trabzon'un kendi sahasında fener'e yenilip şampiyonluğu kaptırdığı ve fetret devrine girdiği maç. bir daha asla eskisi gibi olamadı trabzon. maçtan sonra ciddi ciddi rüştü'nün kadıköy'e heykelinin dikilmesi tartışılmıştı zira çıkardığı şutlar inanılmazdı futbolun hafızası bir günlüktü oysa golleri atan oğuz ve aykut o sezon sonunda takımdan uzaklaştırılırken rüştü yıllar sonra heykelini dikeceklerin talimatıyla tesislerde dayak yedi.
ömrü hayatımda bu kadar sevindiğim başka maç yoktur ve asla olmayacaktır.
cine5 te yayınlanıyordu o zamanlar maçlar ve haliyle kahvehanede izliyorduk maçları. maçları dediysek derbi maçlarını tabi ki.
öğle saatlerinde benim gibi koyu fenerli abim gergin bir ifadeyle "gidelim mi maça?" dedi. "abi be gidelim" dedim. ne olacaktı ki yenilsek zaten 1 puan gerideydik. abim söyle bi attı üzerinden gerginliği ve "gideceğiz tabi ki yalnız bırakmak olmaz böyle günde takımı" dedi. akşama doğru ikimizde bir heyecan bir heyecan. karınlarımıza sancı giriyor fakat farketttirmemeye çalışıyoruz.
derken yola koyulduk zira kahvehaneye gidene kadar yolda gördüğümüz herkes bizle dalgasını geçiyordu. futbolla ilgisi olmayanlar bile "yenileceksiniz oğlum gitmeyin boşuna" diyordu. galatasaraylısı, beşiktaşlısı, milli takımlısı, liverpoollusu, detroit pistonslısı hatta hiç unutmam karl malone u çok seven ve bu yüzden utah jazz ı tutan tanıdık bile trabzonspor u destekliyordu. ortam o derece gergindi yani. üstüne üstlük sırf istanbul takımlarından nefret ettiği için sezon içinde birden trabzonsporlu kesilen kuzen yolda birden karşımıza çıkmasın mı? "geleyim ben de izleyeyim hem maçtan sonra sizinle biraz alay ederim" dedi. neyse yola devam ettik.
kahvehaneye vardık. bir baktık millet birbirinin üstünde. türkiyenin trabzon dışında hiçbir şehrinde ve hatta hiçbir kasabasında veya köyünde trabzonsporlu sayısı fenerbahçeli sayısını geçemeyeceği için şaşırdık bayağı çünkü mahalleden tanıdığımız fenerlilerin beş katı insan izleyecek maçı.
ve maç başladı. trabzon da bir hırs bir hırs anlatmak mümkün değil. akıllarına koymuşlar sahaya gömecekler fenerbahçe yi. trabzon atak üstüne atak yapıyor. hami mandıralı bulduğu yerden zımbalıyor ama o günlerde kalede panter gibi bir rüştü reçber var. şimdiki gibi pazar filesi değil yani. her gelen topu çeliyor. ama trabzon sağlı sollu geliyor ve dakika 19 abdullah ercan yay üzerinden enfes çakıyor: 1-0
kahvehane yıkılıyor. beşiktaşlılar, galatasaraylılar omuz omuza vermiş "i*ne ali şen olamazsın şampiyon" temposu tutmuşlar. trabzonlulardan fazla seviniyorlar. ve maç devam ediyor ama herkes bizle alay ediyor. biz pısmış bekliyoruz ne olacak diye. hami serbest vuruştan doksana gönderiyor ama rüştü gol yemesine rağmen konsantrasyonunu bozmuyor ve başka gol yemeden devreyi kapatıyor.
ikinci yarı fenerliler biraz azalmış olmakla birlikte heyecanla fenerin gol atmasını bekliyoruz. ama parreira* yerinde heyecansız izliyor maçı zira sene boyunca pek sevindiğini görmemiştik.
dakika 55. serbest vuruş fenerin ve oğuz çetin topun başında. saha meşale dumanlarından neredeyse görünmüyor. oğuz geliyor topun başına ve top ağlarda. 1-1
buruk olmasına rağmen çok seviniyoruz. çünkü skor bize yetmiyor. kesin galip gelmeliyiz gidiyor şampiyonluk yoksa. fener biraz cesaretleniyor golden sonra ama bir iki atak dışında tehlike yaratamıyor. ama trabzona skor yettiği halde bastırıyor.
