33 kurşun

    4.
  1. sözlükte görene kadar, şiirin sözlerinin sözü geçen katliamla ilişikisini bilmediğim, müthiş tasvirlerle bezenmiş ahmet arif şiiri. her okuduğumda ayrı duygulandırır. ahmed arifin kendi sesinden mutlaka dinlenmelidir. betimlemeler yaşar kemal'in betimlemelerine çok benzer. cem karaca şiirin son kısmını enfes yorumlamıştır.

    33 kurşun

    bu dağ mengene dağıdır
    tanyeri atanda van'da
    bu dağ nemrut yavrusudur
    tanyeri atanda nemruda karşı
    bir yanın çığ tutar, kafkas ufkudur
    bir yanın seccade acem mülküdür
    doruklarda buzulların salkımı
    firari guvercinler su başlarında
    ve karaca sürüsü,
    keklik takımı...

    yiğitlik inkar gelinmez
    tek'e - tek doğüşte yenilmediler
    bin yıllardan bu yan, bura uşağı
    gel haberi nerden verek
    turna sürüsü değil bu
    gökte yıldız burcu değil
    otuzüç kurşunlu yürek
    otuzuç kan pınarı
    akmaz,
    göl olmuş bu dağda...

    yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
    sırtı alacakır
    karnı sütbeyaz
    garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
    yüreği ağzında öyle zavallı
    tövbeye getirir insanı
    tenhaydı, tenhaydı vakitler
    kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

    baktı otuzüçten biri
    karnında açlığın ağır boşluğu
    saç, sakal bir karış
    yakasında bit,
    baktı kolları vurulu,
    cehennem yurekli bir yiğit,
    bir garip tavşana,
    bir gerilere.

    düştü nazlı filintası aklına,
    yastığı altında küsmüş,
    düştü, harran ovasından getirdiği tay
    perçemi mavi boncuklu,
    alnında akıtma
    üç topuğu ak,
    eşkini hovarda, kıvrak,
    doru, seglavi kısrağı.
    nasıl uçmuşlardı hozat önünde!

    şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
    böyle arkasında bir soğuk namlu
    bulunmayaydı,
    sığınabilirdi yuceltilere...
    bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
    evvel allah bu eller utandırmaz adamı,
    yanan cıgaranın külünü,
    güneşlerde çatal kıvılcımlanan
    engereğin dilini,
    ilk atımda uçuran
    usta elleri...

    bu gözler, bir kere bile faka basmadı
    çığ bekleyen boğazların kıyametini
    karlı, yumuşacık hıyanetini
    uçurumların,
    önceden bilen gözleri...
    çaresiz
    vurulacaktı,
    buyruk kesindi,
    gayrı gözlerini kör sürüngenler
    yüreğini leş kuşları yesindi...

    vurulmuşum
    dağların kuytuluk bir boğazında
    vakitlerden bir sabah namazında
    yatarım
    kanlı,
    upuzun...

    vurulmuşum
    düşüm, gecelerden kara
    bir hayra yoranım çıkmaz
    canım alırlar ecelsiz
    sığdıramam kitaplara
    şifre buyurmuş bir paşa
    vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

    kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
    rivayet sanılır belki
    gül memeler değil
    domdom kurşunu
    paramparça ağzımdaki...

    ölüm buyruğunu uyguladılar,
    mavi dağ dumanını
    ve uyur-uyanık seher yelini
    kanlara buladılar.
    sonra oracıkta tüfek çattılar
    koynumuzu usul-usul yoklayıp
    aradılar.
    didik-didik ettiler
    kirmanşah dokuması al kuşağımı
    tespihimi, tabakamı alıp gittiler
    hepsi de armağandı acemelinden...

    kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
    karşıyaka köyleri, obalarıyla
    kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
    komşuyuz yaka yakaya
    birbirine karışır tavuklarımız
    bilmezlikten değil,
    fıkaralıktan
    pasaporta ısınmamış içimiz
    budur katlimize sebep suçumuz,
    gayrı eşkiyaya çıkar adımız
    kaçakçıya
    soyguncuya
    hayına...

    kirvem hallarımı aynı böyle yaz
    rivayet sanılır belki
    gül memeler değil
    domdom kurşunu
    paramparça ağzımdaki...

