1996-1997 sezonu uefa şampiyonlar ligi d grubunun son hafta maçıdır. tarihe geçen ters köşe maçlardandır. bu maç sonunda italyanlara beraberlik yeterliydi müdavimi olduğu uefa şampiyonlar ligi'nde bir üst tura yükselmek için. bugün dahi ac milan tarihinde ne diye yer aldığı tartışılan uruguaylı teknik adam tabarez yönetiminde serie a'da rezil kepaze günler geçiren rossoneri'de silvio berlusconi takvimler aralık ayını gösterir göstermez rezalet sonuçların sorumlusu olarak gördüğü tabarez'in bavulunu eline vermiş, yerine de takımın efsane çağlarından yadigar arrigo sacchi apar topar takımın başına getirilmişti.
ben bu adamı italya'nın fatih terim'i olarak görüyorum; çünkü ac milan'la müthiş başarılar yakaladı o 3 efsane hollandalıyla, fatih terim de galatasaray da ilk dönem efsane haline gelmişti elindeki müthiş jenerasyonla. daha sonra ikisi de birkaç yıl ara verip takımlarında ikinci dönemlerini yaşadılar ve ikisi de ağır sıçıp sıvadılar. bir de fatih terim'in euro 2008 macerasına eş olarak italya'nın sacchi yönetiminde 1994 dünya kupası'nda kör topal finale kadar gelmesini gösterebiliriz, her ne kadar bizdeki kadar büyük balları olmasa da.
lombardia semalarında o sezon işler pek iyi gitmiyordu. önceki sezon kazanılan scudetto'dan hemen ertesi sezonunda devre arasını göremeden şampiyonluk yarışına atılan havlu, elde patlayan michael reiziger transferi, gözden düştüğü juventus defterini kapattıktan sonra huzur için gittiği milano'da 1995-1996 sezonunda kazanılan scudetto'ya rağmen mutsuzluğa terk edilmiş bir roberto baggio efsanesi, önceki sezon bordeaux'da uefa kupası'nda ac milan'ı yıkmasının ardından büyük umutlarla geldiği milano'da hayal kırıklığı yaratan bir christophe dugarry, bunlar ilk akla gelenler.
efsane albay baresi son sezonunu oynuyor, defansın asker üçlüsü tamam; maldini, baresi, costacurta. kalede ise tarihin gelmiş geçmiş en bahtsız kalecilerinden sebastiano rossi var. bunlara ek olarak, efsane dejan savicevic, boban ve albertini, unutulmaz olarak da gencecik yaşta kırmızı-siyahlı formayı sırtına geçiren massimo ambrosini...
ilk maçta rossoneri'nin sevimli rakibine deplasmanda marco simone'nin ilk yarım saatteki hat-trick'i sonucu 4 tane sallamış olması ve son maçın kendi evlerinde, san siro'da müthiş taraftarının önünde oynanacak olmasından ötürü herkes ac milan'dan emin, milano'da bir kahvehanede oraletto içen gianluca amca ise mikrofonlarımıza fark beklediğini söylüyor. velhasıl takımına küskün olan milan taraftarı göt donduran havayla da birleşince tribünleri boş bırakıyor, curva sud sessiz, fossa dei leoni ve brigate rossonere üyeleri evde toplanmış ıhlamur içiyor. tribünlerde 30 binden az sayıda biletli seyirci var. bunlara ek olarak da marcel desailly ve george weah gibi takımın iki çok önemli oyuncusu cezalı.
bu arada trondelag'ın yiğitlerinden hiç söz etmediysek bizim ayıbımızdır. beşiktaş'ı mantar edip katıldıkları ilk şampiyonlar ligi tecrübeleri çok da iyi sayılmazdı ama gene de keyif veren bol gollü maçlar çıkarmışlardı. 96-97 sezonunda da kimsenin şans tanımadığı takım tüm avrupa'yı dumur edecekti. her delikten çıkan efsane golcü brattbakk olsun, skammelsrud olsun, bir roar strand olsun, bir erik hoftun, bir heggem, bir jakobsen, kalede jamtfall; bunların alayı bir şampiyonlar ligi'nin vazgeçilmez takımı olan rosenborg bk'nın bayrak adamlarıydı bir dönem, en ilgisiz adam bile bir şekilde duymuştur bu isimleri. o zamanki etkili forvetleri iversen'in ise tottenham hotspur'a transferi neredeyse kesinleşmişti. daha sonra yid army'nin sevdalısı oldu. bunlar tarih yazacaktı, tarih...