ve dakika 82. erol bulut soldan yaklaşıyor. birini geçiyor, birini daha geçiyor. biz hafiften ayağa kalkmaya başlıyoruz. kafasını kaldırıyor. kahvedeki bütün fenerliler hep bir ağızdan "ortala topu" diye bağırıyor. yerden sert bir orta kesiyor ama kime gittiğini bilmiyoruz. birden kameranın görüş alanına sarı lacivert çubuklu formalı biri giriyor. hiç unutmam daha topa vurmadan nefesim kesilmiş gibi olmuştum ve dünya üzerinde o maçı izleyen bütün fenerlilerin aynı şekilde hissettiğine eminim. fenerli futbolcu-ki aykut kocaman olduğunu sonra öğrenmiştik-topa nefis vuruyor ve top trabzonspor ağlarında. fenerliler olarak sayıca kahvede daha az olmamıza rağmen trabzonun attığı ilk golun on katı kadar ses çıkarıyoruz. sandalyeler havada uçuşuyor. izleyenler duvarları tekmeliyor. millet masaların üzerinde. bütün fenerbahçeliler birbirine sarılıyor ama ben ilk abime sarıldım hiç unutmam. bana fenerbahçe yi sevdirdiği için. hastalıkta ve sağlıkta takımı desteklemeyi öğrettiği için. ve dahi o maça beni götürdüğü için. parreira bile o kadar seviniyor ki şaşırıyoruz. maç bitmeye yakın ancak sakinleşiyoruz ama kalan 3-5 dakika geçmek bilmiyor. trabzonspor son bir deneme yapıyor ama olmuyor. bitir diye sövüyorlar hakeme. en sonunda maç bitiyor. kahvehane bayram yer gibi. fenerliler diğerlerinin **** gitmesine izin vermiyor, alay ediyor, gülüyor. sonra birden aradan biri ali şen başkan fenerbahçe şampiyon diyor ve dakikalarca tekrar ediyoruz. eve gidene kadar fenerli herkesle kucaklaşıyor diğer herkesle alay ediyoruz. bilhassa kuzenime çok gülmüşlüğümüz var maçtan sonra.
bu maçtan sonra fener son maçını kazanıyor ve şampiyon oluyor, trabzon ise dağılıyor ve bir daha asla toparlanamıyordu. ve ortaya şöyle birşey çıkıyordu:
(bkz: trabzon/@ee caylar kimden)
ben bu maçtan sonra ne maçlar izledim. galatasaray a 6 mı atmadık, 4 mü atmadık, gaziantep i 3-0 dan 4-3 mü yenmedik. ama asla böyle bir heyecanı tekrar yaşamadım.
bu da böyle en sevdiğim futbol anımı yaşadığım maçtır.
8 aylık kuzenim in kafa üstü yere çakıldığı maçtır. enişte fanatik fenerbehçelidir ve umudu kestiği maçın son dakikalarında gelen golle kucağındaki kuzenimi kafa üstü yere düşürmüştür. son derece evhamlı olan teyzem çılgına dönüp ''sokayım fenerbahçe''ne tarzı söylenmelerle ağlamaya başlamıştır. eniştemin ağlamaktan kıçını yırtan kuzenimi ve acaba doktora gitsek mi diye dönüp duran teyzemi sallamayıp ''yaşa fenerbahçe'' tezahuratı yapmaya başlamasının aile içinde kendisinin tekrar sorgulanmasına yol açtığı maç olmuştur.
tam 14 yıl 11 gün sonra, fenerbahçeyi iki hafta içinde hem kupadan hem de şampiyonluktan ederek hesabı kapatılmış hatta fenerbahçeye borçlu kaldığımız maçtır. şimdi onların bizimle hesabı vardır. ayrıca o maçta nasıl rüştü hami'nin bombalarını çıkartarak parladıysa 14 yıl 11 gün sonraki maçta da o zamanlar henüz 8 yaşında olan onur recep kıvrak fenerbahçe'nin önünde duvar olmuştur.
