kışın her ay minimum 200 geldikten sonra cinnet geçirip 1 ay boyunca hiç kullanmadığım halde yaz günü 50 ytl ödediğim faturadan sonra (bkz: her şey olur).
300 lira gelen faturayla arasında hiçbir fark yoktur. dumura uğratır. ilk an verdiği sok ile bir anda acı rahatlama kaplar insanın içini. ama son ödeme tarihi yaklaştığında insanın midesine kramplar girmeye başlar. ve ödenmez genellikle. yok gecikme yok avukatı bok püsür iki katı ödenir. ve tüm kış evde doğalgaz olmaması da bizden bonus olsun efenim.
Aylık kesilen fatura bedeli olsa öpüp başıma koyacağım durumdur.Artık dikkat edilirse bazen faturalar 18 günlük falan yollanıyor.Nedir mantık bu kazların saatleri aylık okursak ebeleri zkilir bari kısmı tahsilat taksitlendirme mantığında bişiler yapalımda sesleri çıkmasındır.*
çok dertliyim be sözlük diye ağlayabileceğim olay. fatura kaç gelecek acaba diye saat başı gidip kombiyle oynamaktan yalama ettim aleti. gecenin bir vakti uyanıp kombiyi kısmak ne demektir yahu. paranoyak yaptınız ulan insanları. daha kış gelmedi bile götüme girdi fatura. ulan melih hay ulan melih.
ankara gibi bir yerde kışın geldiği zaman şaşırtmayan faturadır. zira günlük ortalama 10 m3 yanan gaz ayda ortalama 300 ytl masraf demektir.
(son bir buçuk ayda kartlı doğalgaz için 530 ytl verdiğim düşünülürse bir de)
türkiye şartlarında botaş'ın biribne yüzünden yaptığı zammın sonucu her an her eve gelebilecek faturadır.
120 ytl'Lik elektrik faturasını gördükten sonra normaldir dediğim bir miktardır ayrıca 320 ytl'lik doğalgaz.
yok evi 7 24 hamam yapan diyen arkadaşlar sanırım bazılarının dağıttığı kömürlerle ısınıyor ya da torpilliler hiç doğalgaz faturası ödemiyorlar.
hamdolsun deyip geçsinler.
türlü bakış açısıyla değerlendirilen, çeşitli yorumlara sebep olan fakat sonuç olarak düştüğü yeri yakan ateştir.
şimdi ne kadar olursa olsun, bir fatura insanın hayatını söndürecek değil, bu fatura yüzünden hayata küsmeyeceğim elbet, yine devam edeceğiz bir şekilde yaşamaya ve kendimizi mutlu etme çabamız olacak her daim.
tuhaf mesajlar aldım bu başlıkla alakalı, 'dikkat çekmek istiyorsun' diyenler oldu, 'sırf hükümete muhalefet yapıyorsun' diyenler oldu, gülemedim bile...
dikkat çekmek isteyişim doğrudur, 'zkiliyoruz ey insanlar dikkatinizi çekerim' demek istedim, muhalefet dediğiniz şey zaten yaşamanın ta kendisidir, her irade kendi muhalefetini kendisi yaratır zaten, çünkü kendi varlığı buna bağlıdır, her neyse şimdi burdan siyasete dalmanın bir manası yok, zaten ülkede siyasetle haşıııır neşir bir dolu insan var, ben eksik kalayım.
ama ey insan evladı, sen de biraz bana yardım et, zorlama kendini, beyninin loblarını pislikle, irinle doldurma, her sözde, her fikirde bir hinlik arama,
ben sana diyorum ki; oturduğum ev küçücük, 2 + 1 ve biz bu gazı sürekli yakmıyoruz, 300 derecede kullanmıyoruz. üşümeyecek kadar, af buyrun götümüz donmayacak kadar yakıyoruz işte. sen hiç akşam işten eve aç karna, yorgun argın geldiğinde, hani o eve dönüş sevinciyle içinde tanıdık bir mutluluk varken, kapıdan girer girmez salonda bir cesetle karşılaştın mı?