    vurun ulan,
    vurun,
    ben kolay ölmem.
    ocakta küllenmiş közüm,
    karnımda sözüm var
    haldan bilene.
    babam gözlerini verdi urfa önünde
    üç de kardaşını
    üç nazlı selvi,
    ömrüne doymamış üç dağ parçası.
    burçlardan, tepelerden, minarelerden
    kirve, hısım, dağların çocukları
    fransız kuşatmasına karşı koyanda

    bıyıkları yeni terlemiş daha
    benim küçük dayım nazif
    yakışıklı,
    hafif,
    iyi süvari
    vurun kardaş demiş
    namus günüdür
    ve şaha kaldırmış atını.

    kirvem hallarımı aynı böyle yaz
    rivayet sanılır belki
    gül memeler değil
    domdom kurşunu
    paramparça ağzımdaki...
    10 ...
  2. 16.
  3. "ölüm buyruğunu uyguladılar,
    mavi dağ dumanını
    ve uyur-uyanık seher yelini
    kanlara buladılar.
    sonra oracıkta tüfek çattılar
    koynumuzu usul-usul yoklayıp
    aradılar.
    didik-didik ettiler
    kirmanşah dokuması al kuşağımı
    tespihimi, tabakamı alıp gittiler
    hepsi de armağandı acemelinden..."

    bu bölümüyle sinan cemgilin de en sevdiği şiirdir.
    4 ...
  4. 17.
  5. hayatında sigara içmemiş birisi olarak bana her dinlediğimde sigara içme isteği uyandıran şiir.
    3 ...
  6. 12.
  7. 28 temmuz 1943 yılında türkiyenin iran sınırında sınır ticareti ile uğraşan 33 masum kürt köylusunun, mustafa muğlalı emrindeki askerler tarafından sefo deresi'nde topluca öldürülmesidir. katliam 3 sene boyunca chp hukumeti tarafından örtbas edilerek unuturulmaya çalıştırıldı. demokrat partinin iktidara gelmesi ile yapılan yargılamalar sonucu mustafa muğlalı idama mahkum edilmesine ragmen yargıtay kararı bozarak cezayı 20 seneye indirdi. mustafa muğlalı 1951 senesinde cezaevinde yaşamını yitirdi. olayın yaşandığı van'ın özalp ilçesindeki kışlanın adı yakın zamanda, mustafa muğlalı olarak değiştirilerek iade- i itibarı verilmekte gecikilmedi... oldürülenler köylülerse destanlarımızda, şiirlerimizde, ağıtlarımızda bizimle beraber, kısaca unutmadık...

    yaralı bayramlar geçti
    mevsimler, bütün anlamlarıyla
    yüreğin koyu yerinde birikenler
    kendi takvimleriyle gelip geçtiler
    gelip geçti şehirler ve ölüler
    unutmadık
    topraktan çobanyıldızına değin
    hey yer
    her şey
    mümkündü
    nazım kadar coşkulu
    aragon kadar aşık
    lorca kadar yaralıydık
    unutmadık
    orada bir coğrafya yağmalanıyor
    orada gazetelerin ofset baskısı
    orada yeniden yazıyorlar 835 satır
    ve umudunu kaybetmeyen şehirler
    gökyüzünün karanlık kefeniyle örtük
    yıldızların delik deşik ettiği ölüleriz
    adsız ölüleriz
    adları bir coğrafya ile yan yana yazılan
    gövdelerinizi unutmadık, unutmadık hiçbirinizi
    savaşlar ve pazarlar çağıydı
    aynı silahlardı kullandığımız
    aynı çarşılar aynı kandı
    sevgiye ve kurşuna açılmayan yüreklerden geçtik
    pusu yataklarından, dağılmış bahçelerden
    viran tarihten
    uykuları çevik, namlularını oğulları gibi seven
    çocuklar gibi kusup
    kırda gelincikler gibi gülümseyen
    müsademe çocuklarını gördük
    geçip gidiyorlardı
    tarihin en uzun gecesinden
    pazarlarda aynı kan
    aynı paranın değiş tokuşunda
    karanlık çarşılar
    aynı kanlı tarih her defasında
    bir biz kaldık bu kadar içindeyken hayatın
    ölüme yakın duran
    bir de on binlerin korosunda haykıran
    intifada intifada intifada
    iki güzelliğimiz vardı bizim
    ufkumuzdan inen
    ve bir daha geri dönmeyen iki güzelliğimiz
    birini kurşunlar, ötekini ofset baskılı resimler aldı

