kesinlikle sıkıcı ve saçma bir film değildir. ana temasına bakılmalıdır. o da şudur: hayatta hiçbir zaman beklentiye girme, aşırı anlamlar yükleme. her anı doyasıya yaşa. beklentisiz yaşarsan, normalde önemsemeyeceğin "biraz iyi şeyler" bile senin için bir doyum noktası olur.
izleyen hangi erkeğe sorsam, "kendimi gördüm", hangi kadına sorsam, "karşı tarafın neler yaşadığını gördüm" yorumlarını aldığım film. bu kadar erkek bakış açılı bir filmin kadınlar tarafından da bu kadar ilgiyle izlenmesinin nedeni bu sanırım. filmin bana göre tek cümlelik mesajı şudur; "erkekler maldır, kızlar kaltak!"
bir kadının; kendisine iyi davranan, egosunu okşayan ve ona değer veren erkeği kullanıp atması temasını oldukça güzel işleyen filmdir. ne yazık ki ilişkiler bu çerçevede dönüyor hacı.
bazı filmler bazı kitaplar ne zaman izlediğinize ne zaman okuduğunuza bağlı olarak anlam kazanır eğer bu filmi kalbi kırık bir şekildeyken izlerseniz unutamazsınız lakin geçen geceyi aşkınızın yanında geçirdiyseniz izlemeyin.hemen aşkınızın yanına gidin.
--spoiler--
her berbat yazın sonunda güzel bir sonbaharın olacağını hatırlatmıştır. gerçekten anlamak için o berbat yazı geçirmek gereklidir sanırım.
--spoiler--
öyledir ki masallara inanır "o"nu beklerken, inancınızı kaybettirirler ve yine öyle ki; inancınızı hak eden biri çıktığında karşınıza, bu kez sizde kalmamıştır. hayatın garezi vardır, bunu birilerine yapmak zorundadır...
harika tespitlerle mükemmelleşen film.
--spoiler-- **hatta geçilmez sanılan notting hill filmini bile geçmiştir. çünkü hayatın önemli bir kısmının içine eden bir ilişkinin neredeyse aynısını film yapmışlar, hem de harika bir kurguyla. filmde işlenilen hanfendi gerçek gibi durmasa da var böyleleri. daha önce bu kadar yaklaşan olmamıştı hatta uzağından geçen. böyle bir kıza aşık olduğunuzu farkettiğinizde hiç uğraşmadan intihar edinilmesi gerekiyor. çünkü lanet kelimesinin tam anlamıdır o. erkeğin duyguları da çok güzel işlenmiş. istifa ettiği sahnede söylediklerini bire bir hissediyorum hala. inancını kaybetme hayata karşı çok agresif davramna gibi şeyler. en güzeli de sonunda tekrar o kıza kavuşmaması. çünkü gerçekten hastalıklıdır o ilişki. deli gibi geri dönmesini isteseniz bile artık böyle bir şey olamayacağının da farkındasınızdır. onun kadar özel biri tekrar gelmeyecek, sizi başkası bu kadar mutlu edemeyecek ama, bu böyle. allah herkese summer ın lanet olası 500 gününden sonraki günleri görmeyi nasib etsin...
--spoiler--
aşkın aslında subjektif bir duygu olduğunu anlatan daha doğrusu gözümüze gözümüze sokan filmdir. evet, aşk görecelidir; ilişki de aynı şekilde. siz hayatınızın aşkını yaşarken, karşısınızdakini hayallerinizdeki adam/kadın yaparken, planlarınızı ve dünyanızı 'o'nun etrafına kurarken; o sadece 'durmakta'dır. hatta belirli işaretler gönderir, hayatınıza poposunun ucuyla oturduğunu ve her an gidebileceğini açıkça gösterir bazen ancak siz görmek istemezsiniz. birlikte geçirdiğiniz zaman sizin için unutulmaz ve hayatınızda en mutlu olduğunuz zamandır, onun içinse siz herhangi bir sevgiliden birisisinizdir. ayrılık sizin için cehennem azabıyken, o sizden ayrıldıktan bir kaç gün sonra hayatına devam edebilir. acımasız gibi görünse de ne yazık ki gerçek hayatın işleyişi bu şekildedir.
dolayısıyla aşklar da ilişkiler de objektif değil, subjektif hadiselerdir.
''expectations-reality'' bölümünden itibaren mükemmeli yakalamış film. ruh halinizi o kadar hızla değiştirebiliyor ki, afrika'dan alıp kutba götürebiliyor diyebilirim. tespit işindeyse umut sarıkaya'yı falan farkla geçmiş bir film. bu kadar güzel anlatılabilir, izlenip aktarılabilir olaylar. kurgu ayrı bir harika. ilk 30 dakika kadarını sıkılarak, kapatmayı düşünerek geçirmiştim, lakin filmin devamında öylesine yakın ve başarılı geldi ki böyle bir filmi nasıl sıkıcı bulduğumu düşünüp kendime küfrettim. bu filmi izleyip de, duygulanmayan insan, benim gözümde yarım insandır, o kadar da netim. summer'ın duvağı açılırken, esas oğlanın otobüste oturuşu ve bu iki sahnenin aynı anda gösterilişi, işte bu sahne * beni benden aldı.
çatışma konusunda, hissettirmeden yerleştirilmiş dahiyane bir kurguya sahip olan film..
bu konuda bence en net bölüm, summer'ın nikah günü ve esas oğlanın otobüste yolculuk edişinin yan yana gösterilmesiydi. bir yanda nikahın heyecanı, tazeliği, uğraşılmışlığı ve mutluluğu, diğer yanda basit bir günün sıradanlıği, boş verilmişliği*, sıkılganlığı.
sonu beklenmeyen bir şekilde bittiği için güzel. kart fikirlerini çok sevdiğim film.
--spoiler--
roses are red
violets are blue
fuck you wh*re.
--spoiler--