yok canım sen de, abartma diyeceksin, yok yok, aynen böyle oldu, birileri benden evvel eve gelmiş ve evde beni bekleyen huzurumu zkerek öldürmüştü. yahu amma uzattım, şöyle anlatayım sana; evlat acısı gibi...
sonra ne yapayım ne yapayım diye düşünürken kendimi burda buldum. çünkü o an, acayip dikkat çekesim geldi nedense, acayip bir ego açlığı hissettim, magalomanlığım tutuverdi, siyaset yapasım geldi, hükümete çamur atasım geldi. girdim sözlüğe, sallamaya başladım götümden... ama sizden kaçmadı tabii. ulu vatanımın, ulu sözlüğünün, up ulu, 1. 2. 3. 4. ve 5. nesil yazarları, nasıl da anladınız benim kanı beş para etmez bir çakal olduğumu, eve gelen kıytırık bir faturayı sahtecilik yaparak değiştirip hükümete karşı bir bok atma malzemesi yaptığımı, hükümeti yıkma planları kurduğumu. hükümet ki; hamdolsun, ekmeğimizi veriyor, üstümüzü başımızı giydiriyor, bir dediğimizi ikiletmiyor, yaralarımıza eşsiz bir tabip, allah adını dilinden düşürmüyor, çok şükür...
peki biz hak ediyor muyuz bu kadar güzelliği? biz millet olarak layık mıyız bu teveccühe?... sanmıyorum...
elimize bayraklar alıp, yüzümüzde birbirine benzer taklit ifadelerle, ne için bağırdığını bilmeden yer yer hınçla köpürüp, yağamasak da sağanak sağanak, çok gürledik sağda solda !
yürüyen ansik!lopediler gibi, her birimizin kafasında mevcuttu her sorunun cevabı, güneş aydınlığını bizden aldı muhakkak, biz yarattık küçük dağları mutlak, amma üstümüze işedik çoğu zaman, oysa kanayan parmak, koptu kopacak...
hal böyleyken nasıl olur da kendimizi layık buluruz türlü güzelliklere? yazık...
uyan ey insan, işte dünyan;
biz hiçbir zaman 'biz' diyemedik, bir futbol topunun hızlanıp yavaşlayan ivmesine daldığımız zamanlar dışında.
biz hiçbir zaman 'tek' olamadık, 'ekranda puslu vadileri takip ederkenki merekımızın dışında.
biz hep övündük, damarlarımızda dolaştığını iddia ettiğimiz asil kanla, her an, her mekan ve her şartta.
liberal, demokrat, komünist, sosyalist, faşist, işçi, burjuva, ermeni, yunan, türk, kürt...
tüm etiketleri cebimizde taşıdık ama kimsesiz bir çocuğun karnını doyuramadık hiç, yahut yürüyemedik güneşli bir şarkıyla hep bir ağızdan, hep bir adımla...
bu durumda, hiçbir güzellik hak değil ve hiçbir itirazımız olamaz kendi doğurduğumuz karanlığa...
mevzu bahis, üzerinde rakamlar yazan bir kağıt, bir paçavra.
asıl can yakan, insanlar arasında bir nefret ve çoktan kopmuş bir bağ...
gel de içme şeklinde düşündürten faturadır efendim. ulan daha doğru düzgün kış gelmemiş, hayvan gibi yakmamışsın bile buna rağmen kol gibi giren bir hediyedir(!). o bir şey değil de; insana en çok koyan; nasıl ödeyeceğinizi düşünürken; doğalgaz dağıtım şirketinin ve geçen seneden bu yana yüzde 80* zam yapanların orgazm sigaralararını içmeleridir. nasıl içmesinler; mikicek döt arıyorlardı buldular işte.
içerisine bir adet Kabe maketi kurulup etrafında 7 tur atıldığında kişiye umre sevabı kazandıracak mekanın aylık sıcaklık ortalamasını yakalaması için gerçekleşmesi gerekendir.