rossoneri bu maça kıpkırmızı formasıyla çıktı, göğüste o alışıldık opel reklamı. maç beklendiği üzere milan'ın baskısıyla başlamıştı ama roberto baggio'nun karşı karşıya pozisyonda piç ettiği pozisyonla başlayan maçta gözden kaçmaması gereken bir şey de rosenborg'un ani çıkışlarda tehlikeler yaratmasıydı. derken san siro'daki ilk depremi yaratan harald martin brattbakk oldu. ceza sahasında yaşanan karambolde bir anda önünde bulduğu topu rossi'nin içinden geçirince rbk şimdi öndeydi.
san siro'daki homurtuları cilveye çeviren gol ise ilk yarının son anlarında christophe dugarry'nin ayağından geldi.
ilk yarı 1-1 bittikten sonra ikinci yarıda 70. dakikada rossoneri'ye osmanlı tokadını patlatan heggem san siro'daki ikinci büyük depremi yarattı.
bu sefer brattbakk yanılmıyorsam costacurta'nın hatalı pasını kaptıktan sonra ileriye doldurduğu uzun topta 2 italyanın** arasından kafayı çakan heggem skoru 1-2 yaptı, bu golde yaptığı saçma sapan çıkışla bariz hatası bulunan kaleci rossi ise golden sonra sakatlanma numarası ile yetinmeyi tercih etti. tabi ki sabrı taşan milan taraftarı tarafından kafasına pet şişe yemekten kurtulamadı, dedik ya herifin adı çıkmış bir kere.
kalan 20 dakikada milan'ın san siro'daki müthiş protesto ıslıkları eşliğindeki boş baskısı gol getirmedi ve avrupa futbol otoritelerini sarsan rosenborg, müthiş bir mucizeye imza atarak oradan 2-1'lik galibiyetle döndü ve şampiyonlar ligi'nin efsane takımı ac milan'ı kupanın dışına şutladı. takımın başına geçeli 1 hafta olmayan arrigo sacchi ise norveçlilerin acı bir hoşgeldin sürprizi ile karşılanmıştı. efsanesi olduğu ac milan'ın başına aynı fatih terim gibi 2. kez geçen sacchi, türk versiyonu gibi oldukça başarısız olacak ve sezon sonunda şutlanacaktı. arkasında bıraktığı en büyük icraat ise 6 nisan 1997'de san siro'da 80 bin tarafarın önünde alınan 6-1'lik juventus hezimetiydi. gerçi onun yerine geçen capello ile de rossoneri düşme hattının 7-8 puan üzerinde ligi tamamlamıştı, sezon da 1997-1998.
ac milan, yakın zamana bakarsak 1989 ve 1990'da kazandıkları, 1994'te finalde uzay takımı barça'yı sürklase ederek kazandıkları, 1993 ve 1995'te final oynadıkları bu kupadan böyle acemice elenip avrupa'yı kendine güldürmüştü.
dolayısıyla bu rosenborg maçı milan'ın dipleri gördüğü 1996-1998 arası dönemi en iyi şekilde yansıtmaktadır, tabi ki rosenborg'un avrupa'da atılımlar yapmaya başladığı o dönemleri de. ha rosenborg bu maçtan sonra bir başka italyan devi juventus'la çeyrek finalde eşleşti eşleşmesine ama o dönem dünyanın en iyi futbolunu oynayan takımına karşı bu sefer at oynatamadılar ve juventus'a elenip kupaya veda ettiler. ertesi sezon gene gruplardan çıkmayı başardılar hem de flaş galibiyetler alarak, ondan sonraki sezon galatasaray'ın bulunduğu gruba düştüler ve aynı bizim gibi bahtsız bir şekilde elendiler. 99-00 sezonunda ise tarihlerindeki ilk ve tek ş.l grup liderliğini gördüler efsanevi borussia dortmund destanı ile beraber, dolayısıyla rosenborg tarihinde de hatırı sayılır yeri vardır bu milan destanının.
2 gün önce man utd önünde 4-0'lık skorla dağılan o takımı görünce akıllara ister istemez bu maç geliyor. belki bugün ligde kör topal bir şekilde üst sıralarda takım ama son saniye golleri olmasa şöyle bir 15 puan aşağıdalardı yani gene tat vermiyorlar. gönül ister ki bu rezilliklerden sonra milan gene kasa değiştirsin ve şahlansın. burada söz berlusconi kişisine düşüyor.
bugün de bir sıçış portresiyle huzurlarınızda olduk. esen kalın...