    otuz üç kurşun sıkıldı her birimize
    kutuplar kadar uzak, baba ocağı kadar yakın
    doğunun gündüz ve gecelerinde
    otuz üç yıldız
    hala ışığını gönderiyor bize
    birkaç çakmaktaşı cebimde gezdirdiğim
    birkaç karanfil
    yol için ipek, uyku için maya
    kalbiniz için
    kara bir yemin gibi çırılçıplak
    kelimeler getirdim
    kaybolmuş yüzyılların vatanında
    ölümün erken takibe aldığı çocuklar
    dağlarda değilim sizinle birlik
    yalnızca mataranıza su vermeye geldim
    nazım kadar coşkulu
    aragon kadar aşık
    lorca kadar yaralı
    serap ile hakikat arası
    çağın aşamadığı uçurumlarda
    gider gelirim gider gelirim
    efsanelerin çeşitlendigi yol ağızlarindaki büyük kamaşma
    anda gizlenen zaman
    ateşin avesta dili
    bitkiler, otlar, kökler
    dağlanmış dil, narın rengi
    on binlerin dönüştüğü uğuldarken
    doğunun yeni defteri
    topraktan çobanyıldızına değin
    her yer her şey karanlık bir pusuda
    yazının, tekerleğin, tarihin
    ilk çocuklarından
    ey büyük mezopotamya
    iki bin yıllık gece
    dön geri bak
    kardeşlerim ölüyor kalbimin dogusunda *
    6 ...
  8. 14.
  9. --spoiler--
    Vurun ulan,
    Vurun,
    Ben kolay ölmem.
    Ocakta küllenmiş közüm,
    Karnımda sözüm var
    Haldan bilene.
    Babam gözlerini verdi Urfa önünde
    Üç de kardaşını
    Üç nazlı selvi,
    Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
    Burçlardan, tepelerden, minarelerden
    Kirve, hısım, dağların çocukları
    Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

    Bıyıkları yeni terlemiş daha
    Benim küçük dayım Nazif
    Yakışıklı,
    Hafif,
    iyi süvari
    Vurun kardaş demiş
    Namus günüdür
    Ve şaha kaldırmış atını.
    --spoiler--

    bu şiir ahmed arif'in en güzel şiiriyse, bu da şiirin en güzel kısmıdır. sesimizdir, bizim sesimizdir neşat ertaş'ın sesi gibi, delirtir.
    3 ...
  10. 7.
  11. ahmet arif üstadın yürek titreten destanımsı eseri.
    4 ...
  12. 8.
  13. barışa ve halkların kardeşliğine adanan en güzel dizelerdir:

    kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
    karşıyaka köyleri, obalarıyla
    kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
    komşuyuz yaka yakaya
    birbirine karışır tavuklarımız
    bilmezlikten değil,
    fıkaralıktan
    pasaporta ısınmamış içimiz
    budur katlimize sebep suçumuz,
    gayrı eşkiyaya çıkar adımız
    kaçakçıya
    soyguncuya
    hayına...
    6 ...
  14. 8.
  15. 15.
  16. 1993 yılında elazığ-bingöl karayolunda otobüslerinden indirilerek kurşuna dizilen 33 Türk askerini simgeleyen söz. Çiçekler, böcekler, insan hakları, özgürlük, ezilmişlik, küçük emrahlık kisvesi altında t.v. lerde boy gösteren kürtçülerin asıl ruh hallerini hatırlamak için unutulmaması gereken olay.

    (bkz: bingöl katliamı)
    5 ...
  17. 20.
  18. pasaporta ısınmaz içimiz
    budur katlimize sebep suçumuz

    ve

    vurun ulan vurun.ben kolay ölmem.

    dizeleriyle beni bayıltma derecesine getiren şiirdir.üstadın sesinden dinlemek ayrı bir zevktir ayrıca.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük