5 yaşındaydım. Babam ceza evindeydi. Hep oradan fotoğraflarını atardı, bize bileklikler, anahtarlıklar yapıp gönderirdi. Anneme, bize ne kadar kötü davransa da, üzse de severdi bizi, bilirdim. Annem unutmayayım babamı diye arada sırada götürürdü görüşlere. 6 yaşıma gireceğim o vakitler. 28 Mayıs. Ceza evinde açık görüş var. Abim, ablam, annem gittik. Oturduk masaya. "Baba niye buradasın?" dediğimi hatırlıyorum. "Güzel insanları burada saklıyorlar kızım." Gerçekten de öyleydi be. Öyle insanlar vardı ki. Al canına kat. Neyse işte. Pasta yok tabii, doğum günüm bir de. Bir sürü kek alıp üstlerine mum koymuşlar. Bütün cezaevi benim doğum günümü kutluyor. Babam anneme "bir şey al da, benim aldığımı söyleriz" demiş. Annem almış bir kazak. O sıcakta onu giydim. Hayatımda öyle güzel bir doğum günü daha yaşamadım. Tam çıkarken de, annem ağlamaya başladı. Babam da Nazım Hikmet çok sever. Anneme sarılıp dedi ki; "Ve unutma ki; daima güzel şeyler düşünmeli, bir mahpusun karısı."