor kızları canım.yoksa kötü niyet yok hani.*
edit:eksileyenlere selamlarımı sunarım.
Peygamberliğin gelişinden on yıl sonra, 50 yaşındayken eşi Hz. Hatice'yi kaybeden peygamberimiz (asm.) kendisine hem ev işleri ve çocuklarının bakımında yardımcı olacak, hem de islâm'a davet faaliyetlerinde destek olacak eşlere ihtiyacı vardı. Bunun için bir yandan yaşlı ve dul bir kadın olan Sevde'yi, öte yandan da en yakın arkadaşı olan Hz. Ebubekir'in kızı Hz.Ayşe'yi istetti.
Hz. Peygamberin bu isteği, vahyin başlangıcından 10 yıl sonradır. Hz. Ayşe vahiy başlangıcından beş altı yıl önce doğmuştur. Dolayısıyla Hz. Ayşe'nin peygamberimizle evlendiği yaşın 17-18 olduğu ortaya çıkar.
Bu konu, daha detaylı bir şekilde Mevlana Şibli' nin Asr-ı saadet kitabında geçer. (ist. 1928. 2/ 997)
Hz. Ayşe'nin evlendiği zaman yaşının büyük olduğunu, ablası Esma'nın biyografisinden kesin olarak anlıyoruz. Eski biyografi kitapları Esma'dan bahsederken diyorlar ki: "Esma 100 yaşındayken, hicretin 73. Yılında vefat etmiştir. Hicret vaktinde 27 yaşındaydı. Hz. Ayşe ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre, onun da hicrette tam 17 yaşında olması icap eder. Ayrıca Hz. Ayşe, Hz. Peygamber'den önce Cübeyr'le nişanlanmıştı. Demek evlenecek çağda bir kızdı."
edit: başlık sahibiyle mesajlaşmam sonucu amacın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu anlamış bulunmaktayım. yine boşuna uğraşmışım, arz ederim.
"zoruna gitmesin" ya da "başka kapıya" şeklinde beylik laflarla, demogojiyle, karşı tarafa it kopuk diye hakaret etmekle tartışılamayacak konu.
saçma salak argümanlarla gelmek yerine susmak daha mantıklı olacaktır.
ne belgen var, ne kanıtın, ne sağlam argümanın, sonra inancına göre beylik lafları edip kesip atacaksın.
var mı öyle bir şey?
gülerler lan adama.
kimse kimsenin inancını, sevgisini de değiştirmeye çalışmıyor. Bunun için karşıdakini tanımak lazım. "sen kimsin ki senin inancın beni ilgilendirsin?" demezler mi?
Burda tartışılan senin inancın mı, yoksa başlıkta yazan hadise mi?
kolay geliyor değil mi konuyu buralara çekip kestirip atmak?
başka çare yok çünkü?
uzun zamandır bu kadar zavallı bir şey görmemiştim sözlük.
ha eğer bile bile dogmalara batmak istiyorsan da o sana layıktır, ne diyelim?
sadece bunu "benim inancım" kalıbına sokma mümkünse.
türkiye gibi ileri değil de geriye götürülmeye çalışılan bir ülkede şaşılmaması gereken durumdur. bir de 30 yaşındayken 15 yaşındaki kızla evlenen büyük aşıklar vardır.
bilmeyenler için gelsin : **