şimdilerde trabzonsporun maçlarını izlemeyen(izleyemeyen) ben-ki o dönem heyecanım farklıydı(babamın apartman boyunda yaptıracağı trabzonspor bayrağının ölçülerini hesap ederdim) mıh gibi aklıma çakılı maç!
aradan tam 12 sene geçti! midemin bulanmasına ve başımın dönmesine sebep sen değilsin eyy kaçıncını içtiğimi bilemediğim efes!
bide üstüne şu mektup;
...Birini daha soracağım sana Kazım;
1996 yılında 12 yaşındayken şampiyonluğu kaçırdığımız için kendini incir ağacına asan Göreleli delikanlı şehidimiz Mehmet Dalmanı gördün mü. Mutlaka cennette karşılaşmışsındır. Ne yapıyor Memedim? iyi mi? Büyümüş mü Kazım? O Trabzon şivesi ile yanına gelip sana o soruyu sordu mu? Ona acı haberi verdin mi Kazım?
Memedim 22 yıl oldu ve Trabzonspor hala şampiyon olamadı dedin mi ona? Söylemeseydin keşke. Dayanamaz Memedin yüreği. Bir kez daha yıkılmasın o küçük dünyası.
Sarıldın mı ona sıkıca? Daha çok küçük o Kazım.. Sıkı sarıl ona.Hiç bırakma. Kimsesi yok orda Memedin. Onu ilk kez Trabzonspor maçına getiren babasını çok özlemiştir şimdi. Babalar gününde sarıldın mı ona? Sana hediye almak isterdi ama parası yoktur ki orada Memedin. Olsaydı eğer bil ki son kuruşuna kadar paraya kıyıp sana bir kaşkol alırdı. En güzel bordo-mavi duyguyla örülmüş.
Orada da havalar Karadeniz dağlarındaki gibi soğuk mudur mu acaba? Havalar soğuyunca sıkı sarıl ona Kazım. Senin yanında götürdüğün bordo-mavi çubuklu formayı ona ver. Daha çok küçük o. üşümesin Memedim. Sen de bilirsin o forma sıcak tutar adamı. Çoooook sıcak
Koynunda uyut onu. Hopaya giderken Zigana dağlarına bakan gözlerinle bak ona. Trabzonspor diye bağıran dudaklarınla öp onu. Söyle ona: Memedim, 22 yıl oldu şampiyon olamadık. ama şampiyonluk için uşaklar hala uğraşıyor.
Bir de Kazım
Trabzon maçını izleyenler arasında Trabzon 100-0 yenilse bile televizyona en yakın oturan, en çok çay içen, en çok bağıran ve lakabı Kama Yılmaz olan birini görürsen bil ki o da benim babamdır. Senin gibi onu da kanser aldı bizden. Bir bayram sabahı Memedi de yanına alıp benim için babama bir kez sarılır mısın ve söyler misin ona: Yılmaz Amca oğlun evlendi. 20 gün önce de kızı oldu.ve kızına senin doğduğun köyün adı Alona yı vermişler. Babası Alonanın kulağına ezan okuduktan sonra Şampiyon Trabzon diye seslenmiş.demeyi de unutma emi....
Memede sıkı sarıl. O daha çok küçüktür. Söz. Şampiyonluk kupasını alınca bir senin bir de Memedin mezarına getireceğiz. Değil 22 yıl, bin yıl beklesek dahi.....
asabiyeti ve sert mizacıyla meşhur babamın hayatım boyunca ilk * defa hem de herkesin içinde ağladığını gördüğüm maçtır. hele bir de maçtan sonra eve giderken yolda söylediği bir söz vardı ki, o an bütün trabzonsporluların içinde bulunduğu ruh halini özetliyordu:
sadece kaybedilen bir maç, şampiyonluk hasretine bir senenin daha eklendiği bir olay değil, koskoca bir efsanenin yok olduğu maçtır o maç. Çünkü ondan önce de 11-12 yıl şampiyonluk hasreti çekilmiş ama taraftar her zaman takımlarına sahip çıkmıştır. 96'dan sonra takımı için -her ne kadar çok anlamsız ve aşırı abartılı da olsa- canına kıyabilecek kadar tutkulu taraftarı olmamış, bir daha asla o şekilde ölesiye desteklenmemiştir trabzonspor.
bugün 21. yıldönümü olan efsane maç. trabzonspor taraftarlarının fenerbahçe'ye nefretlerinin tam anlamıyla başladığı maçtı. o sevmemezlik, o gece nefrete dönüşmüştü..